Hem kep için koşturan, hem de bilirkişilerin soru işareti koyduğu kişi aynı; Akar'ın yakın korumalarından eski Başçavuş Abdullah Erdoğan.
Odatv yazarı Müyesser Yıldız 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı Akıncı'ya götüren ekipte yer alan sivil takım elbiseli kişinin Akar'ın yakın korumalarından biri olduğunu yazdı. İşte o yazı:
Hulusi Akar'ı götüren sivil kıyafetli kişi kim çıktı
Önceki gün Genelkurmay çatı davasında, 15 Temmuz gecesi karargâhta yaşananlara dair görüntülerin hazır olduğu belirtildi ve bu görüntüler avukatlar ile medyaya verildi.
İlk yayınlanan görüntü, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın makamında derdest edildikten sonra Akıncı'ya götürülmek üzere helikoptere gidiş anlarına aitti.
Bilirkişiler, bu görüntülerdeki herkes teşhis etmiş, sadece sivil kıyafetli bir kişi için iki soru işaretiyle birlikte “koyu renk takım elbiseli şahıs” ibaresini kullanmıştı.
Dün de Akar'ın Genelkurmay Karargâhı'ndan çıkarılış anını ve bu esnada Akar'ın kepini unuttuğunu fark etmesi üzerine yine bir sivil şahsın koşarak dönüp, kepi aldıktan sonra “ekiple” birlikte gidiş görüntülerini izledik.
“Bu nasıl derdest?.. Darbe oluyor, o kepini düşünüyor” denmesinden çekinildiği için midir bilinmez, bu görüntü medyada fazla yer bulmadı.
İşin o kısmını geçip, bu sivilin kim olduğunu anlatalım.
Hem kep için koşturan, hem de bilirkişilerin soru işareti koyduğu kişi aynı; Akar'ın yakın korumalarından eski Başçavuş Abdullah Erdoğan.
Gel şimdi de, “Bu nasıl koruma? Üstelik Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan gelmiş. Komutanı kaçırılıyor, o ise kep derdinde” diye sorma. O da “darbecilerden” olmalı!..
Evet, bu iddiayla tutuklanıyor. Halen cezaevinde, meslekten ihraç edildi ve Akıncı davası sanıklarından.
Genelkurmay dosyasını inceleyen bilirkişiler Abdullah Erdoğan'ı teşhis edememiş, ama Akıncı iddianamesi dosyasında, kamera görüntüleri üzerinde yapılan incelemede aynen şunlar yazıyor:
“Abdullah Erdoğan'ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın kaçırılmasında, komuta katından indirilmesinde, 1A kapısından çıkarılıp, helikoptere bindirilmesinde etkili olduğu görülmüştür. Saat 23.04'te helikoptere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile birlikte binerek gitmiştir. Bu saatten sonra hiçbir görüntü kaydına rastlanmamıştır.”
Abdullah Erdoğan 16 Temmuz'da Akıncı'da gözaltına alınıyor, 17 Temmuz'da Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki ifadesinde “susma hakkını” kullanıyor... Aynı gün Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklanıp, Sincan Cezaevine gönderiliyor.
Bu arada ilginç bir şey oluyor, 22 Temmuz'da yani hapisteyken Erdoğan hakkında gözaltı ve yakalama kararı çıkarılıyor. Genelkurmay Karargâhına gidip, Tank Albay Mustafa Köksal'a Erdoğan'ı soran polisler şu tutanağı tanzim ediyor:
“Başçavuş Abdullah Erdoğan'ın 15 Temmuz 2016 günü olaylar esnasında Karargâhta olduğu, Genelkurmay Başkanının kaçıran ekipte olduğu kamera kayıtları incelendiğinde tespit edildiği ve bu olaydan sonra kendisi ile irtibat kurulamadığı...”
“O günlerin karmaşasında olabilir” diyerek, Abdullah Erdoğan'ın 17 Temmuz'da mahkemeye verdiği ifadeye geçelim.
“BENİM MÜDAHALE EDEBİLECEĞİM BİR DURUM YOKTU”
İfadesinin başlangıcında, Genelkurmay Başkanının koruması olduğunu, 2011 yılında geçici görevle burada görevlendirildiğini belirten Erdoğan hem Karargâh'ta yaşananları, hem de Akar'la birlikte Akıncı'ya gidişini şöyle anlattı:
“Akıncı'da bulunan 4. Ana Jet Üssüne Genelkurmay Başkanı buraya getirildiği için koruması olmam hasebiyle geldim. Ben Genelkurmay Başkanının makam odasının bulunduğu koridorda bekliyordum. Kaotik bir ortam oluştu ve odanın önüne gelen tanımadığım, rütbelerini de görmediğim kişiler odanın yanındaki kapıdan içeri girdiler, ancak makama geçişlerini ben görmedim, zira görüş mesafemde değildi. Ben koridorda bekliyordum. Benim müdahale edebileceğim bir durum yoktu. Genelkurmay Başkanını helikoptere odasına giren grup bindirdi. Ellerinde silah vardı. Ben bu gruba Genelkurmay Başkanının koruması olduğumu beyan ettim. Zaten yanından ayrılmadım, onlar da beni helikoptere bindirip Akıncı'da bulunan 4. Ana Jet Üssüne getirdiler. Genelkurmay Başkanını üste bulunan bir odaya koydular, yanına başka birisinin konulup konulmadığını bilmiyorum. Ben de odanın dışındaki koridorda müsait bir yerde bekledim. Bizi oraya getiren grup benimle herhangi bir diyalogta bulunmadılar. Genelkurmay Karargâhından 4. Ana Jet Üssüne Genelkurmay Başkanı ve ben getirildik. Helikoptere bizi götürenlerden başka karargâhta görevli benim tanımıdığım kimse bindirilmedi. Helikoptere bizden başka yaklaşık 10 kişilik bir grup bindi. Ben dışarıda koridorda beklerken kaos ortamı olduğunun farkına vardım, ancak ne olduğunu bilmiyordum.”
Erdoğan, 16 Temmuz sabahı Akar'ın buradan ayrılması ve sonrasıyla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Genelkurmay Başkanı başka bir grup tarafından odasından çıkartılıp bir otomobile bindirildi ve götürüldü. Galiba helikopter pistine götürüldü. Oradan helikopterle götürülmüş, ancak ben o kısmını görmedim. Ben ise bu araca bindirilmediğim için üste kaldım, beni aynı binada tuttular, benim elimi kolumu felan bağlamadılar. Üs bombalandığında ben oradaydım. Ben oradayken sadece bombardıman seslerini duydum, üsteki askerlerin halka ateş ettiğini duymadım, görmedim. Bizi teslim almaya Merkez Komutanlığından askeri personel geldi. Onların ayarladığı araçlara bindik. Bize teslim olun diye herhangi bir çağrı olmadı. Ben darbe girişimi olduğunun farkına varmadım, ancak bir kaos ortamı vardı. İşin bu kadar ileriye gittiğini bilmiyordum, ben şahsi irademle herhangi bir suç işlemedim. Benim F... diye tabir edilen terör örgütüyle herhangi bir bağlantım yoktur, serbest bırakılmamı talep ediyorum. Tutuklanırsam da askeri cezaevine gönderilmek istiyorum.”
SADECE KEPİNİ GETİRMEMİŞ
Gerek Genelkurmay davası gerekse Akıncı davasında, Akar'ın tutulduğu odanın önünde bekleyen, zaman zaman da bu odaya giren takım elbiseli bir sivilden sıkça söz edildi.
İşte o sivil de Abdullah Erdoğan'dı.
Nitekim Erdoğan ifadesinde, “Genelkurmay Başkanı odada tutulduğu sürece şahsi hizmetini ben gördüm. Su, peçete gibi malzemeleri ben götürdüm” dedi.
İddianameye göre, darbeciler kendilerinden olduğu için Abdullah Erdoğan'ın helikoptere binmesine izin vermiş... Belki de yine bu sebepten, Akar'ın su, peçete hizmetlerini ona yaptırmış olabilir...
İyi de Akar'ın, helikoptere bindikten sonra Erdoğan'ın kim olduğunu anlayıp, Akıncı'da en azından onun verdiği suyu içmemesi gerekmez miydi?
Gerçi Mehmet Dişli, Akar'ın Karargâh'ta kafasına silah dayayarak kendisini derdest ettiren emir subayı Levent Türkkan'ı Akıncı'ya gittikten sonra aratıp, eşine onun kanalıyla haber verdirdiğini öne sürmüş, bu “tuhaflığı” da, “Hanımefendilerle, emir subayı muhatap olur. Usül böyle” diye açıklamıştı.
Demek, koruma Abdullah Erdoğan konusunda da “usül” işlemiş!..