Darbe girişiminin kritik isimlerinden olduğu ileri sürülen Tümgeneral Mehmet Dişli, 15 Temmuz gecesi silah tehdidiyle Akıncı Üssü'üne götürüldüğünü iddia etti. Dişli, "Hulusi Akar'la aynı akıbete uğradım" dedi.
Tümgeneral Dişli: Silah tehdidiyle götürüldüm
15 Temmuz darbe girişiminin komuta merkezi olan Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin 486 sanık hakkında açılan davanın görülmesine devam edildi. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Cezaevi içindeki duruşma salonunda görülen duruşmada darbe girişiminin kritik isimlerinden olduğu öne sürülen AKP Milletvekili Şaban Dişli’nin kardeşi eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Bakanı Tümgeneral Mehmet Dişli savunma yaptı.
‘GENELKURMAY BAŞKANINA SEKRETERLİK YAPTIM’
Dişli, suçlamaları kabul etmediğini belirterek, “Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile aynı akıbete uğrayıp, silah tehdidi ile Akıncı’ya götürüldüm. Burada Genelkurmay Başkanına sekreterlik yaptım. Ne kimseye aracılık yaptım ne de Genelkurmay Başkanına darbe girişimine katılması için baskı yaptım” dedi.
Savunmasına özgeçmişini anlatan, Cemaat'le irtibatlı okul ve dershanelere gitmediğini söyledi.
1981 yılında Kara Harp Okulu’na girdiğini 1985 yılında mezun olduğunu ve 1987 yılında lise yıllarında tanıştığı eşiyle evlendiğini anlatan Dişli, eşi ve ailesinin de Cemaat ile irtibatlı kişiler olmadığını ileri sürdü. Kurmaylık eğitiminin ardından Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Jandarma Eski Genel Komutanı Ergenekon sanığı Şener Eruygur gibi isimlerle çalıştığını ve onların taktirini aldığını dile getirdi.
‘BÖYLE BİR ORTAMDA EVİNE GİDER Mİ?’
15 Temmuz 2016 günü olaylardan habersiz Genelkurmay Karargahındaki odasında çalıştığını belirten Dişli, “Darbenin fiilen başladığı saatten 5 dakika sonra da saat 20.07’de karargahtan ayrılıp evime gittim. Bu kamera kayıtlarıyla sabittir. Oysa darbede görev alanların örgütün görevlendirdiği yerlere giderek, kendilerine verilen görevleri yerine getirmeye çalıştıkları iddianamede yer almaktadır. Benim bu saatlerde darbe faaliyeti içinde olanlarla ne bir bağlantım, ne bir iletişimim yoktur. Darbenin 03.00’da planlandığı Adil Öksüz’ün talimatıyla erkene çekildiği iddianamede yer almaktadır. Böyle kritik bir bilgiden haberi olmayan birisi örgütün yöneticisi ya da konsey üyesi olabilir mi? Yönetici ya da konsey üyesi böyle bir ortamda evine gider mi?” ifadelerini kullandı.
‘KARARGAHA ARZ İÇİN GİTTİM’
İddianamede, darbeye iştirak edenlerin görev yerlerinden ayrılmadığı hatta izinli olanların çağrıldığının yer aldığını belirten Dişli, “15 Temmuz akşamı ben evimden tekrar karargaha Genelkurmay Başkanımıza yapacağım bir arz için gittim. Daha doğrusu çağrıldım. Bu husus Sayın Genelkurmay Başkanımızın da bilgisi dahilindedir. Bunda olağandışı bir durum yoktur. Gün içinde bu arzı yapmak istediğimi Genelkurmay Başkanımızın özel kalem müdürüne, emir subayına, baş danışmanına iletmiştim. Bu nedenle söz konusu saatte çağrılmam bende farklı bir düşünce oluşturmadı. Sayın Genelkurmay Başkanımızın müsait olduğunu, beni beklediğini, saat 20.35’de başdanışmanı tarafından bildirilmesi üzerine, evimden ayrılarak özel aracımla saat 20.45’de karargaha gittim. Ve 3 dakika sonra da sayın Hulusi Akar’ın makamına, bulunduğu kata çıktım. Bu kamera kayıtlarında da sabittir” dedi.
Ancak iddianamede saat 20.49’da karargaha geldiğini ve oradan Orhan Yakılgan’ın odasına geçtiğinin yer aldığını belirten Dişli, “O anda başka bir yerde olduğu kamera kayıtlarıyla sabit olan Mehmet Partigöç ve Ramazan Güzel’le birlikte bir dakikadan da az bir sürede o andan itibaren karargahta olacak tüm olayları organize ettiğim iddia edilmektedir. Bunu taktirlerinize sunuyorum” diye konuştu.
‘ÖNÜME BOŞ KART VE KALEM ATTILAR’
Karargaha gittiğinde, geldiğini Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan’a bildirip beklemeye başladığını iddia eden sanık Dişli, “Komutanın odasına gitmek isterken silahla rehin alındım. Önüme boş kart ve kalem attılar. TSK’nın yönetime el koyduğu, Yurtta Sulh Konseyi’nin kurulduğu, bildirinin yakında okunacağı, karşı çıkanların etkisiz hale getirileceği, komutanın onlarla birlikte olmasını istediklerini ve bana, ‘sizi tanır, size güvenir yoksa ikinizi de paketleyeceğiz’ dediler. Bu talepleri kartlara not ettirdiler ve beni komutanın odasına soktular. Kartlara silah zoruyla yazdırdıkları notları komutana okudum. Komutan önce ciddiye almadı. Bu arada kışladı silah sesleri gelmeye başladı. Daha sonra ikinci başkan Yaşar Güler’in emir subayının vurulduğunu öğrendik. Gelişmeler vahim bir hal almıştı” diye konuştu.
‘BEN EMİR VERMEDİM’
Kısa bir süre sonra içeri silahlı bir grubun girdiğini söyleyen Dişli, “Genel Kurmay Başkanını etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Ben komutanın etkisiz hale getirilmesi için bir emir vermedim. Benim ne öncesinde ne o esnada bu işleri yapanlarla bir iletişimim, bir irtibatım yoktur. Silah ve uçak sesleri yoğunlaşınca komutanın emin bir yere alınmasını önerdim. Bir süre sonra gelen helikopterle, komutan, ben, iki üç özel kuvvetler personeli ile karargahtan ayrıldık” dedi.
‘KOMUTANI İKNA İÇİN BİR TELKİNİM OLMADI’
Komutanla birlikte odadan nasıl çıkarıldıklarının kamera kayıtlarında tartışmasız bir şekilde sabit olduğunu belirten Dişli şöyle devam etti: “Yani Sayın Genelkurmay Başkanı ile aynı akıbete uğrayarak, kendi iradem dışında silahlı tehditle Akıncı Üssü’ne götürüldüm. Biz karargahtan çıkartılırken nereye götürüldüğümüzü dahi bilmiyordum. Bu husus komutanın beyanlarında da vardır. İndikten sonra Akıncı’ya geldiğimizi anladık. Rehin alındığım saat 21.00’dan Akıncı’ya gititiğimiz saat 23.25 sıralarına karar hiç kimseyle iletişimim yoktur. Dolayısıyla Akıncı’da olan kişilerle irtibatlı oluğum iddiası asılsızdır. Ne karargahta ne Akıncı’da Sayın Genelkurmay Başkanımızın darbeye katılması için benim herhangi bir telkinim, iknaya yönelik tek bir cümlem yoktur. Komutana söylediklerim; bana söylenenleri rapor etmek, askeri terimle vukuat tekmili vermektir.”
‘KOMUTAN, AKIN ÖZTÜRK’TEN TALEPTE BULUNDU’
Akıncı’da kaldıkları sürede Hulusi Akar’ın darbecileri kararlarından vazgeçirmek için uğraştığını belirten Dişli, “Bunun için Akın Öztürk Paşadan talepte bulundu. O da başaramadı. Ben komutana sekreterlik veya sekretaryalık yaptım. Zaman zaman karargah ile irtibat kurup onu bilgilendirdim. Komutanın taleplerini zaman zaman 143. Filo’da bulunanlara ilettim. Harekatı silahlı kuvvetlerin durdurması gerektiği, polis-asker çatışmasına mani olunmasını, komutanın Cumhurbaşkanı ve Başbakanla görüşerek, onları ikna etmesi imkanının tanınmasını, aksi halde inisiyatifini kullanmasına imkan kalmayacağını anlattım. Değerlendireceklerini söylediler. Bunun üzerine komutanla bir plan yaptık. Bu planlamaya göre karargaha gidecektik. TSK’ya duyuru yapılarak, emir komutanın devralındığı, birliklerin kışlalarına dönmelerini, Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızın da polise emir vererek, geri çekilmelerini sağlamalarını, idari, adli ve askeri işlemlerin devreye sokulmasının uygun olacağına karar verdik. Bu şartları oradakilere bildirdim. Bir ikisi itiraz etti ancak ben, ‘bu son şans bize bir helikopter verin gidelim’ dedim” iddialarında bulundu.
‘KOMUTAN ‘SAĞOL EVLAT’ DEDİ’
Darbecilerin bir süre sonra teklifi kabul ettiklerini anlatan Dişli, “Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve MİT müsteşarını arayarak komutanla görüştürdüm. Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaşamadık. Karargaha gidişi koordine ettim. Başbakanın özel kalem müdürü Murat Beye bilgi verip hava güvenliğini temin etmesini istedim. O da güvenliğin sağlandığını, daha sonra da Karargaha değil, Çankaya Köşkü’ne gelmemizi söyledi” dedi. Akar’ın helikoptere bindikten sonra yorgun bir şekilde arkasına yaslanarak oturduğunu belirten Dişli, “Başını bana doğru çevirip, ‘Sağol evlat’ dedi. Bir süre sonra da ‘hazırlık yaptın mı? Ne diyeceğiz?” dedi. Ben de, ‘komutanım her şeyi olduğu gibi anlatacağız. Olanlar sizin gözünüzün önünde oldu. Bunları olduğu gibi anlatacağız’ dedim. Helikopter çalıştığı için daha fazla konuşamadık. Dolayısıyla benim Akıncı’dan komutanla birlikte ayrılmam, komutanın emirleri doğrultusundadır. Bu konuda iddianamede çok sayıda görgü tanığının ifadeleri de mevcuttur. Helikopterde yaptığım görüşmeler rota değişikliği ile ilgilidir” şeklinde konuştu.
‘NEDEN TSK BİRİMLERİNE EMİR İLETMEME MÜSADE ETTİ’
16 Temmuz Çankaya Köşkü’ne indikleri saat 09.00’dan gözaltına alındığı saate kadar kriz masasında görev aldığını, bu sırada rehinelerin kurtarılması ve darbecilerin teslim olma süreçlerini yönettiğini söyleyen Dişli şunları şöyledi: “Sayın Başkan madem ben şüpheliydim, neden Sayın Genelkurmay Başkanı, hükümet üyelerinin de önünde, yedi saatten fazla bir süre içinde, bu olayın en kritik aşaması olan sonlandırma safhasında, uçakların ateş ettirilmesi, ateşlerin kestirilmesi dahil, çok sayıda kritik konuda, silahlı kuvvetlerin birimlerine onca emri iletmeme müsaade etmiştir. Benim 15-16 Temmuz tarihlerinde bu olayların başlamasından bitimine kadar HTS raporlarına yansıyan 71 adet irtibatım var. Bunların irtibatın 58’i yani yüzde 82’si bizzat bu krizin sonlandırılması aşamasında, çoğu da Çankaya Köşkü’nde yapılmış. Bu husus benim bu hain girişimin neresinde olduğumun en somut delilidir.”