Havuzda köpürtülen haberlere bakılırsa AKP ve Saray'da ciddi bir panik havası var...
Bilmiyorum bu kaçıncı tezviratları. Sıkıştıkları an Sümeyye’den Bilal’e, bizzat Tayyip Erdoğan’dan Emine Hanım’a kadar hepsiyle ilgili düzmece suikast haberi çıkartıyorlar.
Hepsinin yalan, düzmece, saçma ve aptalca olduğunu artık kendi yandaşları bile çok iyi biliyor.
Hilal Kaplan’ı biliyorsunuz.
‘Manisalı Lawrence’ diyerek Erdoğan’ın 40 yıllık dava arkadaşı Bülent Arınç’a haysiyet suikastı yapan Pelikan Çetesi’nin Mata Hari’si…
Şöyle yazmış önceki gün:
“Sabah Cumhurbaşkanımız ile Bosna’ya hareket edeceğiz nasipse. Allah onu ve ona siper olacak milyonları muhafaza etsin. Âmin..”
Bir de çetenin sosyal medya hesabından, yalıda hazırlanmış aptalca kes-yapıştır ile cemaati zan altında bırakacak yalan bir video paylaşarak yapmış bunu.
Diyor ki, çetenin ‘yekvucut’ isimli trol hesabı palavra videosunun üzerinde: “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Bosna Hersek ziyareti öncesi alınan “Erdoğan’a Balkanlar’da suikast yapılabileceği” ihbarları, istihbarat ve güvenlik birimlerini harekete geçirdi.”
Saçma sapan ve yalancı olduğu tescilli, psikolojik harp uzmanı bir Amerikalıyı da referans gösteriyorlar bir de. Durum şu; sabah akşam küfrettikleri Amerika uyarmış, saat başı lanetledikleri İsrail de teyit etmiş. Neymiş; Tayyip Erdoğan’a Bosna gezisinde suikast düzenlenecekmiş!
Geçtiğimiz yüzyılın en önemli filozoflarından Peter Dunne’nın güzel bir tespiti vardır:
“Belli bir amaçla söylenen yalan, en ahlaksız yalan biçimidir. Ama en çok da o işe yarar”
AKP iktidarı ve Erdoğan, demokrasi otobanından çıkmaya niyetlendiği andan itibaren yalanı önemli bir silah olarak kullanmaya başladı.
Ancak yalan öyle bir zehirli sarmaşık ki, onu kullananı bir süre sonra esir alıyor ve Mitoman olması kaçınılmaz oluyor.
Üstelik sadece yalanla da kalınmıyor.
Eyleme geçiriyor yalan ve kumpaslar başlıyor.
Sonrasını biliyorsunuz…
Havuzun tekmili birden tam sayfa, günlerce yayın yaptı.
O kadar akıl dışı kurgulanmış bir kumpastı ki bu, kendi taraftarları bile inanmadığı gibi AKP yargısı da düzmece haberciliği tescil etti havuzun.
Hani az makaraya sarmadı birazcık zekası olanlar ama MİT ve Pelikan Çetesi destekli kumpasçıların umurunda değildi. Zira toplumun en az yüzde 40’ının bu palavraları yuttuğunu çok iyi biliyorlardı. O kadar ki peçeteden belgeyi bile Meclis komisyonuna bile getirdiler.
Maytap geçme gırla gidiyordu ama gemi de yürüyordu bir şekilde. Üstelik her geçen gün biraz daha dozu artıyordu kumpasların. Artık kan dökmeyi bile göze alabilecek duruma gelmişlerdi. Yüzbinlerce insanın ekmeğiyle oynamadan, yüzlerce insanın kanını dökmeden önceki ısınma hareketleriydi adeta bunlar.
Nazi Faşizmi’ni en iyi anlatan biri olan Spielberg’ün Schindler’in Listesi’nde sahte belge üretme sahnesi vardır izlediniz mi?
Yaklaşık 80 yıl önce Naziler’in yaptığını neredeyse birebir yaptı havuz medyası. Kahve lekesiyle eskitilmiş, buruşturulmuş çakma belgeyle kamuoyunda itibarını zedelemeye çalıştılar Fethullah Gülen’in…
Daha 15 Temmuz tiyatrosunun sahnelenmesine çok vardı ve mitamoni bir sonraki evreye gelmişti.
Benzer bir belgeyi Amerikan mahkemelerine de yedirmeye kalkıştılar ama rezil rüsva oldular elbette.
Boğazda yalıda üretilen beşinci sınıf belgeyi ABD yargısına delil diye yutturmaya kalkışmak büyük bir çaresizliğin ifadesi kadar ‘mitomani’nen geldiği durumu göstermesi açısından şaşırtıcıydı. Nitekim Zarrab Davası’nın hâkimi AKP ve Erdoğan cenahının çapsızlığını ve kumpasçılığını bizatihi görmüş oldu. Hâkim Richard M. Berman fırçayla karışık şöyle dedi: “Bahsini ettiğiniz hususlar temelsiz, inandırıcılıktan uzak ve mantıksız… Bu tür komplo teorileriyle buraya gelmeyiniz. Burası Amerika ve buradaki mahkemeleri bu tür ciddiyetten uzak kanıt denilen şeylerle meşgul etmeyiniz!” (BKZ)
Yalan ve kumpas eşiği gederek yükseliyordu Saray ve avanesinin.
Gerçi Böcek Olayı’ndan bu yana epey mesafe alınmıştı ama papağanın bildiği ‘laklak’tan öte olamazdı… Ancak bir realite de vardı; Varank ve ekibi de giderek öğreniyordu bu işleri!
Eğer bir suikast söz konusu ise Erdoğan ve ekibinin en iyi yaptığı şey itibar suikastiydi.
“400 vekil verin meseleyi huzur içinde çözelim” deyip, 7 Haziran’da ağır bir yenilgi alan Tayyip Erdoğan bunu kendine yediremedi ve Ömer Çelik’i koalisyon görüşmelerini kilitlemesi için görevlendirdi. Allah var, hakkını teslim edelim Çelik de muazzam yaptı üzerine düşeni. Adeta bomba ve suikastlerle yürütüldü seçim kampanyası. 1 Kasım’da Davutoğlu büyük bir başarı göstererek tekrar çoğunluğu elde etti. 1 Kasım seçimlerinin en önemli unsurlarından biri Erdoğan’ın kendini fazla ön plana çıkarmasıyla beraber akan kanlardı. Ancak gizli bir el Davutoğlu’nun ipini çekiverdi ve Davutoğlu ağlaya sızlaya yaptığı veda konuşmasıyla Başbakanlık görevini üst düzey olmayan bir profile, Binali Yıldırım’a bıraktı. Şüphesiz bu itibar suikastının arkasında Pelikan Çetesi vardı.
Bu çeteyle ilgili çok az şey biliyoruz şimdilik. Ama bunlar bile yeterince ürkütücü… (BKZ)
Çete, sürünün en gürbüz olanına saldırmayı tercih etmişti.
Ki bundan sonra işleri kolay olsun diye.
Milletvekilleri, belediye başkanları artık çok kolay lokmalardı.
Direnen partilinin eşini rehin tutabilecek kadar işi ileri götürdüler. Belediye başkanı gözyaşları içinde “ailemi tehdit ediyorlar” itirafıyla bastı istifasını.
Tarih enteresandır. Belki kimi zaman gizler kendini ama ister kısa, ister uzun vadede bir şekilde gösterir kendini bir yerlerde.
Son seçimler vesilesiyle Abdullah Gül’ün isminin geçmesi itibar suikast sabıka dosyasının epey eskilere dayandığını da ortaya çıkardı. Gülün danışmanı Ahmet Sever, bizzat isim, tarih ve zaman vererek açıkladı ki, Tayyip Erdoğan ve ekibi “kardeşim” dediği Abdullah Gül’ü bile itibar suikastı tehdidiyle susturmuş.
Sever, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın – Tanıklığımdır” isimli kitabında, Gül’ün Erdoğan’ın engelleme girişimlerine rağmen 2007 yılında son dakikada yaptığı basın toplantısı ile Cumhurbaşkanı olabildiğini açıkladı.
Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş’ın aktardığına göre, geçen yıl yapılan referandumdan önce İngiliz gazeteci Daved Gardner’e ‘Gül ve Davutoğlu’nu FETÖ’cülükle suçlar, hapse atarız’ diyen AK Partilinin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop olduğunu belirten Sever, bu sözün Erdoğan’ın onayı olmadan söylenemeyeceğini savundu.
İktidar uğruna 40 yıllık dava arkadaşına bile gözünü kırpmadan itibar suikastı yapabilecek bir zihniyetin, normal suikast yapmayacağını düşünmek safdillik değil de nedir?
Kaldı ki Ahmet Nesin’in yazılarından bunu da yapmış olabileceklerine dair şüphelerimiz epeyce artıyor.
Erol Olçok, Erdoğan’ın tıpkı diğerleri gibi, kader arkadaşıydı.
Arter Reklam isimli bir şirketi vardı ve Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca tüm kampanyalarını Olçok ve şirketi Arter yapmıştı.
Erol Bey 15 Temmuz gecesi 17 yaşındaki oğlu ile beraber katledildi. Oğlunun ismi Abdullah Tayyip’ti Erol Bey’in…
Bir sürü soru vardı Erol Olçok cinayetinde. Ancak nedense Cumhurbaşkanına bu kadar yakın olmasına rağmen olay hala karanlıktaydı. Bu konuyla İLGİLİ Ahmet Nesin’in iki yazısı (Bir – iki) son derece önemliydi.
Olçok, Pelikan Çetesi ile anlaşamıyordu. Olçok’un danışmanlarından olan Atılgan Bayar, Davutoğlu’nun da danışmanıydı ve sistematik şekilde Erdoğan’dan uzaklaştırıldı bu ekip. Bayar bütün bu olup bitenlerle ilgili tek adres gösteriyordu: Pelikan Çetesi.
Ve nihayetinde amaçlarına ulaştılar ve Erdoğan’ın 30 yıllık reklam ajansıyla yollarını ayırdılar.
Erdoğan’ın etrafında şu anda muazzam bir ağ örülmüş durumda. İstediklerine inandırıp paranoya eşiğini arzu ettikleri seviyeye çıkarabiliyor bu ekip. Tıpkı böcek hadisesinde olduğu gibi bizzat bu işi planlayıp uyguladıktan sonra “bakın sizi bile dinlediler” diyerek operasyon çeken ekibin önünde hiçbir engel kalmamış durumda.
Bunları söyleyenlerin Abdullah Gül’ü de dinlediğini bizzat kendileri itiraf etmişlerdi hatırlarsınız.
Kaldı ki başka ve resmi olan belgeler de aslında sadece suikast değil, gerekirse savaş bile çıkarabilecek kadar gözlerinin döndüğünü ispatlamamış mıydı?
Hilal Hanım uçağa dualarla bindiğini söylüyor ama olup bitenlere bakılırsa Pelikan Çetesi ve resmi uzantılarının duadan çok fazlasını çoktan beri yaptıklarını gösteriyor! Bakalım bu son suikast kumpası ile ne elde edecekler!
Gözler Kuzguncuk’taki Pembe Köşkte, bakalım burada pişirilen hangi kanlı yemekler bu millete yedirilmeye devam edecek!