Ali Fuat Yılmazer'den birbirinden çarpıcı açıklamalar

Ali Fuat Yılmazer'den birbirinden çarpıcı açıklamalar
Tutuklandıktan 1,5 yıl sonra ilk kez hakim karşısına çıkan ancak savunma yapma fırsatı bulamayan İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube eski Müdürü Ali Fuat Yılmazer, “En çok beni cezaevinde ziyaret ettiği için tutuklanan Ahmet Öztürk’e üzüldüm” dedi.

El Kaide ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle ‘Tahşiye Grubu’na operasyon yapmakla suçlanan polisler ve Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca, geçtiğimiz günlerde ilk kez mahkemeye çıktı. İlk duruşma usul tartışmalarıyla geçti. Şüpheliler savunma yapma fırsatı bulamadı.

Özgür Düşünce'den Bülent Ceyhan'ın haberine göre, Tutuklu isimlerden İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube eski Müdürü Ali Fuat Yılmazer, duruşmayı kızı Fatma Yılmazer aracılığıyla Özgür Düşünce’ye değerlendirdi.

ÇARPIKLIKLAR AÇIĞA KAVUŞTU

İlk duruşmada savunma yapma fırsatı bulamadınız. Usul tartışmalarını, ‘yasak delil’ üzerinden verilen tutuklama kararlarına itirazları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk duruşma usul tartışmalarıyla geçti. Avukatlar net bir şekilde, iddiaların soyut ve dayanaksız olduğunu dile getirildi. Delil diye takdim edilen bilgi ve belgelerden hiçbirinin hukuken geçerli olmadığı, gerçeklerin çarpıtıldığı, lehte delillerin karartıldığı ortaya kondu. Savcı Hasan Yılmaz tarafından ‘yasak delil’ niteliğindeki bilgiler üzerine iddianame hazırlandığı ve hatta tutuklama gerekçelerinde kullanıldığına dair itirazlar somut örnekleriyle sıralandı. Bu suretle; iddianamedeki çarpıklıklar, yanlışlıklar ve hukuka aykırılıklar büyük ölçüde açıklığa kavuştu.

Kaldı ki, iddia konusu hususların tüm detaylarına vakıf olan biz sanıklara (Emniyet mensuplarına) hiç söz hakkı verilmedi ve henüz savunmalarımız da alınmadı. İddianamede ne ölçüde gerçeklerin çarpıtıldığı bizim tarafımızdan yapılacak savunmalarla bütünüyle açığa çıkacak.

DİNK’TE HAKİM KENDİ KARARIYLA ÇELİŞTİ

14. Ağır Ceza Mahkemesi Hrant Dink davası için verdiği görevsizlik kararını neden yok saydı?
Savunma avukatları, hukuki gerekçelerle; Suç tarihi itibariyle 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kurulu bulunmadığından ‘doğal hakimlik’ ilkesi gereğince ‘Görevsizlik’, suç yeri itibariyle de Bakırköy Adliyesi’nin yetki alanında olduğu gerekçesiyle ‘Yetkisizlik’ halinin söz konusu olduğunu belirtti.

Bu mahkeme daha bir hafta önce ‘Dink Davası’ ile ilgili, kendi beyanları ile “suç tarihinde mahkemelerinin kurulu bulunmadığı ve bir nevi özel mahkeme statüsüne haiz oldukları” gerekçesiyle yetkisizlik kararı verdi. Bu husus hatırlatıldı. Ancak heyet, iddianamedeki hukuka aykırılıkları, ‘görevsizlik’ ve ‘yetkisizlik’ konusundaki yasal zorunlulukları da görmezden gelerek ve hatta daha bir hafta önce verdikleri kararla da çelişme pahasına talepleri ısrarlı bir tavırla reddetti.

ISRARLA DAVAYA BAKMAK İSTEDİ

Mahkemenin, tüm taleplerinizi reddedip ısrarla yargılamaya başlamak istemesi siyasi iktidarın yargılamaya müdahalesi nedeniyle mi?
Mahkeme heyetinin; tüm bu süreçlerdeki yaklaşımı ve yasal zorunlulukları hiçe sayarcasına iddianameyi sahiplenip, davaya bizzat bakma konusundaki (izahı mümkün olmayan) ısrarcı tavrı, adil ve tarafsız yargılamanın yapılabileceği konusunda bizde ciddi tereddütlere yol açtı. Bunun üzerine avukatlarımız ortak bir kararla reddi hakim talebinde bulundular. Bu aşamadan sonra mahkeme tahliye taleplerini değerlendirmeye başladı. Avukatlarımız soruşturmanın başlangıcından itibaren varlığı hissedilen siyasal angajman üzerinde durdu.

TALİMATLA TUTUKLAMA OLDU
Siyasi makamların adeta yargıya talimat(!) niteliğindeki beyanatlarıyla şekillenen tutuklamalar ortaya kondu. Yapılan açıklamalar aslında açık açık ‘proje hakimlikler’ olduğu ilan edilen Sulh Ceza Hakimliklerinin ne ölçüde yetki ve görevlerini kötüye kullandıklarının da anlaşılmasını sağladı. Tüm hukuki savunmalar göz ardı edildi ve heyet, tüm sanıklar için tutukluluğun devamına kararı verdi. Hem de oy birliği ile!

O UYGULAMA LİTERATÜRDE YOK!

Tutuklama kararlarının tamamının gerekçesinde ‘kaçma şüphesi’ deniliyor?
Örneğin Ertan Erçıktı; ilk olarak 22 Temmuz 2014’te Selam-Tevhid soruşturması kapsamında hakkında gözaltı kararı çıkartıldı, kendisi gidip teslim oldu. 4 günlük gözaltı süresi sonunda buna (dünya hukuk literatüründe olmayan bir uygulama/kavram ile) ilave olarak 4 gün de muhafaza altında tutulduktan sonra, hakimlik sorgusu yapılmadan serbest bırakıldı. Savcının itirazı üzerine, yine kendisi doğrudan Çağlayan Adliyesine giderek hakime ifade verdi ve yine serbest bırakıldı.

O BÜRODAN SORUMLU DEĞİLDİ
Bilahare 14 Aralık’ta bu sefer Tahşiye soruşturması kapsamında gözaltı kararı çıkartıldı. Konu basına yansıdığı ve imkanı olduğu halde kaçmadı, teslim oldu. Buna rağmen yine kaçma şüphesi gerekçesiyle tutuklandı. Üstelik hiçbir dönem görev yapmadığı, sorumlusu olmadığı bir büronun yaptığı operasyondan dolayı suçlandı. İşte Anayasal Suçları Soruşturma Bürosundaki Savcıların ve Sulh Ceza Hakimlerinin soruşturma mantığı ve hukuk anlayışı(!) Esasen tüm sanıkların durumu böyle. Hiçbirimiz hakkında ne soruşturma konusu edilebilecek ne de tutuklanmayı gerektirecek hukuken izahı mümkün bir durum söz konusu değil.

HUKUKA BAĞLI KADRO TASFİYE EDİLİYOR

Adil yargılama yapılacağına inanıyor musunuz?
Bunca zamandır hakkımızda yürütülen soruşturmaların bir yargısal faaliyet olmadığı zaten belliydi. Fakat ne yazık ki, bu durum topluma hakkıyla anlatılmadı. Yapılanın, önlerinde engel gördükleri hukuka bağlı kadroların tasfiyesi amacıyla bir yol temizliği olduğu artık iyice gün yüzüne çıkmış oldu. Ne yazık ki, malum projenin sadece Sulh Ceza Hakimlikleriyle sınırlı kalmayıp, Yargı’yı bütünüyle kuşatıcı bir sistematiğe dönüştüğü gerçeğiyle de yüzleşmek durumunda kaldık. İlk kez Yargı’nın böylesine pespaye bir şekilde araçsallaştırıldığı bir süreç yaşıyoruz.

YÜREĞİMİZİ BURKTU

Küçük Hikmet, annesine, babası Ahmet Öztürk’ün kucağında veda etmişti.
Hamile eşini kaybeden ve 7 yaşındaki çocuğu ortada kalan Ahmet Öztürk’ün sizi ziyaret ettiği için tutuklandığı ileri sürülüyor?
İstihbarat Şube’de görevli Ahmet Öztürk’ün durumu ibretlik. Onun hakkında da, ilk olarak 22 Temmuz’da (sözde) usulsüz dinleme soruşturması kapsamında hakkında gözaltı kararı çıkartıldı.
25 Temmuz’da kendisi polise teslim oldu. 26 Temmuz’da sevk edildiği 1. Sulh Ceza Hakimliğince serbest bırakıldı. Bu esnada; onun Çağlayan Adliyesinde sorgusu devam ederken 4,5 aylık hamile eşi Ayşegül Öztürk, yaşadığı stres sebebiyle çocuğunu düşürdü.

HEPİMİZ O ANA ŞAHİTLİK ETTİK
Hastanede tedavi görürken de vefat etti. Tüm Türkiye, o yürekleri burkan manzaraya, Ahmet Öztürk’ün 6 yaşındaki oğlu Hikmet ile birlikte gözyaşları içerisinde eşinin tabutunun başındaki görüntülerine şahitlik etti. Bu ağır yüke rağmen, Ahmet Öztürk’ün bir tek olumsuz beyanı kamuoyuna yansımadı. 14 Aralık 2014’te Tahşiye soruşturması kapsamında gözaltına alınacaklar listesinde onun ismi yoktu. Yani suçlu görülmüyordu. Ama bu süreçte büyük bir hata(!) yaptı. Cezaevinde benim ziyaretime gelmeye başladı.

İFADESİ DAHİ ALINMADI
Bu ilişki, tehdit ve korku ile toplumu sindirmekten başka çaresi kalmamış iktidarın kabullenebileceği bir durum değildi. Kısa süre sonra 10 Temmuz 2015’te TEM Şube’den arayıp şubeye davet ettiler. Aynı gün gittiğinde hakkında gözaltı kararı bulunduğu tebliğ edildi. Tahşiye soruşturması kapsamında ifadesi alındı. 11 Temmuz günü Savcı Hasan Yılmaz, Ahmet Öztürk’ü hiçbir şekilde ifadesini almaksızın doğrudan tutuklanması talebiyle 1. Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti.

KARARI BİLDİĞİ HALDE KAÇMADI
Ancak hakim serbest bıraktı. Savcı hemen itiraz etti. İtiraz makamı 2. Sulh Ceza Hakimliği Öztürk hakkında “yakalama” kararı çıkarttı. Öztürk tutuklanma kararını bildiği halde yine kaçmadı, teslim oldu. Aynı gün Nöbetçi 6. Sulh Ceza Hakimliğince tutuklandı.

HİÇBİR SUÇ İSNAT EDİLMEDEN TUTUKLANDI

Hakim, sorgusunda Ahmet Öztürk’e suçlama olarak ne gösterdi?
Hakimin tutuklama gerekçesi çok enteresan! Hakim Öztürk’e aynen şöyle dedi:
“Ben senin ifadendeki beyanları dikkate almaksızın, 2. Sulh Ceza Hakiminin hakkında vermiş olduğu “tutuklama kararının” gereği olarak tutuklama kararı veriyorum.” Yani Ahmet Öztürk, ne savcı tarafından ne de hakim tarafından ifadesi alınmaksızın gıyabında verilen tutuklama kararı gereğince tamamen hukuksuz bir şekilde, hiçbir suç isnat edilmeden, hep teslim olduğu halde yine ‘kaçma şüphesi’ gerekçe gösterilerek tutuklandı.

TESKİN EDİLEMEZ KİNDARLIK

Siz, bu süreçte en çok üzüldüğünüz konunun Ahmet Öztürk ve ailesinin yaşadığı dram olduğunu anlatmışsınız?
7 yaşındaki Hikmet’ten, önce annesini kopartıp alan ve onu bu yaşında yetim bıraktıkları yetmezmiş gibi, (nasıl teskin edilemez bir kindarlıksa) inatla, bütün hukuksuzluğuna rağmen babası Ahmet Öztürk’ü de tutukladılar. O çocuğu bir başına sahipsiz bırakan bu yargı sistematiğinin, insani ve vicdani düzlemde ne anlam ifade ettiğini beyandan aciz bulunuyorum.

05 Ocak 2016 08:03
DİĞER HABERLER