Yusuf Gezgin,Ermeni Meselesine farklı bakış başlıklı yazısında Danıştay saldırganı Alparslan Aslan'ın annesinin gerçek adını da yazdı.
Ermeni meselesine aykırı bakış
MSB Bakanı Vecdi Gönül “eğer Ermenileri, Rumları sürmeseydik milli devlet olamazdık” demiş.
Cümleden, Ermenileri ve Rumları sürünce “milli”, “güçlü” bir devlet olduğumuz sonucu anlaşılıyor. Eğer kelle sayısı açışından meseleye yaklaşılırsa, Gönül’ün söylediğinde doğruluk payı var. Zira Türkler tarihte kurduğu büyük devletlerin hiçbirinde bu kadar yoğun Türk nüfusa sahip olmamışlardı.
Anadolu hiçbir dönemde bu oranda bir Türk ve Müslüman nüfusa ulaşmamıştı. Ama aynı zamanda Türkler kurduğu hiçbir devlette bu kadar zayıf ve etkisiz olmamıştı. Türklerin kurduğu pek çok devlette Türkler çoğunluk değildiler, ama yöneticiydiler, etkiliydiler.
Hun devletlerinde, Selçuklularda, Karahanlılarda, Osmanlılarda, Gaznelilerde, Harzemşahlarda vd. bu böyleydi. Hiç birinde Türk ve Müslüman oranı Türkiye Cumhuriyetindeki ağırlıkta değildi. Ama hiç birisinde Türkler, Türkiye cumhuriyetindeki kadar etkisiz, edilgin değildi. Vecdi Gönül’ün yaklaşımı ile görünürde ecnebilerden arındırılmış, “milli!” bir devlete sahibiz. Ama asli unsur olduğu iddia edilen Türkler (Karatürkler) bu milli devlette söz sahibi değil! Aksine en çok itilen kakılan, horlanan, dini, milli, kültürel değerleri aşağılanan onlar…
Kafatasçı değilim. “Türk” kavramını kültür ve tarih birikimini paylaşma anlamında kullanıyorum. Ama birileri sürekli “Türk” vurgusu yaparak (kara) Türkleri fena halde kekliyorlar. Her yere devasa Türk bayrakları dikiliyor, Türklük vurgusu yapılıyor ama (gerçek) Türklerin bu ülkede sadece adı var. Kendilerini bilerek veya bilmeyerek beyaz Türklere kullandıran bir kısım ulusalcı, millici tipler hamasi söylemlerin gazıyla “Türkçülük” yaptıklarını zannediyorlar.
Gelelim Ermeni meselesine…
Osmanlı döneminde Ermenilerle Yahudiler rakipti. Son dönemde Yahudiler devlet aygıtını ele geçirme hedefine yönelmişken, Ermeniler bağımsız bir devlet kurma sevdasına kapılmışlardı. Ermeniler batının ve Rusya’nın oyuncağı haline gelmiş; bu güçlerin Osmanlı’ya boyun eğdirmek için kullandığı etkili bir araç olmuştu. 7 düvelle savaşta olduğumuz bir dönemde Ermeniler sadakate ve komşuluğa sığmayacak şekilde Ruslarla işbirliği yaptı; Doğu Anadolu’yu Müslümanlar için (Türk ve Kürt, Zaza ) yaşanmaz hale getirdiler. Yahudilerin (Açık, Kripto) hâkim olduğu iktidardaki İttihatçılar da “Milleti Sadıka” olan Ermenileri bu topraklardan sürdüler.
Ülke bu dönemde İttihatçıların elindeydi ve İttihatçılar her türlü dalavere ve zorbalıkla ülkeyi idare etmekteydiler. Pek çok hadisede ülkeyi maceraya soktukları gibi Ermeni meselesinde de radikal kararlar aldılar ve 1000 yıldır beraber yaşadığımız Ermenileri sürdüler. Osmanlı askerleri hayatları pahasına ve 1. Dünya Savaşı’nın imkânsızlıklarına rağmen Ermenileri koruma altında tehcir ettirdiler. Arşivler ve tarafsız araştırmacılar bu tehcirde soykırıma yorulacak bir kasıt bulamamaktadır. Ancak uzun yolculukta; tıpkı balkanlardan Anadolu’ya defalarca yaptırılan tehcirler gibi; tıpkı Kırımlıların, Ahıskalıların, Çerkezlerin sürgünlerinde olduğu gibi pek çok zayıf, yaşlı insan öldü.
Bu gün pek çok Müslüman yerleşime ait “toplu katliam delilleri” bulunmasına rağmen, Ermeniler Türk tarih kurumunun meydan okumasına mukabil somut bir vaka, delil ortaya koyamamaktadırlar. Mücadelelerini yine batıya dayanarak ve siyaseten yapmaktadırlar. Ermeni tehciri, her yerde savaş halinde olan devletin, içerden de kendi vatandaşlarının saldırısına uğradığı, erkekleri askere gitmiş köylerin Ermenilerce basıldığı, Doğudan Anadolu’ya giren Ruslara Ermenilerin rehberlik yaptığı vs. gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Ama her şeye rağmen Anadolu’daki bütün Ermeniler sürülmeyebilirdi. Dikkatli bir ayrım yapılarak; masum, olaylara karışmamış Ermeniler korunabilirdi.
Tehcir olmalı mıydı, olmamalı mıydı veya nasıl olmalıydı; Ermenilerin ihanetine nasıl mukabele edilmeliydi tartışılabilir. Ama Ermeni tehcirinde İttihatçıların içindeki Yahudilerin etkisi ve hedefleri hep göz ardı edilmektedir. Oysa Osmanlı Devleti 1908’den itibaren bütünüyle İttihatçıların kontrolüne girmişti ve bu yapı içinde Müslüman Türklerin etkisi oldukça sınırlıydı. Osmanlı Devleti’nin -İttihatçılar üzerinden- sinirlerini ele geçiren kripto Yahudiler hem devleti paramparça ettiler, dağıttılar; hem de millete büyük problemler miras bıraktılar.
Ermeni tehcirinde Osmanlı döneminde var olan Yahudi-Ermeni çatışmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Öteden beri Ermenilerle rekabet içinde olan Yahudiler, 1915 yılında Ermenilerin verdiği kozu değerlendirerek ezeli rakiplerini sürdürdüler ve faturayı Türk milletine yıktılar. Bu gün Ermeni soykırımı iddiaları gündeme geldiğinde itham edilen İttihatçılardan öte, Türk milleti olmaktadır. Yaratılanı yaratandan ötürü seven insanımıza, hem bir karaçalınmış; hem de karşısına kin, intikam içinde bir düşman bırakılmıştır. Üstüne üstlük Yahudiler bu gün, güya Ermeni lobisini dengelemek için bizden çuvalla para almaktadırlar.
Olayların üzerinden yaklaşık 100 yıl geçti ve son dönemlerde özellikle Ermenistan Ermenileri ile ciddi yumuşama emareleri görünmektedir. Ermeni meselesi bilimsel ve tarihi bir hadise olmaktan çıkarılmış ve bir kan davası haline getirilmiştir. Bu ortamda belgelerle ispat etseniz dahi bir soykırım olmadığına Ermenileri inandırmanız mümkün değildir. Zira bu iddia şu anda Ermenilere kimliklerini korumak ve “öteki” üzerinden kendini tanımlamak için pragmatik imkanlar sunmaktadır.
Ama yumuşama süreci devam ederse, belki Ermeni tehcirinin arkasındaki gerçekler ve ittihatçılar içindeki Yahudilerin etkisi ortaya konabilir. Meselenin tavazzuh etmesi için hadisenin kin-nefret boyutundan çıkarılıp, diyalog zeminine çekilmesi gerekmektedir.
Bana sorarsanız, bizim bize çok benzeyen Ermenilerle ciddi problemimiz yok. Eğer Yahudiler ve Ermenileri istismar eden batılılar devreden çıkarılabilirse; biz dün olduğu gibi Ermenilerle yeniden dostça, kardeşçe yasayabiliriz. Hatta tehcir edilmiş Ermenilerin torunlarına Anadolu’nun kapılarını açabilir, onlara vatandaşlık verebiliriz. Bundan dolayı da, ne Türklüğümüz, ne vatanımız elden gitmez! Bilakis hem nüfus açısından, hem insan kalitesi açısından kazançlı çıkarız. Eğer derin bazı eller karışmazsa Türk insanı tarihin her döneminde olduğu gibi bunu kolaylıkla başarabilir.
Aleyhimizde çevrilen oyunlardan ve soykırımcı ithamından kurtulmak için Ermenilerle bir uzlaşma ve anlaşma zemini bulmalıyız. Bu meseleyi içte kripto ecnebilerin, dışta da batılıların istismar etmesine fırsat vermemeliyiz…
Bu gün Anadolu’da epeyce de tehcir etmeyen Ermeni vardır. Bunların 50.000 kadarı Lozan çerçevesinde haklar tanınan Ermeni cemaatidir. Kimliklerinde dinleri ve isimleri açıkça yazmaktadır. Ancak bunların dışında, 500.000 ila 1.5 milyon arasında, saklı Ermeni nüfusun olduğu düşünülmektedir. Bu kesimin bazıları gerçekten Müslüman olmuş ve Türk ve Kürt toplumu içinde erimişlerdir. Ama önemli miktarda Ermeni, kripto vaziyette Ermeni kimliğini ve dinini korumaktadır. Bu gün, bu kesimin çocukları bilinen Ermenilerin çok ötesinde toplumda etkindirler. Yer ve isim değiştirerek büyük şehirlere gelen kripto Ermeniler, bürokrasinin en stratejik noktalarında, sanat ve medya dünyasında çok etkilidirler. Bunların bazıları intikam duygusuyla Hıncal, Öcal, Vural gibi isimler ve soy isimler bile kullanmaktadırlar. İrtica, laiklik, Atatürkçülük gibi araçlarla Kara Türklerin önünü kesen; er ve şehit olmalarını alkışlayan; ama subay olmalarını tehdit gören kesimlerin en başında kripto Yahudiler geliyorsa da, ikinci sırada kripto Ermeniler vardır. Birbirine hasım olmasına rağmen bu gün bunlar “Kara Türklerin uyanışı” karşısında işbirliği yapmakta, ortak stratejiler izlemektedirler. Son dönemde ortalığa saçılan bütün kirli işlerin, silahlı ve cübbeli darbelerin arkasında önemli noktalarlarda konuşlanmış bu kriptolar vardır.
Örneğin ülkeyi bir kaos ve kargaşaya sürüklemeyi, hükümeti zora sokmayı amaçlayan Danıştay tetikçisinin kendi adı Alpaslan Aslan ise de, daha 5 yıl öncesine kadar anası “Posor” ismini taşımaktaydı. Annesi ve bacısı normalde örtülü olmadığı halde, irtica tehdidinin inandırıcı hale gelmesi için, kamera önüne hep örtülü çıkmaya özen göstermişlerdir. Ergenekon davasının aktörlerine bu yönüyle mercek tutulduğunda pek çoğunun ne Türk, ne Müslüman çıkacağını sanmıyorum. Bu tür karmaşık olaylarda bazen çözemediğiniz, örtüşmeyen şeyler olabilir. “Türkçü(?) bir örgütten (Ergenekon) Ermeni tetikçiler çıkıyor, ama aynı örgüt bir papazı, bir Ermeni aydını öldürüyor nasıl oluyor?” diye düşünülebilir. Öncelikle Ergenekon ve onun bağlı olduğu derin yapı daha çok kripto Yahudilerin kontrolündedir. İkinci olarak açık Ermenilerle kripto Ermeniler arasında bir çatışma söz konusudur (bknz. Kripto Ermeniler Ermenilere karşı). Ayrıca bu tür konulara paradoksal, istihbaratçı mantığıyla yaklaşmakta fayda var. Ben Tuncay Güney denen Yahudinin ifşaatlarına hep ihtiyatla bakıyorum.
Toplumun huzurunu sabote eden, PKK’dan, Hizbullah’a, TİKKO, dan DHKP-C ye, İBDA-C’ye kadar ne kadar karanlık, silahlı örgüt varsa önemli noktalarında mutlaka kripto Ermeni veya ecnebi vardır. Kütçü ve Türkçü şovenist hareketlerin, bazı Alevi derneklerin tepesinde bunlar etkilidirler. Mehmetçiklerin şehit edildiği ihanet belgesi baskınlarda, hem içerde hem dışarıda konuşlanmış, bir plan çerçevesinde müşterek hareket eden bu tür kripto yapıları aramak gerekmektedir.
AB ve batı, kripto Ermenilere ciddi ilgi duymakta ve bunlara yönelik projeler geliştirmektedir. Türk devletinin sahip olmadığı etnik haritalar, veriler batılı devletlerde vardır. Bunlar gerçekten İslam’ı seçmiş, kendini Türk-Kürt hisseden kimseleri de bulup aslına çevirmeye çalışmaktadırlar. Aleviliği İslam’dan uzaklaştırmayı hedefleyen “Alisiz Alevilik” yaklaşımına bir de bu pencereden bakmakta fayda var diye düşünüyorum.
Bırakalım dünyanın her yerinden Ermeniler Anadolu’ya yeniden gelsinler. İçimizdeki kripto Ermenilere, ecnebilere kendi kimlik ve kültürlerinin en üst haklarını tanıyalım. Eğer kripto Ermeniler ortaya çıkıp Ermeniliklerini deklare edeceklerse, İttihatçılar adına Ermenilerden özür dilemenin bile mahsuru yok! Hiç olmazsa Kripto Ermeniler yerine tanıdığımız, bildiğimiz Ermenilerle muhatap oluruz. Ona göre gardımızı alırız. “Müslüman” “Türk”, “Kürt”, “Alevi” zarfına bürünmüş ecnebilerce keklenmeyiz.
Müslüman Türk insanı mürüvvetkardır, herkese sinesini açar, Ermenilerle de barışmasını ve karışmasını bilir. Yeter ki son 100-150 yılda çevrilen numaralardan paçasını kurtarsın ve kendisi olma imkânını elde etsin.
Hâsılı pek çok meselede olduğu gibi Ermeni meselesinde de bildiklerimizin yeniden irdelenmesine, hadiselerin çok boyutlu incelenmesine ihtiyaç var.
YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER