Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, 'Aptallığın Teorisi' başlığıyla dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Aymaz, Hitler döneminde yaşanan gerçek bir olayın günümüze bakan yönünde dikkat çekti.
Bir arkadaşımız bizlerle şöyle bir bilgi paylaştı. Ben de onu sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki:
Sevgili arkadaşlar geçenlerde Protestan kilisesinde bir Anektoda rast geldim. Bir papazın idam edilişinin yıldönümünü anma günüymüş. Sanki zihnimle özdeşmiş gibi geldi bu yazı. Bu yazının başlığı ise şöyle biraz ironik “Aptallığın Teorisi."
Almanya, tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu.
Genç bir teolog olan
Dietrich Bonhoeffer bu zalimliğe itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı.
Hapisteyken papaz bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl olmuş da organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?
Bonhoeffer "Sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor" dedi. Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü. Fakat organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne protestolar ne zorlama onlara etki etmiyordu.
Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştiriyorlardı.
Aptal insanlar hallerinden memnundu ve saldırıya da hazır haldeydiler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli oluyorlardı.
Bonhoeffer aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı:
Aptallık bir zekâ problemi değil, ahlâkî bir problemdi. Entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.
İlk etapta aptallığın doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı. Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil, sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı.
İnsanların ahlâkî ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu.
Diktatör gücünü arttırdıkça, aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu.Gözüne sokulan gerçekleri inatla reddediyorlardı.
Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler. Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı.
Onları bu
katatonik şizofreni* uykusundan çıkarmanın tek yolu bağımsız-özgür olmalarını sağlamaktı.
Bu düşünceler Hitler Almanyasına fazla gelmişti. Bu kadar analizi ve gerçek eleştiriyi hazmedemediler.
9 Nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer'i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler..."
Zulmen ve gadren bütün haklarından mahrum edilerek gurbette ruhunun ufkuna yürüyen M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dostlarına gönderilen bir taziye mektubu münasebetiyle iletilen bu bilgi notu ülkemizde oynanan oyunu özetliyor… Hitler ve avanesinin düştüğü aptallığın benzerinin uzak olmayan günlerde ülkemizde de gerçekleşmesi İlahî Adalet açısından uzak görülmüyor.
Evet “Her gelecek yakındır. "Katatonik şizofreni
Motor hareketlerde azalma, aşırı negativizm, konuşmama, tam tersine aşırı motor etkinlik, karşıdakinin söylediklerini ve hareketlerini tekrarlama, kaslarda katılık, hareket ettirmeye karşı direnç gibi hareket sistemi ile bağlantılı belirtilerle kendini gösteren tiptir.