Anzaklar 100 yıl sonra Şafak Ayini ile dedelerini andı

Çanakkale Kara Savaşları'nın 100. yılı dolayısıyla düzenlenen anma törenleri kapsamında Gelibolu Yarımadası'ndaki Anzak Koyu'nda Şafak Ayini düzenlendi. Ayine katılan 10 bin 500 Anzak torunu, geceden geldikleri koyda dedeleri için dua etti, sabaha kadar ayini bekledi.

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda, Arıburnu önündeki Anzak Koyu'nda yapılan Şafak Ayini'ne Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Galler Prensi Charles ve oğlu Henry, Avustralya Başbakanı Tony Abbot, Yeni Zelanda Başbakanı John Key, 8 bin Avustralyalı ve 2 bin 500 Yeni Zelandalı katıldı. Ayinden önce Yeni Zelanda Savunma Kuvvetleri Bandosu ile Avustralya Kraliyet Hava Kuvvetleri Bandosu tarafından konser verildi. Alana kurulan dev ekranlardan savaş ile ilgili belgesel filmler, savaşa katılan askerlerin hatıralarının anlatıldığı röportajlar gösterildi. Anzak torunları, geceden itibaren uyku tulumlarında, çıkarmanın yapıldığı topraklarda ayin saatini bekledi. Şafak Ayini, saat 05.30'da merasim kıtasının tören alanına gelmesiyle başladı. Alanda bir asker, anma çağrısı yaptı.

Törende konuşan Başbakan Key, zaman ve tarih perspektifinin, savaşı ve orada verilen bazı askerî kararları farklı bir ışıkta gösterdiğini belirterek, "Ancak 100 yıl önce iki taraf da doğru olduğuna ve gerekli olduğuna inandıklarını yapıyorlardı. İlk defa Gelibolu'da, bu yabancı toprağa adım atan Anzak birliklerinin bilmedikleri bir şey daha vardı. O da cesaretlerinin ve dayanışmalarının, bugün de devam eden Anzak bağını ve itibarını şekillendireceğiydi. Onları selamlıyorum, tıpkı onlara karşı duran birlikleri ve bu yarımadada savaşan herkesi selamladığım gibi. Burada başlayan savaş, bu yerin adının Yeni Zelanda, Avustralya, Britanya, Türkiye ve burada savaşan birçok diğer ülkenin tarihlerine asla silinmemek üzere yazılmasını sağladı. O zamandan beri Yeni Zelandalılar, birçok başka savaş alanında benzer bir cesaret ve azimle savaştılar. Ülkemize hizmet ederken yaşamını yitiren her Yeni Zelandalının öldüğü yer, tarihimizin bir parçası. 1. Dünya Savaşı'nın 100. yılında birçok yerdeki farklı çarpışmaları hatırlayacağız ancak bugün bu özel yıldönümünde Gelibolu'yu hatırlıyoruz. İsmin kendisi oldukça çağrıştırıcı. Biz Kiwiler için Gelibolu sadece bu deniz, bu kumsal, bu tepeler ve tepelerin arasındaki darboğazlar demek değil. Burada ölen 2700'den fazla Yeni Zelandalının, onlar için yas tutan ebeveynlerinin, eşlerinin ve ailelerinin ve 'hoşçakal' derlerken bunun sonsuza kadar olduğu bilmeyen dostlarının isimleri ve hikayeleri anlamına da geliyor. Bizim için Gelibolu, aynı zamanda özellikle zorluk karşısında yan yana çalıştıkları zaman Avustralyalıların ve Yeni Zelandalıların ortaya çıkan en iyi özellikleri için de kullanılan bir deyim. Gelibolu aynı zamanda da savaşın acı tarafını sembolize ediyor, çünkü bir yandan burası bir cesaret ve kahramanlık meydanıyken aynı zamanda da bir korku, telef ve kayıp yeriydi. Burası askerlerin, bazen karşı taraftan sadece metrelerce uzakta, karmaşık siperlerde ve sürekli ateş altında yaşadıkları yerdi. Savaşın her iki tarafı için de kelimelerin tarif edemeyeceği bir ızdırap yeriydi. Türkiye'nin her yıl bizi ağırlaması, aynı zamanda Gelibolu'nun zaman, affetme ve diplomasinin de iyileştirici gücünü sembolize etmesi anlamına geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'ne müteşekkiriz. Her yıl evsahiplerimiz, ülkelerimizin tarihinde özel bir yeri olan bu yeri kendi gözleriyle görmeye gelen çok sayıda Avustralyalı ve Yeni Zelandalıyı ağırlayıp onlara yardımcı oluyor. Genellikle büyükbabaları ya da büyük amcaları, dayıları burada savaştığı için onların aile geçmişlerinde de burası özel bir yer tutuyor. Burada 100 yıl önce bu kumsaldan bakarken onun kendi gözleriyle gördüklerini görmeye geliyorlar. Bu anma törenlerini genellikle, 'Olur da unutursak' diye bitiririz ancak bugün burada saygı ve anma için toplanmış olan sizlerin şahitliğinde, 'Olur da unutursak' demeyeceğim, çünkü 100 yıl sonra bugün, 25 Nisan 2015'te, hatırlıyoruz." şeklinde konuştu.

BAŞBAKAN ABBOTT'UN KONUŞMASI

Şafak Ayini'nde bir konuşma yapan Başbakan Abbott ise Avustralyalıların ve Yeni Zelandalıların tam burada karaya çıkmalarının üzerinden 100 yıl geçtiğini hatırlatarak, şunları söyledi: "Biz de güneş doğmadan hemen önceki şu an, soğuk ve karanlıkta toplanmış, ne diyeceğimizi, kemikleri altımızdaki tepelerde ve vadilerde bulunanları, ruhları 100 yıldır halkımızı etkileyenleri nasıl onurlandıracağımızı düşünerek duruyoruz. Her yıl, normalde unutmaya çalışacağımız şeyleri yeniden hatırlamak için artık huzurlu bir sahil olan bu yere geliyoruz. Her yıl ülkenin her yerinden, her kesimden, her eğitim seviyesinden gençler ve yaşlılar bu kutsal yolculuğu yapıyor. Bu savaşta yası tutulacak ve gurur duyulacak çok şey olsa da biz buraya yenilginin yasını tutmaya veya başarıyı onurlandırmaya gelmiyoruz. Gelibolu, modern Avustralya'yı biçimlendirdiği kadar modern Türkiye'yi de biçimlendirmiş olsa da biz bu ülkeye bir mirası almaya gelmiyoruz. Ayrıntıları pek azımız hatırlayabilir fakat en önemli şeyleri özümsemiş durumdayız; genç bir Avustralyalı nesil, ülkemiz çağırdığında ölümüne bile olsa koşa koşa hizmet etmeye gidecek kadar vefakârdı. 100 yıl önce burada, bu noktada ve bu saatte başlayarak savaştılar; beklenenden çok daha fazlası öldü dostları için, ülkemiz için, kralları için ve en önemlisi de halkların ve ulusların özgür olması gerektiği ideali için. İlk Anzaklar tüccardı, memurdu, işçiydi, çiftçiydi, meslek sahibiydi; akla gelebilecek her meslekten, toplumun her kesiminden ve Güney Haçı'nın altındaki her noktadan insan vardı. Savaş başlamadan önce hepimizin can attığı ve peşinde olduğu huzurlu hayatlar yaşıyorlardı. Buraya çıkarma yapmamış olsalardı, geride bıraktıkları yuvalarında yaşamaya, aileleriyle birlikte vakit geçirmeye, arka bahçelerinde dostlarıyla oyunlar oynamaya devam edeceklerdi fakat sıradan adamlar, sıradışı işler yaptılar. Ölümle yaşadılar ve hastalıkla yemek yediler, çünkü görevleri buydu ve bu, bir insanın elde edebileceği en büyük sevgidir. Dostu için hiç düşünmeden canını feda etmek; Anzakları, onların peşinden buraya gelenlerin gözünde yücelten şey de işte budur. Olabilecek en zor sınava tâbi tutulmaları ve geri adım atmamaları. Gelibolu Muharebesi bir başarısızlıktı elbette, savaşın tek başarılı kısmı tahliyeydi fakat Gelibolu'da hayatta kalan askerler ve takviye kuvvetleri, daha sonra dünyanın en iyi askerleri oldular. Avustralya ve Yeni Zelanda atlı piyadeleri, Kudüs ve Şam'ı ele geçiren İngiliz ordusuna öncülük ettiler. Mart 1918'de, İngilizleri Fransız ordularından ayıran son büyük Alman taarruzunu durduran, Avustralya ordusu birlikleri olmuştu. Batı cephesindeki kanlı açmazı kırarak zaferle sonuçlanan savaşa önderlik eden, Gelibolu'da zor zamanlar yaşayan ama Fransa'da muzaffer olan komutan, mühendislik dehası Avustralyalı asker Monash'tı. Anzakların torunları, geçen yüzyıl boyunca bu geleneği sürdürdü. İkinci Dünya Savaşı'nda, Kore'de, Malaya'da, Borneo'da, Vietnam'da, Irak'ta ve en uzun savaşımız olan Afganistan'da. Barış ve kurtarma harekâtlarında görev alan askerler de orijinal Anzakların izinden gittiler. Silahlı kuvvetlerimiz, şu an dahi Ortadoğu'da ve başka birçok yerde ülkelerine hizmet etmekte, sıkı sıkıya bağlı olduğumuz değerleri korumaktadır. Bugün savaşla sınanmayanlarımız, savaşla sınananları saygıyla anıyor. Birçoğumuz ülkemizin üniformasını hiç giymedi. Gelibolu'nun sarp yamaçlarını tırmanmadık. Bullecourt'un karlarının içinde güçbela yürümedik. Passchendaele'nin çamurunda debelenmedik. Cehennem Ateşi Geçidi'ndeki dehşeti yaşamadık, Kokoda veya Vietnam ormanlarında savaşmadık, giysilerimizdeki Uruzgun kumunu temizlemedik. Almanya semalarında vurulma riski yaşamadık, Akdeniz'de veya Pasifik'te torpil yemedik fakat bunları yaşayanlar sayesinde daha iyi bir yerdeyiz. Burada ölenleri saygıyla anıyoruz. Ülkemiz için canını veren herkesi, 100 binin üzerinde insanı saygıyla anıyoruz. Onlar kendi zorluklarının üstesinden gelebildiklerinden, bizler de kendi zorluklarımızı aşmanın biraz daha kolay olduğuna inanıyoruz. Onların bizler için teşkil ettiği örnek, daha iyi insanlar olmamızı sağlıyor. İşte bu yüzden buradayız, bizim için yaptıklarını ve halen yapmakta olduklarını takdir etmek için. Resmi tarihçi Charles Bean, Anzaklar hakkında şunları söylemişti: 'Öyküleri asırların sisi üzerinde, koca yürekli adamlar abidesi olarak yükseliyor ve yükselmeye devam edecek ve sonsuza dek ülkelerine ait olacak.' Evet, onlar biziz ve biz de doğruluğun peşinde yeterince mücadele edersek onlar gibi olabiliriz. 100 yılda çok şey değişti ama esas önemli şeyler değişmedi. Görev sevgisi, özveri, ahlâki cesaret; bunlar daima gerçek bir insanın göstergeleri olarak kalacaktır. Onlar görevlerini yaptılar, şimdi görev sırası bizde. Onlar bize örnek oldular, gelin buna layık olalım. Onlar kendi zamanlarında olabilecekleri kadar iyi oldular, gelin biz de kendi zamanımızda olabileceğimiz kadar iyi olalım."

ATATÜRK'ÜN MEKTUBU OKUNDU

Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934 yılında Anzak annelerine hitaben yazdığı mektup, Türk subayları tarafından Türkçe ve İngilizce olarak okundu. Mektup şöyle: "Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; göz yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

Konuşmaların ardından dua edildi, rahipler tarafından ilahiler okundu. Bu sırada ataları için dua eden Anzak torunları duygulandı. Daha sonra Avustralya, Yeni Zelanda ve Türkiye millî marşları çalınarak bayrakları göndere çekildi. Şafak Ayini, savaşa katılan ülkelere ait çelenklerin Anzak anıtına koyulmasıyla sona erdi. CİHAN
25 Nisan 2015 10:13
DİĞER HABERLER