Düdük makarnaları yine şişti. Siyaseti dizayn etme, AK Parti’yi tasfiye ve Cemaati karalama belgesi gerçek çıktı.
Kim mi diyor?
Askeri savcılık...
Ne diyor?
- İmza Dursun Çiçek’e ait, ıslak imza makinesi ürünü değil.
- Dursun Çiçek görevi kötüye kullanmış, alt-üst ilişkilerini
zedelemiştir.
- Silahlı Kuvvetler’den ihracı
gerekir.
“Kağıt parçası belge, boru Law silahı çıktı.”
Televizyon ekranlarından esip gürleyen, asimetrik savaş masalları anlatan, mahkemelere müdahaleye çalışan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Albay Dursun Çiçek’i feda etmek zorunda kaldı.
Tercih noktasında 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile Erzincan Başsavcısı Cihaner’i tercih etti.
“Ver-kurtul” mantığı Çiçek aleyhine işledi ve Çiçek’in kellesi tepsi içinde sunuldu.
Adama bir de bir sürü suç
yüklendi.
Ne de olsa o terfi alamamış bir albay, öbürü koskoca orgeneral.
Rütbe konuşur bu işlerde.
Terfi alamamış kızmış, komutanlarını karalamak için bu belgeyi tek başına hazırlamış ve Taraf’a
sızdırmış.
Ya savcılar yanlış biliyor ya da Genelkurmay Başkanı.
Çok yıldızlı komutan “Belgeyi Taraf’a polis sızdırmış” dememiş miydi?
Şimdi İlker Başbuğ’a, Uğur Dündar’ı karşısına alıp “Kendi kurumuna böyle bir iftira atan kurmay subay Türk kanı taşıyor mu?” diye sormak yakışır.
Ama hukuka saygılı olduğu, sadece sivil mahkemelere müdahale hakkını kendinde gördüğü, askeri mahkemeleri bağımsız, yansız, tarafsız gördüğü için yargılamanın sonunu bekler herhalde.
Ya da savunma hazırlayacağız derken iyice çarşafa dolanıyorlar.
O zaman adama sormazlar mı, adamcağız tek başına hazırlamışsa, karargah, bilgisayar kayıtlarını 7 kez silmek için niye seferber oldu diye?
Ya da siz kurmaylarınızı böyle mi yetiştiriyorsunuz, acaba kızdığında daha gizli bilgi belgeleri daha kritik noktalara sızdıranlar da var mı?
Ya da koskoca Silahlı Kuvvetleri
bu duruma düşürmeye kimin
hakkı var?
Şimdi dımdızlak ortaya bırakılan Çiçek ne yapacak, o önemli?
İttihat Terakki’nin fedaileri gibi susup kellesini mi verecek, yoksa “anca beraber, kanca beraber” diye başlayıp “yakarım, karargahı da yakarım mı?”
Konuşalım, anlatalım, rahatlayalım beyler.
Bir de Harvardlı Profesör Dani Rodrik (Böyle yazınca etkisi daha büyük oluyor. Hem Harvardlı, hem de profesör) ve Dursun Çiçek’in kızının açtığı bloklar nedeniyle başta Ergenekon olmak üzere tüm davaları, iddianameleri çürüten Amiral gemisinin “en baş” yazarı Ertuğrul Özkök ne yazacak?
Vurun kahpeye misali Çiçek’e sallarlar herhalde ama başta Ergenekon olmak üzere darbeciler aleyhine açılmış davalara sallama özgürlükleri olmaz herhalde.
Çünkü askeri savcılığın bu iddianamesi aslında tüm davaların anası olmuştur.
Asker içinde en azından yanlış yapanlar olduğu kabullenilmiştir.
Bir de Dursun Çiçek durmaz ve konuşursa, seyredin gümbürtüyü.
Siz hala yüksek yargının şeffaflaşıp tarafsızlaşmasına direnin.
Sizi darbe şakşakçıları sizi.
One minute Türkler!
Baba hani cumhuriyeti beraber kurmuştuk, kardeştik!
Nasıl oluyor da raconu siz kendi başınıza kesiyorsunuz?
Yok ana dilde eğitim istemeyin, yok özerklik istemeyin, yok gösteri yapmayın.
Ama Türkler sizinle bir arada yaşayıp yaşamamayı gözden geçirebilir ama siz biz ne dersek onu yapacaksınız?
Bir arkadaşım vardı, büyük bir gübre fabrikasının sahibinin toplantılarını anlatırdı.
Ağzında koca purosu masanın başına oturur, yöneticilerine “Kafamı bozmayın hepinizi işten atar, Afrika’dan zenci köle getirir çalıştırırım burada” dermiş.
Bu da bu hesap.
“Ya dediğimizi yapın, sesinizi kesin yoksa sizi Irak’ın kuzeyine sürer yerinize Balkanlar’dan kandaşlarımızı getiririz” demeye getiriyor.
Aslında bir kaç yıl önce açık açık da söylemişti.
Valla dikkatli olun Kürt kardeşler,
bunlar bu tehcir işlerinde ustadırlar.