Cumhuriyet’in 86 yaşgününde Gaziantep’teydim. Milli Mücadele’nin Şahin Bey, Karayılan gibi kahramanlarıyla Türkiye’nin bugünkü sınırlarını kazanmasında büyük rol oynadığı için ‘Gazi’ unvanıyla onurlandırılmış özel bir şehir olan Antep’te. TESEV’in bir süre önce yayımladığı ‘Güvenlik Sektörü ve Demokratik Denetim’ başlıklı kapsamlı çalışma ile ilgili ülke çapındaki konferanslar dizisinin ilk durağı idi Gaziantep.
Söz konusu konferans planlandığı ve tarihinin belli olduğu vakit, ‘ıslak imzalı orijinal belge’ skandalı patlak vermemişti. Gaziantep buluşmasına anlatılması söz konusu olacak hususlar, ‘Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim’ başlığı altında hiçbir şey söylemeye gerek bıraktırmayacak biçimde söz konusu belgeyle birlikte ortaya konan taze ‘cunta oluşumları’ ve ‘darbe planlamaları’ sayesinde kolaylaştı.
‘Güvenlik Sektörü’nden kastedilen ‘yasal olarak kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdidi yetkisine sahip olan kurumlar. Bu da esas olarak TSK ve Emniyet teşkilatını ifade ediyor. ‘Kuvvet kullanma ve kullanma tehdidi’ ne ilişkin bir ‘yasal yetki’ söz konusu olduğunda, ‘silahlı’ bu kurumların ‘demokratik gözetimi’ de çok önemli hale geliyor.
Buysa, kaçınılmaz olarak ‘sivil-asker ilişkileri’ konusunu ve ‘asker’in kesinlikle, tartışmasız bir kesinlikle ‘sivil yönetim ve denetim altında’ bulunması zorunluluğunu ifade ediyor. Askerin sivil denetim altında bulunması ilkesine, mutlaka, sivil yargı önünde ‘hesap verme’ (accountability) ilkesi eşlik etmeli. Tabii, sözünü ettiğiniz ‘rejim’in ‘demokratik’ olması gibi bir amacınız varsa.
Türkiye, Cumhuriyet’in 86. yılını bir kez daha ‘demokrasi sancıları’ içinde ‘idrak etti’. İşin en ironik tarafı, Cumhuriyet’in kuruluşunda başrolü oynamış bir kurum olan Silahlı Kuvvetler’in ‘denetim’
ve ‘hesap verme’ye karşı direnişinden ötürü.
Son günlerin en hararetli tartışmasının özünde, TSK’nın Türkiye’de gerçek bir demokratik rejimin yerleşmesine ‘alerjisi’ yatıyor. Her demokratik ülkede olduğu ve olması gerektiği gibi, TSK’nın tümüyle
‘sivil yönetim’e tabi olması, sivil yönetim ve demokratik yasaların öngördüğü biçimde ‘denetlenebilmesi’ ve orada ‘yasa dışına düşme durumları’ olduğunda bunun sorumlularının ‘sivil yargı önünde’ ‘hesap verebilmesi’ gerekiyor.
Türkiye’de böyle bir durum var mı?
***
TSK, daha da kestirmeden ifade edersek onun yönetim birimi olarak Genelkurmay, ‘demokratik denetim’e açık olmaya ve ‘sivil yargı önünde hesap vermeye’ bu kadar direnir ve bu yöndeki herhangi bir adımın karşısına ‘TSK yıpratılıyor’ söylemi çıkarsa, Türkiye’nin sittin sene demokrasiyi sağlama alabilme şansı da olmaz.
Ancak, öyle bir zaman diliminde, öyle bir uluslararası ortamda ve ülke içinde de öyle bir düşünce iklimi içindeyiz ki, ‘TSK yıpratılıyor’ söylemi de, Genelkurmay Başkanı olsun üst düzey askeri yetkililer olsun Türkçe’nin imkan verdiği en sert ve tehditkâr sözcüklerle yaptıkları açıklamalar da, bundan önce olduğu ölçüde etkili olamıyorlar.
Çünkü Genelkurmay son gelişmelerin ortaya çıkarttığı biçimde ‘inandırıcılığı’nı vahim biçimde yitirmiş durumdadır. İnandırıcılığınızı şayet yitirmişseniz, ‘karizma’yı da ne kadarsa- çizdirmiş oluyorsunuz. O yüzden, bağırıp çağırmanız, onu bunu tehdit eden öfkeli demeçleriniz ‘caydırıcılık’ gücünü de yitirmiş oluyor.
İnsanlar, Genelkurmay çıkışlı demeçleri, açıklamaları inandırıcılıklarını yitirmiş oldukları için yüzlere yayılan alaycı bir tebessümle dinliyor ve bunların inandırıcılığı ile birlikte ‘caydırıcılık’ niteliği de büyük ölçüde ortadan kalktığından, korkmuyorlar da. Orada burada bugüne dek rastlanmadık şekilde korkusuzca konuşuyorlar, eline
kalemi alan da yazıyor çiziyor.
Genelkurmay’ın ‘karizma’sı çizilmeye görsün bir kez.
Öyle ‘Amerika’da ıslak imza makinaları varmış. İnternet adresi de ‘www. bilmemne.com imiş’ gibisinden sayıları giderek azalan medya fosillerinin fantastik iddialarıyla, ‘çizilen karizma’yı geri alabilmek mümkün değil.
Bu noktada Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un kendisi için istifa mekanizmasını işletmeden
yapabilecekleri hala mevcut.
***
Ne mi?
TSK’yı ‘denetlenebilir’ ve sivil yönetime ‘hesap verir’ konuma oturtmak. İşin ‘ilke’si bu.
Bunun da ilk işareti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisinden isteyeceklerini yerine getirmek olacaktır. Şu ‘cunta-darbe’ işine ismi karışan tüm isimleri soruşturmanın selameti için açığa almak, soruşturmanın önünü açmak, sorumluları ‘sivil yargı’ya teslim etmek.
Atabileceği ön ve asgari adımlar bunlar.
Şimdiye dek bu yönde değil ters yönde davranacağına dair sinyaller verdi. Taraf’ta her şeyi çorap söküğü gibi getiren ‘AKP’yi ve Gülen’i Bitirme Planı’na imzasını atan Mehmet Baransu, kendisine Başbuğ’un ‘karargâhı’ndan sızdığı izlenimi veren dünkü haberinde şu satırlara yer vermişti:
‘Başbuğ’un Çubuklu’dan (Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral) tek isteği var. Soruşturmanın Ergenekon savcılarından alınıp, askeri savcılığa devredilmesi için tüm yolların denenmesi. Çubuklu bir yandan gazetecileri ararken, diğer yandan da askerlere sivil mahkemenin yolunu açan yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’nde görevli bazı üyelere görüşüyor. Karargâhın sütten ağzı yandığı için bu görüşme sonuçları ‘sözlü rapor’ olarak üst makamlara rapor ediliyor.’
Geceleri ışıkları sönmeyen Genelkurmay’daki son günlerin hummalı faaliyeti ise aynı haberde şöyle gerekçelendiriliyor:
“Karargâhtaki herkes bu belgenin Orgeneral İlker Başbuğ’un emriyle hazırlandığını biliyor. Çalışmanın ve ışıkların sönmemesinin tek bir nedeni var. Bu sorumluluk kimlerin üzerine yıkılacak ve Orgenerallere varma-
dan bu iş nasıl kapatılacak...”
Hal böyle ise, Genelkurmay ‘denetim’ ve ‘hesap verme’ konusuna işi yokuşa sürmeye çalışmaya devam ediyor demektir. Öyleyse, ‘sorun’ derinleşir, kangrenleşir ve Türkiye demokrasisini ‘enfekte’ eder.
Aslında durumun geldiği nokta Başbakan Tayyip Erdoğan’ı can alıcı soruyla yüzyüze bırakıyor. İlker Başbuğ ile görüştüğü vakit, ‘Türkiye’yi yöneten benim’ diyerek ‘askeri, sivil yönetim altına mı’ alacak; yoksa bugüne dek arada bir yapıldığı gibi Genelkurmay Başkanı ile sır paylaşarak ‘uzlaşma yolu’na mı sapacak? Bir ‘İkinci Şemdinli vak’ası’ daha yaşayacak mıyız?
İlkinin dışındakiler zayıf ihtimal. Genelkurmay ‘karizmayı çizdirdiği’ne göre, Erdoğan’ın Genelkurmay’ın hukuk karşısındaki açmazını paylaşmasına gerek yok.
Gün, Genelkurmay’ı denetlemek ve sivil yargı karşısında hesap vermesini sağlamak günüdür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin selameti ve geleceği için...