Aslı Erdoğan: Sayı yüz bini buldu... Herkes her an her şeyden tutuklanabilir...

KHK ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Yayın Danışma Kurulu üyesi olduğu için tutuklandıktan 136 gün sonra, geçen yıl aralık ayında tahliye edilen yazar Aslı Erdoğan, “Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda?” dedi.
ASLI ERDOĞAN: SAYI 100 BİNİ BULDU; İNSANLAR ARTIK TEK ÖRGÜTE DEĞİL 3 ÖRGÜTE ÜYE OLMAKTAN TUTUKLANIYOR

 Bir süre önce yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, denemelerinden bir seçkiden oluşan “Artık Sessizlik Bile Senin Değil” adlı yeni kitabının “Neppure il silenzio é piu tuo” adıyla İtalyancaya çevrilmesine ilişkin Roma’daki bir etkinliğe katıldı.

Cezaevi deneyimini, savaş deneyimine benzeten Aslı Erdoğan, “Geriye dönmek mümkün değildir. Cezaevinde değişip değişmediğini anlamak dahi kolay değildir. Oradan dışarıya çıktığımda insanlara değişip değişmediğimi sordum. İlk aldığım ‘evet’ cevabının ardından ağladım” diye konuştu.

“Sizi öldürmeyen şey güçlendirir” cümlesinden nefret ettiğini dile getiren Erdoğan, “Cezaevi bir travmaydı. Her travma senin içinde bir şey öldürüyor, aynı zamanda bir şeyleri de hayatta tutuyor. Aslı’nın içinde de bir şeyler öldü ama bir şeyler de hayatta kaldı” dedi.

“Cezaevine girmeden önce unutulmuş, dışlanmış bir yazardım” diyen Erdoğan, cezaevine konmasının yaşattığı travmayı halen üzerinden atamadığını ve yeniden yazmaya başlayamadığını da DHA’ya şöyle anlattı:

“Geçen aralıktan beri baya bir süre geçti ama bu sürenin 5 ayı mahkeme salonunda geçti. Ondan sonra 3 ay pasaport mücadelesi ile geçti. Benim davam henüz bitmedi, yalnızda tahliye oldum! Gelecek endişesi hiç bitmedi. Yani çıktım gittim cezaevinden, gibi bir lüksüm yok. Her an ceza alabilirim. Bu davadan olmayabilir, yarın kafaları kızar, size söylediğim bir cümleye verirler 10-15 yıl. Hani böyle 5 ay, 10 ay da değil, 15 yıldan açılıyor davalar, 3 müebbet falan isteniyor. Tirajı komik bir durum. Sakince yazı yazmaya döneyim, deme lüksüne çok az kişi sahip. Ben bunlardan biri değilim açıkçası. Bir Araf’tayım şu an. Benim yaşımda (50), hiç hazır olmadan cezaevine girmek ağır bir travma. Bir dolu sağlık sorunuyla ve bu haksızlık hissiyle… Ben ne yaptım ki cezaevine girdim? Hep yaptığım işi yapıyorum; 20 yıldır köşe yazıyorum. Aynı şeyleri yazıp duruyorum. Bunlar birden bire niye suç oldu, hâline geliyorsunuz elbette. Bütün bu duygular ve posttravmatik stres sendromu yaşıyorum. Fiziksel hasar da var. Hop, koy kenara, otur yaz henüz olmadı ama içimden yazma isteği geliyor, onun doğduğunu hissediyorum. Çok özledim yazmayı. Bıraktım kendiliğinden olsun, kendiliğinden gelsin.”

“Cezaevini yazmaya hazır değilim; onunla hesaplaşacak gücüm yok”

Cezaevini yazmaya hazır olmadığını söyleyen Aslı Erdoğan, yeni kitabının içeriğinin ne olabileceğine ilişkin bir soruya da şöyle karşılık verdi:

“2 makalemde bahsettiğim bir sanatçı var; Auschwitz’de (Nazi toplama kampı) sürekli atları çizmiş. Adam öyle sağ kalmış O atlara bakınca toplama kampının korkunçluğunu görüyorsunuz gerçekten. Sanki ben de öyle bir dönemdeyim. Atları mı anlatsam? Cezaevini yazmak istiyorum ama buna hazır olmadığımı hissediyorum. Ruhsal olarak o gücüm yok cezaeviyle hesaplaşacak. Çok sakin, çok edebi, çok sıkıcı şeyler yazarak belki arınabileceğimi düşünüyorum bütün üzerime yapışmış o kirden.”

“Şu an tek bildiğim, cezaevi eninde sonunda yazılacak ama ne zaman bilmiyorum” diyen Aslı Erdoğan, “Hakikaten koğuş arkadaşlarıma 10 aydır başladığım ve yarıda kalmış o kadar mektup var ki! Belki de kitabım bu olacak: C-9’a (Bakırköy Tutukevi’nde kaldığı koğuş) bir mektup. Yazamıyorum. İnanın hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum. Bu kadar mı hassas olunur! Yapamıyorum” sözleriyle ruh hâlini anlattı.

“Politik kahramana, direnişçiye dönüştürüldüm ve ben bu değilim”

Sadece edebiyat yazmak istediğini, politika yazmak ve konuşmaktan çok yorulduğunu dile getiren Aslı Erdoğan, “Nasıl söyleyeyim, hak etmediğim bir rolü oynuyorum sanki” dedi.

“Politik kahramana, direnişçiye dönüştürüldüm ve ben bu değilim” ifadesini kullanan yazar Erdoğan, kendi hâlinde, odasında müziğini dinleyip kitaplar yazan biri olduğunu belirterek, “Elbette politik bir yazarım kuşkusuz ama bir politikacı değilim ya da uzman değilim, kahraman hiç değilim. Açıkçası utanıyorum. Bu politik mücadelenin ön saflarında olan on binlerce insana verilmesi gereken paye bana verildi. Belki onlar adına da taşımalıyım ama bu da büyük bir yük. Hakikaten ne yapsam ne desem her yerden eleştirmek için bekleyen keskin nişancılar var. Yanlış bir laf etse de pasaportunu iptal etsek ya da gene içeri tıksak diyen bir kesim de var. Onun dışında vay bunu niye demedin, niye Cumartesi Anneleri’ne gelemedin, diyen de var. Hastaydım o gün. Vay bizi sattın. Hayır kimseyi satmadım. Aynı durduğum yerde duruyorum ama her gün aynı ağırlıkta bu kefeyi taşıyamıyorum. Görüşlerimi 30 yıldır yaptığım gibi açık açık söylüyorum, sonucu ne olacak ne olmayacak bakmadan. Tek erdemim bu” diye konuştu.

Türkiye’nin geleceği gibi sürekli bilmediği bir konuda akıl yürütmek zorunda kalmaktan açıkça yorulduğunu belirten Erdoğan, farkında olduğu bir şeyi ise şöyle dile getirdi:

“Entelektüel olarak, bu kelimeyi en geniş anlamıyla kullanıyorum, okur-yazar olarak şu an hiçbirimizin ‘Türkiye ne olacak, ne oluyor?’ sorusuna da sırtımızı çevirme lüksümüz yok. Türkiye’de durum hakikaten vahim. On binlerce insan cezaevinde ve çoğu sudan sebeplerle içeride ve ben bunu bizzat yaşadım. Daha da kötüsü, hukuk sistemi hiç işlemediği, her şey tamamen keyfî olduğu için ne zaman çıkacaklarını bilmiyorlar. Bu, bir insana yapılabilecek en korkunç işkence. Ve bu durumda, biz hepimiz aslında onlarla birlikte ya da ben de bir eski mahkûm olarak bizlerle birlikte, demeliyim, cezaevindeyiz. Yani bu keyfî hapsetmelerde son kişi çıkana kadar biz o cezaevinden çıkamayacağız.”

“Bir süre Almanya’da yaşayacağım ama bu, iltica ettim, Türkiye ile kapıları kapadım demek değil”

Bir İtalyan haber kuruluşunda, Almanya’ya taşındığına ilişkin bir bilgi yer aldığı ve bunun doğru olup olmadığı sorulan Aslı Erdoğan, buna şöyle karşılık verdi:

“Tam öyle değil. Ben bir ödül töreni için gelmiştim Almanya’ya (eylül ayında) tek valizle. Hâlâ aynı kılıktayım. Frankfurt’un yazarlara verdiği bir burs var. Bir ya da 2 yıllık. Tam tamına onun süresi geldi (ekim ayı). Yani kalsana burada oldu. Yani 1 ya da 2 yıl uzatılabilen gelip geçici bir statü. İltica etmiş değilim. Kapıları kapamadım Türkiye ile. Sadece bir bursu kabul ettim. Hâlâ turist vizesiyleyim. Aslında Almanya’da 20-25 gün kaldım; ödül törenleri, konuşmalar için hep geziyorum. 2015 başından beri hiç yurtdışına çıkmamıştım, özlemişim bunu. Biraz turistik de bir durum. Dönmüyorum, sürgündeyim falan öyle bir psikolojide değilim yani. Taşınmadım. 20 Eylül’den beri üzerimde aynı kıyafetler var. Sanki yerleşmek istemememin bir işareti gibi gidip elbise de almıyorum kendime. Yarı göçebe halde şimdilik bekliyorum. Mahkemeyi bekliyorum. Türkiye’de ne olacak, onu bekliyorum. Güya geleceği okumaya çalışıyorum ama beceremiyorum.”

“Osman Kavala tutuklandığında 2 gün kendime gelemedim”

Aslı Erdoğan, cezaevinde olan meslektaşları ve arkadaşları hakkında da şunları söyledi:

“Osman Kavala mesela. Birlikte Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kuruluşunda çalışmıştık. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insandır ve tutuklandığını duyunca iki gün kendime gelemedim. İddianameyi de gördüm; tirajı komik mi demeli, Kafkaesk mi demeli. Saygı duyduğum pek çok yazar, pek çok gazeteci hakikaten ipe sapa gelmez iddianamelerle içeride. Cezaevinde tanıdığım pek çok insan, inanılmaz suçlamalarla, inanılmaz bir keyfîlik ve insan nefretiyle içeride tutuluyorlar. Çok ayıp! Hakikaten büyük ayıp yapılıyor bu insanlara. Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda? Hâkimler, savcılar herhalde farkındalar karşılarındaki insanların bütünüyle masum olduğunun. Onlara şunu demek isterim: Ben yapmazdım! Dünya üzerinde hiçbir kuvvet beni, suçsuz olduğunu bildiğim insanı hapse yollatmaya yetmez. Ben bunu yapmam, istifa ederim. Suçsuz olduğunu bildiğim birini bırakabilir miyim, onu bilmiyorum. Gerçekten tutuklanma korkusu olan bir hâkim olsam yapabilir miydim, gücüm ona yeter miydi? Gerçekten bu soruya cevap veremem ama herhalde istifa ederdim böyle bir ikilemle karşılaşmamak için. İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz. Yalnız değilsiniz.”

“Cezaevinin iyi tarafı da oldu”

Her deneyim gibi iyi cezaevinin de iyi yanları olduğunu ifade eden Aslı Erdoğan, “Bazı sözcükleri benim için biraz daha somutlaştırdı: dayanışma, özgürlük. Kendi hayatımdaki hücreleri ve hapishaneleri keşfettim gerçek bir hapishaneye girince. Bu kadar çok kişi, kurum arasında en başta kendim tarafından kısıtlandığımı, en korkunç gardiyanın aslında kendi korkularım olduğunu ve birçok şeyin kadrini bilemediğimi. Özellikle insanların sevgisinin ne kadar kıymetli olduğunu, annemi, anne sevgisini yeniden keşfettim. Özgürlük bunlarla çok iç içe aslında. Bazen bir ağaca dokunabilmek, bir kahve içebilmek ne kadar tatsız ve kötü olursa olsun ve sevdiklerimle birlikte olabilmek. Bunlardan bağımsız bir şey değilmiş aslında özgürlük” diye konuştu.
11 Aralık 2017 10:20
DİĞER HABERLER