Aynı teknede olduğumuza göre

Vodafone'nun yat toplantısında yaşananları okumuş; ya da televizyonda seyretmişsinizdir. Gazete yayın yönetmenleri 3G teknolojisi sayesinde gazetelerindeki yazı işleri toplantısına katıldı. Bir ara baktım, bütün meslektaşlarımız bizim bölüme gelmiş. O sırada canlı yayında olduğumuz arkadaşlara kibarca birkaç kelam ettiler.
Akşam Gazetesi Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, "HSYK konusunda özel haber var mı?" diyerek yazı işlerindeki arkadaşlara hoş bir soru yöneltti. Ardından Habertürk Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, sabah toplantısına katılan arkadaşları teşvik edecek bir jest yaptı ve "Bu kadar ekip bende olsa ben de 800 bin satan gazete çıkarırım." dedi. Bu sıcak atmosfer devam ederken Milliyet Yayın Yönetmeni Sedat Ergin kameraya yaklaştı ve 'İdil Biret ile Alperenleri barıştıran Abdullah Kılıç da toplantıda var mı?' diye sordu. Kılıç'ın yaptığı barıştırma işi hem bir gazetecilik olayıydı hem de bir sosyal sorumluluk örneği. Bu yüzden Ergin'in, Abdullah'ı sorması yadırganacak bir durum değildi; üstelik bunu Milliyet geniş bir haber olarak da işlemişti. Meslektaşlar arasında bu kadar neşeli bir hava devam ederken Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız'ın da bizim reyonda olduğunu fark ettim. Demek ki Yıldız, yazı işleri ile görüşmesini bitirmiş, o da diğer meslektaşlarımızın arasına karışmıştı. Açık söylemem gerekirse Yıldız, iyi bir gazeteci, beyefendi bir insan. Bazı konularda farklı düşünmemiz gayet normal. Önemli olan, farklılığa rağmen birbirimize karşı duyacağımız sevgi ve saygıdır. Bu duyguyla Yıldız'a 'Bizim yazı işlerine merhaba demek ister misin?' diye teklif ettim. Sağ olsun; teklifime büyük bir centilmenlikle karşılık verdi ve yazı işlerindeki arkadaşlara iltifat nevinden güzel şeyler söyledi. O anda herkesin bize baktığını, adeta dikkat kesildiğini fark ettim. Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni, Zaman'ın yayın toplantısına katılıyordu. Üstelik İbrahim Yıldız, büyük bir olgunluk ve iyi niyetle genç Zamancıları tebrik ve takdir ediyordu. Kasemle teminat veririm ki içimden geçen şudur: 'Farklı düşünsek bile hayatı paylaşmak konusunda herkese özellikle de biz medya yöneticilerine büyük görev düşüyor. Bu nedenle ezber bozan her şeyi göze alıp aradaki görünmez duvarları yıkmaya mecburuz!' Bazı meslektaşlarım ortaya çıkan manzaraya 'Cumhuriyet-Zaman yakınlaşması' dedi. Hatta bazı arkadaşlar ilginç espriler de yaptı. Güya Zaman ve Cumhuriyet arasında ezeli ve ebedi bir savaş varmış gibi davranılıyordu. Tabii ki şakaydı bunlar; ancak toplumdaki bazı algı hatalarını teyit eder mahiyetteydi. Oysa asıl tespit edilmesi gereken şudur: Zaman da Cumhuriyet de Türkiye'nin gerçeği. Bu gerçekleri görmezden gelmek de yanlıştır; bunları 'ortadan kaldırma' güdüsüyle meseleye yaklaşmak da. Kimin ne kadar doğru bir yerde durduğuna toplum karar verecekti; veriyor da zaten... Şakalar arka arkaya gelince arkadaşlara bir soru yönelttim: 'Farz et ki ben Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni'ni değil; o beni davet etti; Cumhuriyet'in yayın toplantısına katılıp merhaba demez miydim?' Cevabım gayet net: Tabii ki katılmak isterdim. Farklı düşünmeme rağmen katılırdım, yaptıkları gazeteciliğe karşı çıkmama rağmen katılırdım, bazı yazarlarının iflah olmaz bazı takıntılarına rağmen katılırdım... Meselenin bir de yayın mutfağına bakan bir yanı var. Tekneden yaptığımız görüşmeden sonra yazı işlerindeki arkadaşların hissiyatını yoklama fırsatım oldu. Onların nasıl tepki verdiğini de merak ediyordum çünkü. Gördüğüm manzara gayet netti: Cumhuriyet yazı işleri nasıl bir tepki verirdi bilemem; ancak bizim yazı işleri, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni'ni misafir etmekten büyük bir mutluluk duymuştu. Herkesin anlaması gerekiyor ki Soğuk Savaş döneminin refleksleriyle mesafe almamız artık mümkün değil. Topluma bunu dayatmak da imkânsız. Bu nedenle varlık nedenini düşmanlıklar üretmeye bağlayanlar yanlış yapıyor. Ayrılıklar ve düşmanlıklar üzerine sürekli gerilimler üretmek bugün için bize bir popülarite kazandırsa bile yarınlarda büyük bir vebal olarak dönecek ve bizi tarih huzurunda kıskıvrak yakalayacaktır. 3G'nin (ve ileride daha büyük açılımlara neden olacak teknolojik gelişmelerin) insan hayatına sağlayacağı yenilikler sayılamayacak kadar çok. Mekânlar büsbütün yaklaşıyor, zamanlar büsbütün daralıyor. Ve her saniye aradaki duvarlar yıkılıyor. Berlin Duvarı bile bu yıkılışın yanında çok sessiz sedasız bir kırılma noktası olarak kalıyor. Hal böyleyken mesleği iletişim olan insanlar görünmez duvarların arkasına saklanabilir mi? Grupçuluk, hizipçilik, cemaatçilik, mezhepçilik, ırkçılık gibi kavramları kendisine sütre yapanlar bu kısır döngüyü daha ne kadar sürdürebilir? Kabul edelim ki iletişim altın çağını yaşıyor. Bu çağda insanlar bir yandan da sosyalleşirken diğer yandan da yalnızlaşıyor. İki zıt gelişme aynı anda; üstelik aynı hızla ve aynı yönde mesafe alıyor. Bu saatten sonra hiç kimse okuyucusuna ya da seyircisine tek yönlü ve tek taraflı bilgi veremez. Beyin yıkama ameliyesine bu asrın çocukları müsaade edemez. İdeolojiler ya da kartel menfaatlerinin arkasına saklanarak yapılan yayıncılığın nelere mal olduğunu (ayrıca ne kadar sahici olduğunu) bu millet gayet iyi biliyor. En iyisi, farklılığın zenginliğine sığınalım; daha özgür, daha barışçı bir dünya kuralım. Bu dünyanın öncüleri arasında iletişimin öncüleri olacaktır; olmak zorundadır çünkü... Haberin Anadolu'yu yeniden keşfetmesi için Bu sütunda zaman zaman gazete içinden haberler veriyoruz. Sizlerin de burada neler yaşandığını bilme hakkınız var çünkü. Yeni yazarlar, yeni sayfalar, yeni ekler... Yeni yayın dönemine hazırlıklar için şimdiden kollar sıvandı. İlk adım geçen hafta atıldı. Gazetemizin yetiştirdiği en kıymetli arkadaşlarımızdan bazıları Anadolu'da yeni görev yerlerine taşınıyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi yayın merkezlerimizde artık daha tecrübeli arkadaşlarımız görev yapacak. Bu merkezlere ek olarak dört yeni haber merkezi daha oluşturuldu: Diyarbakır, Gaziantep, Antalya, Konya. Bu şehirlerin etrafındaki haberciler de bundan sonra (doğrudan İstanbul'dan değil) bulundukları yerden yönetilecek. Anadolu'daki okurlarımıza rahatlıkla söyleyebilirim ki merkezden gönderilen arkadaşlarımız gazetemizin yetiştirdiği çok değerli gazetecilerden oluşuyor. Mesela İzmir'e yayın temsilcisi olan Vahit Yazgan, gazetemizin birinci sayfa editörlüğünü bırakarak geliyor. Diyarbakır'a yerleşecek ve Güneydoğu'daki vilayetlerimizin haber akışını düzenleyecek olan Aziz İstegün, iç haberler sayfalarımızın editörüydü ve fevkalade başarılıydı. Antalya'ya hepinizin eğitim haberleriyle yakından tanıdığınız değerli bir arkadaşımız, Tuncer Çetinkaya geliyor. Konya ve etrafındaki haber akışını, yazı işlerinde pek çok önemli görevde bulunmuş ve son olarak da İstanbul bölge sayfalarını yapan Şirin Kabakçı sağlayacak. Gaziantep'e haber merkezimizin en dinamik ve başarılı muhabirlerinden biri olan Nurullah Kaya geliyor. Haber merkezimizin en sevilen habercilerinden Mükremin Albayrak bundan sonra Karadeniz Bölgesi'ndeki haber trafiğinin başına geçiyor. Antalya'daki başarılı çalışmalarıyla takdir toplayan Bilal Öğütçü de Adana gibi önemli bir merkezimizin haber ağını harekete geçirecek. Çok değerli Zaman okuru! Meseleye bakışımız şudur: Türk medyasının Anadolu'yu, Anadolu'daki dinamizmi yerinde görmesi şart. İstanbul'dan orayı görmek her zaman mümkün değil. Ankara'dan Anadolu'yu doğru okumak neredeyse imkansız. Bu nedenle yeni sezona tecrübe transferiyle başlamak istiyoruz. İstanbul merkezde görev yapan kardeşlerimizi Anadolu'ya gönderirken birikim ve donanımına itimat ettiğimiz arkadaşlarımızı da merkezde redaktörlük, editörlük gibi görevlere getirmiş olduk. İnşallah her sene daha da gelişecek bu gazete. Kalite çıtasını sürekli artıran ve dünya gazete liginde şampiyonluklar arayan bir Zaman arzu ediyoruz. Tabii ki siz değerli okurlarımızın desteği ve duasıyla...
27 Temmuz 2009 08:00
DİĞER HABERLER