Adalet Bakanı Sadullah Ergin Anayasa değişiklik paketi hakkında iddialı konuştu.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ''Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) mevcut yapısıyla öngörülen model arasında yargı bağımsızlığını geriye götüren bir tane husus söylerseniz özür dileyeceğim'' dedi.
Sadullah Ergin, Swiss Otel'de düzenlenen toplantıda gazete ve televizyon yöneticilerine ''anayasa değişikliği paketi'' hakkında bilgi verdi.
Tartışmaların HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiren ve parti kapatmalara ilişkin maddelerde yoğunlaştığını belirten Ergin, konuklarına, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısı ile getirilmek istenen düzenlemeleri ve Avrupa ülkelerindeki durumu grafiklerle anlatan bir kitapçık sundu.
''Yargı bağımsızlığı daha geriye götürülüyor'' şeklinde eleştiriler bulunduğunu belirten Ergin, şöyle konuştu:
''Adalet Bakanı, şu anda HSYK'nın başkanı, her toplantısına katılır ve oy kullanır. Bizim öngördüğümüz modelde, sadece genel kurula katılır, daire toplantılarına katılamaz ve sadece genel kurulda oy kullanır, dairelerde oy kullanma hakkı yoktur. Müsteşar, Kurulun doğal üyesidir. Şu anda müsteşar katılmazsa toplantı yapılamaz. Öngörülen modelde yine doğal üyedir. Ama sadece dairelerin birinde üye olarak görev yapar ve toplantılara katılıp katılmaması önemli değildir, toplantı her halükarda yapılabilir.
Teftiş Kurulu, Bakanlığa bağlıdır. Kurulun, üyelerini bakan atar ve harekete geçirmek bakanın izniyle olur. Öngörülen yapıda ise Teftiş Kurulu ikiye ayrılıyor. Bakanlık idari personeli için bakanlık teftişi var, onların hakim ve savcı ile alakası yok. Hakim ve savcılar için 'kurum müfettişleri' denilen bir kurum oluşturuluyor ve kurula bağlanıyor. Müfettişlerin alımını kurul yapacak. Müfettişlerin harekete geçirilmesi kurulun ilgili dairesi hazırlayacağı raporla başkana sunacak.
Şu andaki çalışma şekline göre, Kurul 7 üyenin tamamının katılımıyla toplanabiliyor, alınan kararlara itirazlar 12 üye ile yapılabiliyor. Öngörülen yapıda ise 3 daire şeklinde çalışması öngörülüyor. Tüm üyelerin katılması zorunlu değil, toplantı nisapları olsun yetiyor. İtirazlara genel kurulda bakılıyor.
Kurulun sekreteryası, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce yapılıyor. Öngörülen yapıda sekreterya müstakil bir yapıda oluşturuluyor. Hakim, savcı kararname taslakları burada oluşturuluyor, Bakanlığın hiçbir dahli söz konusu olmayacak.
İnceleme ve soruşturma işlemleri, Adalet Bakanının izniyle, Bakana bağlı Teftiş Kurulu eliyle yapılıyor. Öngörülen yapıda, inceleme ve soruşturma işlemleri ilgili dairenin teklifi ve HSYK başkanının onayıyla kurul müfettişleri tarafından yapılacak.
Üye seçimine bakıldığında, Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyeler Cumhurbaşkanınca atanıyor. Öngörülen modelde, Yargıtay ve Danıştay genel kurulları doğrudan üye seçiyor, Cumhurbaşkanı aradan çıkıyor. Öngörülen yapıda ilk derece mahkemelerinden 10 kişilik bir temsil söz konusu. Yurt dışındaki örnekler açısından şu andaki tablonun, Avrupa'da hiçbir örneği yok, nevi şahsına münhasır bir yapımız var. Getirdiğimiz modelin ise birçok örneği var. Öngörülen modelde, HSYK'nın ayrı bütçe, bina, sekreteryası bulunacak, teftiş ve denetim, Kurula bağlı olacak, üyelerini ilgili yargı kurumları doğrudan seçecek. HSYK'nın mevcut yapısıyla, öngörülen model arasında yargı bağımsızlığını geriye götüren bir tane husus söylerseniz ben özür dileyeceğim.''
-''BAKAN SEMBOLİK HALE GELMİŞTİR''-
Adalet Bakanı Ergin, ''Yargı bağımsızlığını geriye götüren düzenleme yapılıyor'' şeklinde tamamen soyut, afaki ve mesneti olmayan bir değerlendirmeyle karşı karşıya bulunduklarını ifade ederek, ''Öngörülen modelde, Bakan sembolik bir hale gelmiştir'' dedi.
Bakan Ergin, Venedik Komisyonu Adli Atamalar Raporu'nda ''Yürütme erkinin temsilcilerinin kurul içinde yer alması güvene dayalı endişeler yaratsa da bu uygulama yaygındır. Örneğin Fransa'da kurulun başkanı, adalet bakanı kurulun başkanvekilidir. Türkiye'de Adalet Bakanı ve müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum tek başına kurulun bağımsızlığını zayıflatmaz. Ancak Adalet Bakanı, Kurulun başta disiplin konuları olmak üzere tüm toplantılarına katılmamalıdır'' ifadelerinin yer aldığını anımsattı.
-AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ DURUM-
HSYK'nın yapısını bu tavsiye üzerine düzenlediklerini ifade eden Ergin, Kurulun başkanlığını İtalya'da Devlet Başkanı, İspanya'da Yargıtay Başkanı, Polonyo ve Hollanda'da kurul tarafından seçilen kişi, Portekiz'de Yüksek Temyiz Mahkemesi Başkanı, İsveç'te ise hükümetin atadığı genel müdürün yürüttüğünü anlattı.
Adalet Bakanı Ergin, şu bilgileri verdi:
''Sadece adli yargı hakim ve savcılarının işlemlerini yürüten 18 kişilik Fransız Kurulunda Yargıtaydan hiç temsilci bulunmuyor, Danıştaydan ise bir temsilci bulunuyor. Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı ve Millet Meclisi başkanı tarafından seçilen 3 üyenin yasama, yürütme ve yargı organlarına mensup olmayan seçkin vatandaş olması gerekmektedir. İtalya'da 27 üyeli kurulda Yargıtay Başkanı ve Başsavcısı yanında 2 yüksek yargıç bulunmaktadır ki toplam yüksek yargıç oranı 27'de 4'tür. İspanya'da 21 üyeli kurulun bütün atamaları parlamentonun önerisi üzerine Kral tarafından yapılmaktadır. Polonya'da 25 üyeli kurula parlamento kendi üyeleri arasından 4 kişiyi, senato da yine kendi üyeleri arasından 2 senatörü kurul üyesi olarak atamaktadır. Polonya'da Adalet Bakanı ve Yargıtay Başkanı ve Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, kurulun doğal üyesi. Portekiz'de 17 üyeli kurulun çoğunluğu yargı dışı üyelerden oluşmaktadır. Hollanda'da toplam 5 üye Adalet Bakanının önerisi üzerine Kral tarafından atanmaktadır. İsveç'te hakimler dahil 11 üyenin tümü hükümet tarafından atanmaktadır.''
''Dünyada, Türkiye'deki mevcut HSYK'nın yapısı gibi olan bir tek ülke yok'' diyen Ergin, meslekten çıkarma kararlarının da yargı denetimine açılmasının öngörüldüğünü anımsattı.
-ANAYASA MAHKEMESİNİN ÜYE YAPISI-
Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, Anayaska Mahkemesinin 16 üyesini cumhurbaşkanının, 3 üyesini parlamentonun belirlemesine itiraz ettiğini belirten Ergin, ''Şu anda 15 üyenin tamamını cumhurbaşkanı belirliyor'' dedi.
Almanya, Avusturya, Belçika, İspanya, Macaristan, Polonya, Portekiz ve Rusya'da bireysel başvuru hakkı bulunduğunu ifade eden Ergin, şöyle konuştu:
''Bireysel başvuru hakkı yolunun neden açıldığına ilişkin de yüksek yargıdan itiraz var. Şu anda AİHM'de 47 ülkeden gelen 120 bin müracaat var. 47 ülkeden biri olan Türkiye'den sadece 13 bin civarında müracaat var. Rusya'dan sonra en çok müracaat olan ülke. En çok ihlal alan birinci ülkeyiz. Bu, hem Türkiye'nin imajı açısından hem yanlış ödenen tazminat bakımından hem de vatandaşımıza reva gördüğümüz eziyeti ortaya koyması açısından önemli bir kriter. Türkiye'den kaç vatandaşımız gidip AİHM'de hak arama imkanı bulabiliyor? Bunun yolunu, yöntemini, masraflarını karşılayabilecek kaç insan var? Bu düzenlemeyi, sakıncaları ortadan kaldırmak, oraya giden müracaatları azaltmak, tazminat ödemeyi önlemek ve Türkiye'nin uluslararası imajını olumsuz etkilememek adına yapıyoruz. Vatandaş, iç hukuk yolları kesinleştikten sonra AİHM'e gideceği yerde, Anayasa Mahkemesine, AİHS'deki temel hakları ihlal edildiği gerekçesiyle başvurabilecek. Bir temyiz mahkemesi oluşturmuyoruz. Yüksek yargının, Danıştay ya da Yargıtayın, yetkisini bölmek, gücünü azaltmak için yapılan bir çalışma değil. Bizden önce hazırlanan taslaklarda da bireysel başvuru hakkı öngörülmüş.''
-PARTİ KAPATMA DAVALARI-
Adalet Bakanı Ergin, ''Parti kapatma davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini hazırladıktan sonra parlamentodan izin sistemi getirilme ihtiyacı duyuluyor, AK Parti kendini kurtarmaya mı çalışıyor?'' şeklindeki eleştirilere de şu yanıtı verdi:
''Burada AK Parti kendinden emin, hiçbir komplekse girmeden, komisyonun alacağı kararla mahkemeye dava açılsın diye bir teklif getirdik. Venedik Komisyonunun 2009 raporunda, Türkiye'deki parti kapatmalarının Avrupa Konseyi ve AİHM'nin yerleşik içtihatlarıyla çelişen 3 temel eksik olduğunu belirtiyor. Komisyon, kapatma sebeplerinin çok fazla olduğunu ifade ediyor ve bunların sınırlandırılmasını istiyor. Parti kapatmaların başvurulması gereken en son çare olduğunu belirten komisyon ayrıca parti yasaklama ve kapatma davalarını başlatma sürecinin Avrupa ülkelerine göre daha keyfi ve daha az demokratik kontrole tabi olduğunu kaydediyor. Usul açısından bakıldığında ise Venedik Komisyonu, Cumhuriyet Başsavcısının parti kapatma davası açma yetkisinin bir tür demokratik kontrole tabi tutulacağı bir sistemin olması gerektiğini savunmaktadır. Söz konusu düzenleme Venedik Komisyonu doğrultusunda hazırlanmıştır.''