Bakın Vatan Şairi yıllar önce ne söylemiş

Bakın Vatan Şairi yıllar önce ne söylemiş
Bu feryat Mehmet Âkif'e ait. Millet Meclisi'nde din hayatına kastedecekleri kaygısıyla muhalif düştüğü mebus dostlarına kızgın ve kırgın olduğu için susarak konuşuyor.
Ankara'yı terk edip İstanbul'da sükûn buluyor. Mebusluğunu fiilen kaldıramadıkları için resmen seçilemez hale getirilen şair, Cumhuriyet idaresini milletine dönerek şikâyet ediyor: Bu memlekette hizmetten başka bir gayem olmadı. Peşimde bir eşkıya gibi polis hafiyesi gezdiriyorlar...

O, her karış toprağını canından çok sevdiği memleketinden gönüllü bir sürgün olarak gittiği Mısır'da Kur'an mealine çalışıyor. Edebiyat dersleri veriyor. İlim ve mektep hizmetlerinden başka bir şeye tevessül etmiyor. Ailesine ve dostlarına yazdığı mektuplar, imzalayıp gönderdiği fotoğraflar bile cüzzamlı birer uzuv gibi muamele görüyor. Ah vatan! Ah dostlar! Ah memleketin âşıklarına eşkıya muamelesi gösteren zavallı bedbahtlar!..

Âkif'in ömrü ülkesine güzel hizmetlerle geçmiştir. İlimden, irfandan, ihsandan, fikirden, çileden, dünyanın bin türlü imtihanından haberdar olmuş, bunca halden nasibini de almıştır.

Onun şahsına, sırf Abdülhamid Han'a isyanından yazdığı bir iki mısrasından ötürü hakaret etme cüretini gösterenlerin tek gayesi vardır: Bu ülkenin nadide bir mihenk taşı haline gelmiş Safahat'ı, Çanakkale Destanı'nı ve İstiklal Marşı'nı kırmak, itibarsız birer eser muamelesi yapıp halkın nazarında bu büyük dimağı alaşağı etmek. Bunu başarabilmek için o kadar sinsice çabalar konulmuştur ki; Hakk'ın hatırını âli tutan, halkın ve sultanın atiyyelerine doğru bildiği yoldan dönmeyerek teveccüh etmeyen şaire asla zarar verememişlerdir. Oysa, istikbal endişesiyle iktidarın yanında yer alan müfteri kimseler Âkif'in tertemiz hayatı hakkında akla hayale gelmeyecek yalanlar atarak kalblerden muhabbetinin ve akıllardan eserlerinin sökülüp atılacağını hayal ediyorlardı.

Heyhat, dünyanın bütün müfterileri bir araya gelse hep bir ağızdan büyük bir meydanda tarifsiz iftiraları dillendirse, yine de bunun bir tesiri ve hükmü olmayacaktır. Halkın hayatına, Hakkın hatırına ilim ve irfan yoluyla dahil olup yürüyenlerin her türlü bela karşısında sabır elbisesi kuşanarak tevazuyla boyun eğmelerine mahzun olmayınız. O asil ruhlar, eserleri ve hizmetleriyle topluma mihenk taşı olmuş ilim ve irfan sahibi kimseler, yollarından asla geriye dönmeyeceklerdir. Hele hele; bunu iftiralar, ihanet suçlamaları, kaba saba tehditlerle yapabilmek ne mümkündür!

Bu yıl Âkif'in vefatının 79. senesi... Bir asra varan zaman içinde eserleriyle kalbimize tesir eden bu büyük adamın hâlâ eserlerinin her satırında hâlimizi tefsir edecek bir ızdırabın temsilcisi olduğunu anlamamak ne acı. Onun ulaştığı zirveye varmak için Hakk namına yaptıkları hizmetlerden dolayı bir eşkıya gibi takip edilen ilim ve irfan kolejlerinin muallimlerine özür borcumuz var artık.

Ya Âkif'e? Her şeyini memleketi için feda edebilmiş o mahzun simaya ruz-u mahşerde ne diyeceğiz? Senin Safahat'ını ve millete armağan ettiğin İstiklâl Marşı'nı dünyanın dört bir bucağında okutan ve ezber ettiren insanların ellerine ve kalplerine vurduğumuz kelepçeleri nasıl izah edeceğiz? “Dili yok kalbimin, bundan ne kadar bizârım!..”

Allah zulüm gören cümle memleket âşığının yâr ve yardımcısı olsun. Bu günü vesile ederek merhum Âkif'in ruhunu şâd edecek duaları eksik etmeyelim efendim.

27 Aralık 2015 11:09
DİĞER HABERLER