Basın Konseyi Başkanı'ndan çarpıcı 'havuz medyası' açıklaması

Basın Konseyi Başkanı'ndan çarpıcı 'havuz medyası' açıklaması
Pınar Türenç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın büyük medyanın sahibi olmak istediğini söyledi.

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın büyük medyanın sahibi olmak istediğini söyledi. Türenç, Hürriyet’le Erdoğan arasında yaşananlarla ilgili ise “Hürriyet’i ‘Havuz’ yapmak istiyor. ‘Büyük medyayı ben kontrol edeyim’ diyor” değerlendirmesini yaptı.

Gazeteci Pınar Türenç, uzun yıllar Milliyet ve Hürriyet’te çalıştı. Show TV’de önemli haberlere imza attı. 2013 yılında Basın Konseyi Başkanı seçilen Türenç’le, medyanın günümüz Türkiye’sindeki durumunu konuştuk.

Bugün'den Hüseyin Keleş'İn haberine göre, 40 yıldır böyle bir dönem yaşamadığını söyleyen Türenç, bir dönem görev yaptığı Hürriyet ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki krizi şöyle değerlendiriyor: “Mesele Aydın Doğan meselesi değil. Erdoğan ‘Büyük medya benim olsun’ diyor.”

40 YILDIR BÖYLE BiR DÖNEM YAŞAMADIM

*Türkiye’de her dönem medyaya baskı söz konusu olmuştur. Peki, bu dönemin farkı nedir?

Her dönem medyaya baskı oluyor tabii. Türkiye gibi demokrasinin daha genç yıllarını yaşadığı ülkelerde, demokrasiyi özümsemek zaman alacak. Mesela Özal döneminde ben Özal muhabiriydim. Cumhurbaşkanı ve Başbakanı izleyen gazeteciydim. Tarafsız baktığımda onlar da zaman zaman kendilerine gelen seslere hayır diyebiliyorlardı.

Ama bu derece hiçbir dönem olmadı. Ben 40 yıldır böyle bir dönem yaşamadım. Sizler için üzülüyorum aslında. Ben üniversitede hocayım. Anket çalışması yapıyoruz.

DYP’nin eski kurucusu, eski başbakan kimdir diyoruz bilmiyorlar. Demirel kimdir diyoruz, bilmiyorlar. Siyasetle tam ilgili olmayan gençler Erdoğan Türkiye’sine doğdu. Tek lider tanıdılar. Bu normal değil. Türkiye normalleşemiyor. Çok sesliliğin, çoğulculuğun olmadığı bir ülkede yeşeren filizler oluyor gençlik. Medya da öyle.

ASKER DE ‘ŞU HABERİ GÖRMEYİN’ DERDİ

İhtilaller sonrası Türkiye’de medya da sancılar çekti. Ama böylesine sancı çekmedik. 80 ihtilalini yaşamış bir gazeteciyim. Gece saat 1’de evimizin telefonu çaldı. O zaman Milliyet gazetesindeydim.

Dediler ki ‘İhtilal oldu.’ Bekliyorduk. Çünkü o gece arabayla giderken ‘Acaba nereden kurşun gelecek’ korkusunu yaşadık. ‘İhtilal oldu’ dendiğinde ‘Oh’ dedik. Kurşunların bize gelmeyeceğini düşünerek ‘Oh’ dedik. Tabii ki ihtilale ‘Evet’ demiyoruz. Ama terör bizi boğmuştu o dönemde. İhtilal sonrası mahkemelerde büyük yanlışlıklar yapıldı o başka bir şey. O dönemde askerden bazı telefonlar gelirdi, ‘Şu haberi görmeyin, şunu yazmayın’ diye. Gelmez değildi. Ama belli bir yerde belki ufak bir yer boş çıkardı.

MEDYA ÖLÜM KALIM MÜCADELESİ VERİYOR

*Peki şu an durum nasıl?

Şimdi uzun yıllara yayılan bir baskı dönemi yaşıyoruz. Şimdi aslında basın özgürlüğü meselesi değil yaşadığımız. Zaten özgür değiliz. Kendimizi aldatmayalım. Hangimiz baskı altında olmadığımızı düşünüyoruz.

Otosansür içimize işledi. Türkiye’de zaten devlet sansürü var, otosansür daha tehlikeli. Bu şartlarda gerçek gazetecilik yapmak mümkün değil. Türkiye’de basın şu anda yaşam mücadelesi veriyor. Ölüm kalım arası gibi bir durum söz konusu.
Özgürlüklerden vazgeçtik, yaşam mücadelesi çok daha önemli. Türkiye’de medya bu durumda.

‘BÜYÜK MEDYA BENiM OLSUN’ DiYOR

*Hürriyet ile Erdoğan arasında yaşanan bir kriz var. ‘Danışıklı dövüş’ diyenler de oldu. Amaç nedir?

Ben 2000 yılına kadar Hürriyet’te çalıştım. Show TV’de de çalıştım. O büyük seçim yayınlarını o binada yaptım. Hatta Tayyip Bey’in zaman zaman dile getirdiği yayınları yapan gazeteciyim. Erdoğan’ın Hürriyet’le alıp veremediği yok. ‘Büyük medya benim olsun. Ben kontrol altına alayım’ diyor. O büyük medyalarda değişik sesler var tabii. O sesleri kontrol altına almak istiyor. Mesele Aydın Doğan değil. Gazetenin sahibi şu anda Aydın Bey olduğu için… Mehmet Doğan olsa da aynı olacaktı.

MESELE AYDIN DOĞAN MESELESi DEĞiL

*Hürriyet’i ‘Havuz Medyası’na dâhil etmek mi istiyor?

Tabii tabii… Bu ülkeyi bir siyasi anlayış yönetecek. O siyasi anlayışın bir lideri olacak. Her şey bir kişinin elinde. Her şeyi bir kişi yönetmek istiyor. Aydın Doğan meselesi değil. Çok samimi söylüyorum, Mehmet Doğan da olsa aynı sıkıntıyı Mehmet Doğan da yaşayacak.

BiR GAZETECi TUTUKEViNE KONULAMAZ

*Gazetecilik meslek kuruluşlarının Ahmet Şık ve Nedim Şener’e verdiği desteği Mehmet Baransu ve Hidayet Karaca’ya vermediği, en azından o derece yüksek ses çıkarmadığı şeklinde eleştiriler oldu. Ne dersiniz?

Ben tabii diğer medya kuruluşları adına konuşamam ama Basın Konseyi gereğini yapıyor. Özellikle ben bu konuda çok hassasım. İlk gün onlar için demeç verdim. Ben sahip çıkıyorum. Neden çıkıyorum, bunlar gazeteci kimliği ile hapse girdiler. Muhalif yayın yaptıkları için veya kendi kulvarlarında bir fikri savundukları için. Hidayet Karaca da öyle. Bir medya kurumunun başkanı olarak kapısına gidildi, kapısından alınıp Silivri’ye kondu.

Ben bir medya kurumunun başkanını savunmayacağım da kimi savunacağım. Medya kurumunun başkanıysa ben bunu gazeteci kimliği ile görmek zorundayım. Hukuk sistemi içinde tutuksuz yargılanmalıydılar. Eğer bir suçu belirlenmiş ve ispat edilmişse, bu bağımsız mahkemelerde görülür. Ama bir gazeteci kendi kurumundan alınıp da tutukevine konulamaz.

HÂKiM KIZIYIM iÇiM SIZLIYOR

*Peki, hukuk içerisinde yargılanmayla ilgili bir umudunuz var mı?

Hidayet Karaca ile Baransu’nun durumu biraz karışık. Çünkü hukuk normal değil. Nasıl medya kulvarında akmıyorsa hukukta da çok büyük sancılar var. Ve ben bir hâkim kızıyım. Çok ufak yaşlarda babamın elini tutar mahkemelere giderdim. Mahkeme koridorlarında oyun oynardım. Oralarda büyüdüm, o havayı teneffüs ettim. Bu yaşananlardan bahsederken içim sızlıyor.

BÖYLE BiR HUKUK VE SAVCI OLABiLiR Mi?

*Gazetecilikle ilgili meslek kuruluşları, medyaya yapılan baskılara anında tepki veriyor ama etkisi çok fazla olmuyor?

Oluyor, olmuyor değil. Çok olağanüstü bir dönemde Türkiye. Hukukun bir etkisi var mı yapılan baskılara? Eğer normal bir ülke koşullarındaysanız böyle bir hukuk, böyle bir yargı böyle bir savcı olur mu? Sonuçta böyle basın kurumları da olmaz. Yani özgürlüklerden geçtim, medya var olma yok olma mücadelesi veriyor. Yarın olacak mıyız olmayacak mıyız, bunun kararının verilmesini bekliyoruz.

CAN DÜNDAR TAM BiR HABERCiLiK YAPTI

*Can Dündar’a yapılan suç duyurusunu nasıl okumak gerekiyor, bunun dünya kamuoyundaki etkileri ne olur?

Can Dündar'a ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan suç duyurusu aslında korkutma, gözdağı verme ve yıldırmaya yönelik girişimlerdir. Can Dündar, iyi bir habercilik örneği sergilemiştir. Yalnızca, Türkiye'nin değil adeta dünyanın gündemine giren bu habercilik örneği aslında, tam da haberciliktir. Dünya kamuoyu Türkiye'yi yakından izliyor. Gazetecilere, gazete patronlarına zorlayıcı suçlamalarla soruşturmalar başlatılması, davaların açılması; demokratik bir hukuk devletinin yanı sıra tarafı olduğumuz evrensel hukuk kuralları ile de bağdaşmamaktadır. Kaldı ki Cumhuriyet'te yayınlanan haberle ilgili, şu saptamayı da yapmak gerekir: Savcılıklarca 1 yılı aşkın süredir getirilen “Uzun süreli” yayın yasakları, haberciliğe de “Ucu açık” bir engelleme girişimidir. Bu anlayışla habercilik yapılması olanaksızdır. Bu alışkanlıktan, çok hızlı şekilde uzaklaşmak zorundayız. Aksi halde demokrasiden ve demokratik kurallardan söz edemeyiz. İçimize sindirelim; basın özgürlüğü aslında tüm özgürlüklerin de teminatıdır.

TERÖR SUÇLAMASI HABERCiLiĞi YILDIRMADIR

*Zaman, Taraf ve Samanyolu’na el konulacağı ve birçok önemli gazetecinin gözaltına alınacağı iddiası da var. Bu şartlarda bu iddia ciddiye alınmalı mı?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir, Fuat Avni'nin söyledikleri ne kadar doğru çıksa da, bu söylentiler, Twitter fenomeni tarafından ortaya atılan bir iddia. Ancak bu iddiaların bir kısmı geçtiğimiz süreçte gerçekleşti.

Umuyorum ve bekliyorum; hiçbir gazeteci, yazar-çizer, düşün adamı, gazetecilik faaliyetinden ve düşüncülerini açıkladığı gerekçesiyle, haklarında soruşturma açılmaz ve tutuklanmazlar. Gazeteci, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle “terör suçlusu” ilan edilmemelidir. “Terör ve casus” suçlamalarıyla, savcılık soruşturması açılması haberciliğe getirilmek istenilen bir engeldir, yıldırmadır. Kim, yasaklarla basın özgürlüğünün var olduğunu iddia ediyor ise, büyük yanılgı içindedir. Set halinde kenetlenmiş haldeyiz. Dünya da bu garabet durumu ilgi ve endişeyle izlemekte.

DÜNYA, ‘NORMALLEŞİN ARTIK’ DİYOR

*Bir de medyayı susturma operasyonu kapsamında TÜRKSAT’a bir savcı tarafından talimat yazıldığı ortaya çıktı. Hukuk normları ve medya özgürlüğü açısından nasıl değerlendirdiniz bu durumu?

Böyle bir şey olabilir mi! Bir savcı düşünün, TÜRKSAT'a emir veriyor, 'Kapat' diyor. Bunları izah etmek de zor. Bu yüzden Amerika Temsilciler Meclisi, Almanya Parlamentosu, karşı geliyor bu anlayışa, yaşananlara... 'Lütfen normalleşin' diyorlar. Öyle kolay değil. Doğan Medya'nın amiral gazetesi Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni için tutuklama talepli suç duyurusunda bulunuyor bir avukat. Kim o avukat? Daima bu işleri yapan, hükümet taraftarı olan, hükümete aksi söz söyleyen,muhalif olan bütün gazeteciler için suç duyurusunda bulunmuş. En son gelmiş Sedat Ergin'e çatmış. Ee ne olacak Sedat Ergin içeri mi girecek? Yok öyle şey.

Dünya artık Türkiye'yi mercek altına aldı. Çok yakından izliyorlar. Bize de soruyorlar. Biz de manzarayı anlatıyoruz. 'Evet bir baskı ortamındayız. Kalemler özgür yazamıyor. Eleştirel bir basın yok' diye söylüyoruz.

HAVUZ MEDYASI BİTECEK

*Son bir, bir buçuk yılda ‘Havuz Medyası’ olarak adlandırılan bir medya grubu ortaya çıktı. Sizin açınızdan bu grubun yayınları medyada nasıl yaralar açtı?

Bu dönem de geçecek. Eğer demokrasiyle yönetilecekse ülke ki yönetilmek zorunda.Çünkü bu coğrafyanın çok önemli bir ülkesidir Türkiye. Avrupa ile entegre olacağız. Normalleşince bu havuz medyası da bitecek.

BANA NE BELGELER GELDİ

*Konu medya olunca 28 Şubat’a gelmemek olmaz. O dönemde askerin medyaya yönelik baskısı olduğu hep söylenir. Bunun doğruluk payı var mıdır?

Olmuş da olabilir. Ama o kadar geniş bir baskı yoktu. Gazeteci her kaynaktan haber alır. Asker de buna dâhildir. Yasal bir kurumdur sonuçta. Vazgeçilmez bir kurumdur. Askerden birtakım belgeler alınıp kullanıldı. Ama önemli olan şudur gazetecilikte.

Elinize her türlü belge gelir. O belgeye tarafsız bir gözle bakarsanız iyi bir gazetecilik yapmış olursunuz. O belge askerden geldiği için değil, haber niteliği taşıdığı ve halkın haber alma hakkına hizmet ediyorsa kullanırsınız. Sizin abiniz, babanız da asker olabilir. Onların bir çalışması size dosya olarak gelemez mi. Gelir, akıyor. Televizyon habercisiyken bana ne belgeler gelmiştir. Buraya bile (Basın Konseyi) geliyor. Ama ilgilenmiyorum.

*Merkez Medya’nın o dönemde konuyla ilgili hataları oldu mu?

Olabilir tabii. Olmaz diye bir şey yok.

*Tayyip Erdoğan da o dönemi sürekli örnek veriyor?

Tayyip Erdoğan’ın özelliği o. Bir haber onu rahatsız ettiyse hedef oluyorsunuz.

MÜSLÜMANLIĞI BÖYLE ÖĞRENMEDİK

*AKP kanadından İslam’la çok bağdaşmayan beyanatlar duyuyoruz. Son örnek Yasin Aktay’dan geldi. Nasıl karşıladınız?

Her gün gazetelerde yen bir şey okuyoruz. Mesela imamların özel arabaları, imamların altın kaplamalı bir şeyleri. Cami imamları ve il müftüleri bile bu işin içerisinde. Bir kısım din adamları, din bilgini olarak görev yapanlar bile bu türden şaşaanın içinde ve bunun cazibesine kapılmış gidiyorlar. O zaman onu kaybetmek istemezlerse siyasetin din görevlileri olduğu müddetçe ses çıkarmaları mümkün değil. Herkes bir şeyleri kapmanın peşinde. Dinde yok böyle bir şey. Biz böyle öğrenmedik Müslümanlığı.

OKTAY EKŞİ ADAM GİBİ ADAMDIR

*Oktay Ekşi bir yazısından dolayı Hürriyet’ten ve Basın Konseyi’nden ayrıldı. O süreci nasıl değerlendirirsiniz?

Oktay Bey sapına kadar gazetecidir. Adam gibi adamdır. Ama bazen kendini ifade ederken, biraz ileri giden bir ifade tarzıyla hareket ediyor. Yanlış anlaşılıyor. Oysa çok düzgün bir gazeteci ve kişiliktir. Onun bir arkadaşı olmaktan ve ondan bu görevi almaktan mutluyum, gururluyum.

O HABERİ HÂLÂ UNUTAMIYOR

*Hürriyet’te Oktay Bey’in olmaması şu an büyük bir eksiklik midir?

Düzgün insanların gidişi bir eksikliktir. Ama Hürriyet’e çok büyük haksızlık ediliyor. Mesela Erdoğan, Mehmet Barlas’la talihsiz bir söyleşi yaptı. Orada bahsettiği karı-koca biziz. Dediği şey de kendisiyle ilgili 20 yıl önce Show TV’de bir haber yapmışım. Hürriyet alıntı yaptı. Diğer birçok gazete manşet yaptı. Haber şöyleydi: ‘Tayyip Erdoğan’ın, Show TV tarafından kaçak gece-kondu yapmaktan 10 ay hapse mahkûm ol-duğunun ortaya çıkarılması, kamuoyuna bomba gibi düştü.’ Hâlâ unutamıyor bu ha-beri. ‘Doğan böyle bir manşet attı’ dedi. Ha-beri yapan Show TV’ydi. 10 ay mahkû-miyet almış. İki ay fazla alsa siyasi yasaklı olacak.

07 Haziran 2015 07:05
DİĞER HABERLER