Müslümanlar olarak yılda iki dini bayramı kutluyoruz. Bunların birincisi Ramazan, ikincisi de Kurban (Udhiye) bayramıdır. Üç ayların başından itibaren düşünülecek olursa, Ramazan bayramı uzun manevi bir hazırlık döneminden sonra geldiğinden, onun gelişi, toplumda ve sosyal hayatta ciddi manada hissediliyor, denilebilir.
Fakat Kurban bayramı öyle değil, aniden karşımıza çıkıyor gibi. Zilhicce (Hac ayı) ayında, hacı adaylarının hacca gitme telaşları da olmasa neredeyse bayramın gelişinden haberimiz olmayacak. Aslına bakarsanız, Kurban bayramının da Kuranî ve Nebevi takvimde önemli bir yere sahip olduğu açıkça görülmektedir.
Müfessirler Fecr Suresinin 2. ayetinde geçen "On geceye yemin olsun ki?" ibaresinin, bayramın birinci günü de dahil olmak üzere Zilhicce’ nin ilk on günü olduğunda hemfikirdirler. Zilhicce ayının girmesiyle birlikte ‘Kurban Bayramı’nın gölgesi de müminlerin üzerine düşmeye başlar.
Bayramın iki yönü
Müminler için dini bayramların iki yönü vardır. Bunlardan birincisi; kulun Allah’la olan münasebetlerine bakan yönü, ikincisi de; insanlara, yani topluma bakan yönüdür.
Birinci yönü itibariyle meseleye bakılacak olursa; bu ayda dini açıdan belli şartlara sahip olan bir kısım müminler hac farizasını yerine getirmek için Mekke’ye giderler. Diğerleri de bu mübarek zaman dilimini bulundukları ülkelerde değerlendirmeye çalışırlar. Hacca gidenler eğer hakkını verebiliyorlarsa sanki dikey bir yükselişle Allah’a daha bir yakın olma hali kazanır, günahlarından yunup yıkanarak manevi bir bayram yaşarlar. Hacca gidemeyenler de gönülleri Kabe ve Mekke’de, ekstra bir kısım amellerle yüksek bir performans sergilemeye çalışarak, hacıların kazanımlarına iştirak etme ümidiyle bu mübarek zaman dilimini değerlendirme gayreti içinde olurlar.
Zilhicce ayında ferdi ameller
Bu istikamette ferdi olarak yapılabilecek ameller, Efendimiz (as)ın yıllık programına, sünnet-i seniyyeye bakıldığı zaman rahatlıkla görülebilir. Bunlardan birincisi, oruçtur. Hz. Hafsa Validemizin (ra) de bildirdiğine göre, O (as), Zilhicce ayında yani ‘Hac ayı’ girdiğinde hiç aksatmadan dokuz gün oruç tutardı. (Ahmet B Hanbel, Müsned, 45/375) Bilhassa Arefe günü orucuna çok dikkat eder ve onun faziletinden bahsederek, ümmetine de tutmalarını tavsiye ederdi. Yine Efendimiz (as) önemli bir hadisinde, Arefe günü tutulan orucun iki senenin günahlarına kefaret olduğunu bu iki senenin de, bir geçmiş, bir de gelecek yılın günahına kefaret olacağını bildirmiştir. (Müslim, Sıyâm 196, 197)
Bu mübarek zamanlarda yapılabilecek diğer faziletli amellerden bazıları da; sadakalar vermek, salih amel kategorisinde değerlendirilebilecek büyük küçük hangi amel varsa onları artırmak ve çokça tövbe istiğfarda bulunmaktır.
Ebu’d- Derda (ra) Zilhicce ayının faziletinden bahsettiği bir sözünde şöyle buyurur;
“Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmalı, çokça sadaka vermeli, çok dua ve istiğfarda bulunmalıdır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.): “Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun” buyurdu.”
Efendimiz (s.a.v.), diğer bir hadislerinde de:
“Allah katında Zilhicce ayının ilk on gününde yapılan amellerden daha faziletlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi (Sübhanallah), tahmidi (Elhamdülillah), tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) çok söyleyin.” (Abdullah b. Humeyd, Müsned, 1/257) Hac mevsiminin en mühim ibadetlerinden biri de, Kurban kesmektir.
Kurban ve Kurbiyet
Arapça asıllı olan bu kelimenin kelime anlamı, “yaklaşmak” demektir. İsim olarak ise “yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelmektedir.
Kurban Bayramı’nda kesilen kurban da, kulu Allah’a yaklaştıran önemli ibadetlerden biridir. Ta Adem (as)ın çocuklarından, İbrahim (as)a, Peygamber Efendimiz (as)’dan bu zamana kadar devam edegelen Kurban ibadeti bütün ümmetlere emredilen bir ibadettir. (Hac, 34).
Kur’an- Kerim, Mâide Suresinin 27-29. ayetlerinde bize, Hazreti Adem’in iki çocuğunun kıssasını anlatırken: “Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: “Seni öldüreceğim” dedi. O da: “Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan da , ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım. (Öyle bir şey yaparsan) dilerim ki sen, kendi günahınla benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası işte budur!” buyrularak ilk’ Kurban’ ibadetinin kısaca hikayesinden bahsedilir.
İbrahim (as)ın rüyasında oğlu İsmail’i keserken görmesiyle başlayan hikayede de İbrahim (as)ın sadakat, fedakarlık, civanmertlik, cömertlik ve teslimiyette zirveleştiği müşahede edilmektedir. (Sâffât sûresi, 37/103.) Onun, evladını kurban etmesi, bir taraftan Allah’a olan sadakat ve bağlılığını gösterdiği gibi diğer taraftan da, gerektiğinde, hiç gözünü kırpmadan , en kıymetli varlığı olan evladını Allah için feda edebileceğini göstermesi bakımından ,onun fedakarlıktaki seviyesini göstermektedir. Sahip olduğu en değerli dünyalık olan evladını O’ndan gelen emirle hiç tereddüt etmeden kurban etmeye çalışması ,onun cömertlik ve teslimiyetindeki yüksek mertebesini ispat etmektedir.
Kurban’ın insana, topluma bakan yönleri
Kurban İbadetinin insana ve topluma bakan ikinci yönüne gelince; Kurban kesme ibadeti her dinde önemli olduğu gibi İslam dininde de önemlidir. Çünkü Kurban ibadeti hem bu vazifeyi yerine getirdiği hem de kestiği kurbandan insanları yararlandırdığı için kişiyi Allah’a yakınlaştırır. Onun için Allah (cc) Kur’ân-ı Kerîm’ da, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2) buyurmaktadır.
Kulu Allah’a yaklaştıran dolayısıyla da Rabbisiyle olan münasebetlerini düzenleyen en önemli amel, namazdır. Bunun gibi, insanlara, topluma faydalı ve yararlı olma yönüyle insanı Allah’a yakınlaştıran amellerin başında da Kurban İbadeti gelmektedir. Zira Kurban kesme ve onu ihtiyaç sahiplerine dağıtmak, toplumdaki zengin ve fakirleri birbirine yakınlaştıran, aralarında sevgi, muhabbet, birlik ve beraberlik ruhunun oluşmasına vesile olan bir ibadettir. Çünkü açları doyurmak, yemek yedirmek, iyilik ve ihsanda bulunmak, insanların yardımlaşma, fedakarlık duyguları ile bir ve beraber olmalarına yardımcı olmak, Allah (cc)nün emrettiği, sevdiği teşvik ettiği bir husustur. Dolayısıyla buna vesile olan her amel , kulu Allah’a yakınlaştıran bir amel olma özelliği taşımaktadır.
Kurban kesilmesi her ne kadar Allah’ın emri olsa da bunun Cenabi-ı Hakk’ın zatına yönelik bir faydası olmadığı herkesçe malumdur. Ayette kurbanın kan ve etinin değil, kesenlerin dinî hassasiyetlerinin, (takvâ)nın Allah’a ulaşacağının ifade edilmesi (el-Hac 22/37) bu hakikate işaret etmektedir. Demek ki Allah (cc)nün bu ibadeti emretmesindeki gaye, toplumdaki muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, onları sevindirmek, onlara en az senede iki bayram olsun bir sevinç ve mutluluk yaşatmak olduğu gayet açıktır.
Gönlü kırık ve darda olanlara yardım etmek çok önemli
Bayram, müminler için maddi manevi sevinç, mutluluk, birlik beraberlik, dostluk ve kardeşlik, barış ve esenlik günleridir. Bu günlerde şahsi kulluğa dair vazifeleri ihmal etmemek ne kadar önemli ise, gönlü kırık, darda, sıkıntıda olan, ihtiyaç sahibi kişileri arayıp bulmak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak, onlara da bir nebze olsun bayram yaşatmayı/yaptırmayı ihmal etmemek de bir o kadar önemlidir. Bu, Allah nezdinde hora geçen bir ameldir.
Şimdiler de, gerek ülkemizde, gerekse de dünyanın değişik yerlerinde -Gazze gibi- pek çok Müslüman, pek çok insan değişik nedenlerle mazlum, mağdur ve maddi manevi sıkıntılar içindedirler. Türkiye’de yüzbinlerce ehl-i iman ‘terörist’ yaftasıyla ya hapiste , ya da zor şartlar altında hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bazıları eşinden çoluk çocuğundan ayrı, bazıları da karısını veya kocasını kaybetmiş, çocukları ile hayat mücadelesi vermektedirler. Bazıları da ekonomik sıkıntılar içinde kıvranmaktadır. KHK ile işlerinden edilmiş vatan evlatları kendi öz yurtlarında garip bir vaziyette, yine, yeni bir Kurban bayramını idrak etmektedirler.
Her zamanın bir hükmü olduğu gibi, bu şart ve zamanın da hükmü, irtibattır
Ekonomik problemlerden dolayı geçim sıkıntısı çeken pek çok insan ve aile mevcuttur. İmkanı olanların imkanları nispetinde onların yanında olması, bayramlaşma vesilesi ile arayıp sormaları, bayramlaşmaları ümide ihtiyacı olanlara ümit, teselliye ihtiyacı olanlara teselli olmaya çalışmaları hayati bir önem arz etmektedir. Bu durumdaki muhtaçlara yardımcı olma, şu zamanda öne çıkan, Allah’ı hoşnut edecek en önemli amellerden biridir. Her zamanın bir hükmü olduğu gibi, bu şart ve zamanın da hükmü, irtibattır. İmkanı olan herkesin eliyle, ona gücü yetmiyorsa diliyle, ona da gücü yetmeyenin kalbiyle mazlum ve mağdur insanların yanında olması Müslümanlık, insanlık görevidir. Bu büyük bir kazanç kapısıdır.
Kurban Bayramı’nda başta talebe olmak üzere fakir-fukaranın ihtiyaçlarını karşılamak için var gücüyle çalışanlar, o anda Arafat’ta ve Müzdelife’de olan kimselerin sevabına denk, belki de daha çok sevap kazanmış olabilirler. Zira hacdakilerin himmeti, şahsî; bunlarınki ise içtimaî. Orada şahsî füyûzatın artırılması, burada ise topyekün bir milletin ihtiyaçlarının giderilmesi söz konusudur.’ (Fasıldan Fasıla, 2)
Kurban Bayramının tüm Müslümanlar ve insanlık için hayırlara vesile olmasını dua eder, iyi bayramlar dilerim.
NUMAN YILMAZ YİĞİT