Samanyolu Haber yazarı Zeynep Zahide, eşi tutuklu hanımın ağzından yazdı: Benim bir yiğidim vardı...
Benim bir yiğidim vardı.
Güldüğünde huzura inkılâp ederdi cümle kasavetim türlü efkârım. Hayat onunla güzeldi. Soğana yumruk vurup kaşık salarken pilava. İskelede vapur, durakta dolmuş fırsatlar kaçırsam da kıl payı; hayat onunla güzeldi. Kurtulamasam da ödeyip borcu, hayat onunla güzeldi asıl. O; oflayıp puflamadan, çatmadan kaşlarını kimseye, eğilip bükülmeden, ezilip büzülmeden, kimseye muhtaç olmadan yaşatırdı bizi. Hayat onunla güzeldi. Ağlayıp sızlanmakla değiştirilmeyecek birçok devasız derler toslayınca metanetime, ellerimi tutup “Bak bakayım gözlerime” derken, bir tebessümüyle kederin zayi olduğu ve umut sahiline selamete çıkaran yiğidimdi O. Hayat onunla güzeldi. Daralınca nefesim sığmayınca göğsüme, kadere itiraz hükmünde olan, “Of”larla başımı tam da örse vurmak üzereyken gafletle; başımı okşayarak yanağımdan aldığı bir makasla, “Of”larımı, “Oh”lara inkılap ettiren yiğidimdi O. Ard arda dizilip yanağa yaşlar ıslatırken göğsü sağanak misali; bir esprisiyle kahkahalar attıran aile huzurumun kaynağıydı O.
Kına yakın ey zalimler aldınız onu benden. Kopardınız babasısın hep prensesim diye sevdiği, dört yaşındaki masum bir çocuktan.
Onunla olduğumda sığarken en küçük mekanlara, onsuz koca âlem dar bana. O varken dosttu âlem. Şimdi dost bildiklerim oldular ağyar bana. Merhem diye sarardım devasız yaralarıma tebessümünü. Hak şifayab kılardı o an dertlerimin tümünü.
Nisan akşamlarında salacak sahilinde, tutuşup el ele yürürken saatlerce sicim gibi yağan yağmurun altında; tek kelime söylemeden, tüm benliğinle tüm varlığa haykırırdım ona olan aşkımı. Ve demli bir çayda eriyen şeker gibi erirdim yiğidimin yanında.
Şimdi kırış kırış alnımda görülen her elemi, bilmeyen bilsin nakış nakış işlemiş zâlimin eliyle bahtın kara kalemi. İlmek atmış kirkitler yüreğime sancılar. Ne söylesem anlayan, ne halimizi soran var. Gayrı nere gitsem tanıyor çile. Kaşlar kara, göz ela. Gözsüz bile buluyor onsuz bizi bela.
Onsuz, yazdan hatıra bütün takılarını düşürdü şimdi sarı saçlı güz akşamları. Kapının tokmağını ısrarla vuran zemherinin gelmesiyle, yokluğunda başımıza musallat oldu en çetin kış şartları. Zalimlerin sebep olduğu tahammülü zor çilelerinden dolayı bir kez daha savurdum hüzünle ahları. Ağıtlar yaktım bulutlar kadar. Saldım ahları ne kadar mahzun gönül varsa. Ne kadar mazlum ve mağdur varsa. Ne kadar babasını bekleyen çocuk varsa. Ne kadar evladını bekleyen anne baba varsa. Hepsinin adına tahammülü zor, vakti çoktan geçmiş ayrılıkların üstüne.
Özlemin terennümü “Hey gidi günler” mırıldanır olduk şimdi. Yunuslar Mevlanalar, Türkün selamet yurdu. Cehalet ve sefalet fırsat verdi, zâlim azdı kudurdu. Yine de üstesinden geliriz ammaaa; şimdi fıtrat bozuldu, bülbül karga doğurdu.
Yürek kaldırmaz acılar her ne kadar bükse de belimizi; bizim her iklimde yetişen adına “Umut” denen hiç solmayan çiçeğimiz var. Yalanların içinde tek solmayan gerçeğimiz var. Sabır onunla mana kazanır gönül derde katlanır. O oldukça yüreğimizde, azmimiz bine katlanır. O kimse de bizde ki kadar mana kazanmamıştır. O bizim dünyamızın aynı göğüsten beslenen UMUT ve Yaratandan ötürü yaratılana olan SEVGİmizdir.
Be hey zâlim! Anlamadın mı? Düne bugün denirdi. Bugün dünün yarını. “Hayat denen andır bu” deyip yaşa şimdilik. Ama sizin için acıyoruz. Zira kaybettin yarınını ve yarın varını.
Bize gelince; aldın belki darımızı, buğdayımızı, kısacası varımızı. Gülmeyi unutturdun talihsiz milletimize. Ama alamadın dava aşkımızı. Bir gün; senin ağlattığın, ilgiye muhtaç yetimlerin kahkaha attıkları, somurtan tek suratın olmadığı, herkesin tebessüm edeceği bir dünya kuracağız sana ve senin gibilere inat.
Bize ayan senin halet-i ruhiyen. Arsız gülüşlerinin arkasında hangi dertlerini sakladığın. Bil ey gafil! Çok değil; sen de DAL gibi kırılacaksın. Âlem şahit olacak senin VAV gibi çöktüğüne. Netice; hep vaveylalarla nedamet olacak hünerin. Aynaya bakmaya utanacaksın belki de. Dilerim haktan bozanlar âlemin huzurunu, ak dediklerine dün; bugün nasıl demişse kara, o sözler açsın vicdan azabıyla yarın yüreklerinde devasız yara. Açsın da belki Rahmanın merhameti pişmanlıklarını makbul sayıp aflarına vesile ola.
Zeynep ZÂHİDE