Muhammed Cemil, sıradan bir komutan değil. Suriye rejiminin genelkurmay başkanı yapmak istediği bir general. Ancak hayatı Deyr ez Zor’daki isyanı bastırmaya gittiğinde değişir. Burada akrabaları dahil onlarca insanın hayatını kaybettiğini görünce bir karar vermek zorunda kalır. Ya yapılan zulümlere ortak olacak ya da karşı çıkacaktır.
Video: Arşiv
O heybetli Şam’ın tüm ışıklarını tepeden gören Kasyun Dağı’nda Esed’in sarayına genelkurmay başkanı olarak çıkmak üzereyken bugün isminin bile yazılmasını istemediği küçük bir şehirde bodrum katında yaşıyor.
Kaldığı evin salonu dışında hiçbir odası güneş görmüyor. Her Suriyelinin başına geldiği gibi onun da neredeyse tüm ailesi dağılmış.
İki oğlu Almanya’da, kızı İsveç’te. Küçük oğlu ise yanında. “Akrabalarımdan yaşayanları saysam daha kolay. Neredeyse çoğu öldü.” diyor.
Asırlık kardeşimiz, arkadaşımız Suriye, yaşadığı kanlı iç savaşta öyle hikâyeler barındırıyor ki, birçoğunu hiçbirimiz asla bilemeyecek.
Yaşadıklarıyla sonsuzluğa gömülecekler. Bunlardan biri de Tümgeneral Muhammed Cemil’in hikâyesi.
Suriye lideri Beşşar Esed’in kardeşi Mahir Esed’in ünlü 4. tümeninin komutanlığı görevini yürütür.
Generalin Suriye Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesi düşünülmektedir.
Bir sabah Mahir Esed’in telefonuyla uyanır. Acilen karargâha gelmesini söyler.
Emri nettir: “Deyr ez Zor’da da isyan başlamış. Senin memleketin ve orada seni çok severler.
Bu isyanı bastırmak senin görevin. Kanlı veya kansız.” Cemil’in tüm hayatını değiştirecek görev budur.
Deyr ez Zor’da incelemelerde bulunduğunda isyana katılanların çoğunun kendi akrabaları ve aşiretinden olduğunu görür.
Onların anlattıkları ve yaşadıkları, generale ülkedeki adaletsizliği ve baskının boyutunu gösterir.
Fakat onlara isyandan vazgeçmelerinden başka bir şey söyleyemez. Ardından kara ve bir o kadar da kanlı günler gelir.
İstifa edeceğimi bilselerdi idam edilirdim Ordu ve istihbarat teşkilatı Muhaberat’a bağlı birlikler, ülkede muhalif gösterilere katılanlara ev baskınları yapar.
Protesto gösterilerine ateş açılır; onlarca insan hayatını kaybeder. Cemil’in akrabalarının birçoğu ya hayatını kaybeder ya da tutuklanır.
Artık bir karar verme zamanı çoktan gelmiştir onun için. ‘Ya yapılan zulümlere ortak olacak ya da karşı çıkacak.’ 15 Temmuz 2012’de ordudan ayrılarak Deyr ez Zor’a kaçar.
General Cemil, bu durumu şöyle açıklıyor: “Eğer benim bu yaşananlardan rahatsız olduğumu veya istifa etme niyetinde olduğumu bilselerdi idam edilirdim.
O yüzden bir gece vakti kimseye bir şey söylemeden ayrıldım.”
Bu kadar üst düzey ve geleceği parlak bir generalin muhaliflere katılması anlaşılamaz.
Günlerce kendine bunu neden yaptığını sorar. Suriye ordusundan yetkililer, geri dönmesi halinde ‘idam edilmeyeceği’ teminatını iletir.
Ancak geri dönüş mümkün değildir. Cemil’in muhaliflere katılışı kısa sürede tüm kentte yayılır.
Muhalifler büyük moral bulur ve kendilerinin komutanlığını üstlenmelerini isterler. Kent kısa süre sonra da büyük oranda muhaliflerin kontrolüne geçer.
Savaşın günahlarını da, acılarını da yaşamış bir komutan General Cemil. Yaşadıklarını anlatırken ara ara duraksıyor: “Bir askerin bile dayanması zor olan şeyler gördük, yaşadık.”
Anlatırken yanındakilerin de, kendisinin de gözleri yaşarıyor: “Bir gün Suriye ordusuyla ceset değişimi anlaşması yaptık.
Biz elimizdeki, onlar da kendi ellerindeki cesetleri vereceklerdi. Hastaneye gittim, kayıtlara bakıyordum.
Cesetlerden biri dikkatimi çekti. 4 aydır orada olmasına rağmen bozulmamış, sanki gülüyordu. Sordum ‘Kimdir bu?’ diye.
İdlib kentinden Muhammet’miş. Tank üzerinde otomatik silah kullanıyormuş. Onu çatışmada gören askerlerim bize ateş etmediğini söyledi.
Bu yüzden kendi askerleri sırtından vurmuş. ‘Onun cesedini vermeyin, kendi halkına ateş açmayan bu şerefli askeri ailesine gönderin.’ dedim. Ona çok üzüldüm.”
İşte iç savaşın acı bir gerçeği, mahvolmuş hayatlar, mahvedilmiş ümitler. Elbette bir askeri, sadece üzerindeki üniforma şerefli yapmazdı.
Esed Kürtleri de IŞİD’i de kullandı
Cemil, Deyr ez Zor’u ele geçiren IŞİD’e karşı da savaşırken ve esir düşer ancak kendi ifadesiyle onun gibi önemli bir komutanı öldürmeyi göze alamazlar.
Ülkeyi terk etmesi karşılığında serbest bırakılır. General, rejimin IŞİD’e karşı savaşmadığını söylüyor:
“Rejim bizi vuruyordu ama 100 metre nehrin ötesinde IŞİD’e saldırmıyordu. Kürtleri de, IŞİD’i de rejim kullandı.
Suriyeliler militan olarak kullanılıyor. 13-15 yaşında çocukları alıyorlar. IŞİD, Deyr ez Zor’da çok kan döktü. Aşiretler birbirine saldıracaktır kesin. IŞİD gidecek, bu proje tutmayacak.”
Suriye’den ayrılmak zorunda kalan general hakkında ölüm kararı bulunuyor. Muhaberat ajanlarının kendisini infaz etmek için emir aldıklarını anlatıyor.
Yaşadıklarına rağmen kararından pişman değil. “Ellerime masumların kanı bulaşmadı.” diyor.
Düşen savaş uçağının komutanı arkadaşım çıktı
General Cemil, yaşadıklarını cümlelere dökerken hüzünleniyor. Çünkü zaman zaman tanıdığı arkadaşlarıyla kesişmiş yollar.
Tabii farklı saflarda. Düşen bir savaş uçağından kurtulan pilotun ordudan arkadaşı olduğunu anlatıyor: “Uçak, Deyr ez Zor’a düştü. Pilot, paraşütü açarak kurtulmuş.
Bizim bölgemizde olduğu için getirdiler. Kendisini hemen tanıdım. Ordudan arkadaşımdı. Bizim yanımıza katılmasını istedim.
‘Aileni de Türkiye’ye göndeririz, rahatça yaşayabilirler’ dedim. Düşünmek istediğini söyledi. Gece başı ağrıdığı için nöbetçiden ilaç istemiş.
Asker bir tane getirince paketiyle isteyip keskin yeriyle bileklerini kesmiş. Kan kaybından hayatını kaybetti. Öldürülmekten korkmuştu sanırım.”
Cemil’in yaşadıkları bunlarla sınırlı değil. IŞİD tarafından başı kesilen ABD’li gazeteci James Foley’le de 2 gün Deyr ez Zor’da birlikte kalmış. Foley’den bahsederken “Gerçek bir gazeteciydi.” diyor.