Başbakan Erdoğan, "330'u bulma konusunda bir endişeniz var mı?" sorusuna bakın nasıl cevap verdi...
''Anayasa değişikliği için 330'u bulma konusunda bir endişeniz var mı? Partinizden fireler olabilir mi? Partinizin kapatılması ile ilgili bir kaygınız var mı sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''330 ile ilgili böyle bir endişeyi asla taşımam. Böyle bir şeyi şu ana kadar görmedim bundan sonra da görmek istemem. Arkadaşlarımı bu kadar hassas bir konuda bütün hepsi hemen hemen yurt dışı seyahatlerini iptal etmiş vaziyetteler'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, KKTC'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını değerlendirirken, ''Orada hangi sayın Cumhurbaşkanı gelirse gelsin, aynı kararlılıkla bu süreci devam ettirmesi gerekir'' dedi.
Derviş Eroğlu ile de bu sürecin aynı şekilde devamının gerektiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, ''Ben farklı bir süreç işleyeceğine inanmıyorum. Aynı şekilde bu süreci devam ettireceğiz diye düşünüyorum'' diye konuştu.
Erdoğan, NTV'de canlı yayında soruları yanıtladı. KKTC'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Derviş Eroğlu'nun seçimi kazandığı anımsatılarak, ''Eroğlu ile nasıl bir dönem olacak?'' sorusu üzerine Erdoğan, kendisine kesin neticenin henüz ulaşmadığı belirterek, şunları kaydetti:
''Ben de buraya gelmeden az önce 50 oranının üstünde bir oyla sayın Eroğlu'nun kazandığını arkadaşlarım bana ilettiler. Benim gerek bu sabah gerekse dün akşamki açıklamaların bir ilkenin belirlenmesi, bir ilkenin işaretiydi. O da Kuzey ve Güney arasındaki görüşmelerin, Kıbrıs meselesinde çözüme yönelik garantör ülke olarak Türkiye'nin attığı adımların devamlılığının esas olduğu istikametinde. Yani orada hangi sayın cumhurbaşkanı gelirse gelsin, aynı kararlılıkla bu süreci devam ettirmesi gerekir.
Sayın Eroğlu ile de yine aynı şekilde bu sürecin devamı gerekir. Bu, garantör ülke olarak Türkiye'nin kesinlikle belirlediği kendine göre bir tespittir. Sayın Eroğlu'nun zaten bu konuda farklı bir düşüncesi yok. O da 'aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz' diye birkaç kez açıkladı. Bizimle olan görüşmelerinde aynı şekilde söyledi. Ben farklı bir süreç işleyeceğine inanmıyorum. Aynı şekilde bu süreci devam ettireceğiz diye düşünüyorum.''
-''DÜRÜST, SAMİMİ DAVRANMADILAR''-
''Halkın, verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle AB'ye kırgın olduğu'' yönündeki yorumlar anımsatılarak, ''Bu noktadan hareketle önünüzde nasıl bir yol haritası var. AB'ye, Yunanistan'a, Atina'ya vereceğiniz mesajlar neler olacak bugünden itibaren?'' sorunu Başbakan Erdoğan, şöyle yanıtladı:
''AB'nin bu konuda şu ana kadar attığı adımlarda tutarlılık noktasında ciddi sıkıntıları var. Dürüst davranmadılar, samimi davranmadılar. Bu, 2004 Nisan ayından bu yana hep böyle oldu. Tabii gittiğimiz her yerde de bizim gündemimize bu getiriliyor. Gündeme getirildiği zaman da bizim kendilerine söylediğimiz; 'sizler 2004'de yaptığımız görüşmelerde verdiğiniz sözlerin arkasında arkasında durmadınız. En azından mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı noktasında samimi olmadınız.' Bunları her yerde zaten söylüyoruz. Bundan sonraki süreçte de bu aynı şekilde devam edecektir.''
O dönemdeki liderlerin bugün birçoğunun bulunmadığını söyleyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''O liderlerin içerisinde örneğin Schröder yazmış olduğu hatıralarında gerek Kuzey Kıbrıs'taki Türklere karşı gerekse Türkiye karşı yapılanın bir ahlaksızlık olduğunu ifade etmiştir. Aynı şekilde Bayan Merkel Güney Kıbrıs'ın bu süreçte AB'ye alınmasının bir hata olduğunu, bir yanlış olduğunu ifade etmiştir. Çünkü gerçekten AB müktesebatına uyumlu olarak, uygun şartların gerçekleşmediği ortadayken alınmıştır. Şu anda müktesebata uymayan birçok şeyler var. Çünkü daha Kıbrıs'ın içerisinde birçok coğrafi noktada sorunlar, sıkıntılar var. Dolaşımlarla ilgili ciddi manada sıkıntılar var. Orada şu anda, ister kabul ederler ister kabul etmezler, bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Annan Planı'na göre örneğin İslam Konferansı Örgütü içerisinde Kıbrıs Türk devleti olarak, şu anda sıfatını almış ve o şekilde gözlemci üye olarak orada bulunan bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Bu gerçekler ortada. Bütün bunlara rağmen siz 'yok' farzediyorsunuz. Bu tabii bir tutarlılık değil.''
-''BM ZEMİNİNDE ÇÖZÜLMESİ PRENSİBİ İŞLİYOR''-
KKTC'nin şu anda dünyanın 17-18 ülkesinde ticaret ofislerini açtığını, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'un hem Kuzey Kıbrıs'ı, hem Güney Kıbrıs'ı ziyaret etmesinin çok anlamlı olduğunu vurguladı. Erdoğan, ''Çünkü bunun Birleşmiş Milletler zemininde çözülmesi prensibi işliyor. Bu da çalışıyor. Bütün bunlara baktığımız zaman tabii AB'nin bu sürece böyle soğuk davranması haklı olarak KKTC'deki soydaşlarımızı da bu tür bir bıkkınlık içerisine veya inanç noktasında onlara yönelik bir zaafiyet içerisine itmiş olabilir'' dedi.
''Atina'dan Rum Kesimine yönelik mesajlar bu zamana kadar duymadığımız mesajlardı, 'Biraz daha anlayışla karşılayın Türk tarafını'. Bunu da göz önünde bulundurarak, sorunun çözüme gidişinin kısa zamanda bitmesi konusunda ne kadar umutlusunuz?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''Papandreu'yu bu noktada çok daha olumlu gördüğünü'' ifade etti. Erdoğan, 15-20 Mayıs arasında Atina'ya bir ziyaret yapmayı planladıklarını anımsatarak, şunları söyledi:
''Bu ziyarette bu konuları enine boyuna görüşme fırsatımız olacak. Sonra kendileriyle ciddi manada bir işbirliği konseyi oluşturmayı düşünüyoruz. Bütün bunlarla birlikte bu görüşmeleri yapacağız.
Bu süreçte, benim şahsen arzum yıl sonuna kadar bu işi bitirelim. Bütün arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde vardığımız nokta bu. Çünkü bu işin çok daha masada kalması her iki tarafı da rahatsız ediyor. Bazıları tabii bunun uzamasından yana ama biz uzamasını değil bir an önce bitirilmesini istiyoruz ki onlar da geleceğe yönelik bu noktada bütün programlarını, planlarını yapsınlar.''
Daha önce ''dörtlü bir toplantı önerdiğinin'' anımsatılması üzerine Erdoğan, ''Bizim teklifimiz dörtlüydü fakat daha sonra buna çok farklı teklifler de geldi, yaklaşımlar da geldi. Örneğin İspanya, 'AB Dönem Başkanlığı da buna katılsın' dedi. Örneğin İngiltere üçüncü bir garantör ülke olarak kendisinin katılması noktasında, böyle bir teklif oldu. Biz de kendilerine dedik ki 'Bu, BM zemininde yürüdüğüne göre BM Genel Sekreteri de buna katılsın, çok daha bu noktada etkili olur ve bir an önce bir neticeye gidebiliriz' dedik. Bunları aramızda görüştük'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, köklü bir anayasa değişikliğine gidilecekse ''Başkanlık Sistemi''nin 2011 seçimlerine girerken gündemlerine oturabileceğini ve bunu halka sorabileceklerini söyledi.
''Bugün, 2011 sonrası başkanlık sistemi ile ilgili mesajlar verdiniz. 2011'den sonra 2012'de muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçimi olabilir. Başkanlık sistemine ne zaman geçilecek, bir anayasa değişikliğinden bahsettiniz. Sayın Cumhurbaşkanı ile bu konuyu konuştunuz mu?'' sorusuna Erdoğan, ''Sayın Cumhurbaşkanı ile bu konuda herhangi bir görüşmem olmadı'' yanıtını verdi.
''Ama bu yeni bir şey değil biliyorsunuz. Bu konu Sayın Özal döneminden beri gündeme geldi. Benim de başbakanlığımın ilk dönemlerinde yine böyle bir televizyon programında bunu gündeme getirmiştik, konuşmuştuk'' diyen Erdoğan, o dönemde bu konunun günlerce tartışıldığını anımsattı.
Bu konuda halkın talebinin çok önemli olduğunu belirten Erdoğan, ''Eğer vatandaşlarımız böyle bir talepte bulunuyorsa ki yaşadığımız bazı sıkıntılardan hareketle bunu söylüyorum böyle bir adım atılabilir. Eğer cumhurbaşkanlığı seçiminde halkımızın talebini görmemiş olsaydık herhalde başarılı olamazdık ama halkımızın, 'Cumhurbaşkanı'nı ben belirleyeyim' iradesinden hareketle biz olayı halkımıza götürdük ve 67,5 ile halkımız cumhurbaşkanını halkın seçmesini onayladı'' diye konuştu.
Siyasi partilerin böyle düşünmediğini, onların ''parlamentoda bu iş yürüsün'' dediklerini hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Halkımıza gittik halkımız yüzde 67,5 oyla 'bu işin ben kararını vermeliyim' dedi ve o karar gerçekleşti. 'Bunun getirisi, götürüsü nedir?' diye düşünecek olursak yani biz şöyle gelişmiş ülkelere baktığımızda başkanlık sistemi olan, gerçekten istikrara çok önemli bir güç katıyor. Bunu orada görüyorsunuz ve gerçek manada bir parlamento saygınlığını da başkanlık sistemi içerisinde görüyorsunuz. Örneğin, Amerika'da bakıyorsunuz başkan bir yere ciddi manada bir parasal yardım mı yapacak, kendi limitleri bellidir zaten ama kongreden geçiyor. Savaş yardımları, Afganistan, şurası, burası oradan geçiyor. Bizde parlamentoya gelen böyle bir şey yok. Bunlar bir yerde yolsuzlukların, suiistimallerin de önünü engelleyen ciddi tedbirlerdir aslında. Öbür taraftan yürütmeyi de koruyan bir yerde sigortalardır. Niye? Kongreye gitmesi başka bir olay ama bunun bir başbakanda veya cumhurbaşkanında kalması başka bir olay. Niçin böyle olsun? Gitsin, kongre versin kararı.''
Başbakan Erdoğan, bir başka soru üzerine başkanlık sistemine ilişkin detaylı değerlendirmenin henüz yapılmadığını belirterek, ''Köklü bir anayasa değişikliğine gidilecekse bu 2011 seçimlerine girerken bu seçimlerde gündemimize oturabilir ve bunu halkımıza sorabiliriz. Halkımız da gerçekten o güçlü desteği bize vermesi halinde biz bunu biz bunu parlamentonun gündemine getiririz ve bunun zamanlaması nasıl olacak değerlendirmesini zaten seçim öncesi yapmış oluruz ve böyle bir süreci de çalıştırabiliriz'' diye konuştu.
-''NİHAİ KARARI VERİRSEK...''-
''Yani 2011 seçimi sırasında bunu ön görerek mi kampanya yapacaksınız? Başkanlık sistemine girebilir misiniz?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''Nihai kararı vermemiz halinde girebiliriz'' yanıtını verdi.
''Az önce sisteme ilişkin bazı ülkelerden örnekler verdiniz. Anayasa'yı değiştirirken siyasi partiler yasasını da değiştirmek gerekiyor galiba. Sözünü ettiğiniz sistemlerde milletvekillerinin vicdanlarına ve siyasi eğilimlerine göre hareket etmeleri imkanları daha fazla. Biz de daha fazla blok hareket etme alışkanlığı var'' sözleri üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Burada 'milletvekillerinin özgürlüğü yok' diye bir şey yok. Anayasa gizli oylama. Dört dörtlük özgür. Kulübenin içerisine genel başkan milletvekilleriyle beraber girmiyor. Kulübeye girdiği zaman oyunu kendisi kullanıyor. Orada kimse ona 'niçin şuraya, niçin buraya' demiyor. Bütün mesele milletvekillerinin kendi içinde tutarlı olması. 'Ben burada bir vekilim, benim aslım millettir. Dolayısıyla ben milletimin isteğine, talebine, arzusuna uygun olarak bu adımı atmalıyım' demesi lazım. Böyle bir adımı atarsanız mevcut Anayasa'da sabah da söyledim, yepyeni bir anayasadan bahsederken, yepyeni anayasada yapılması gereken yepyeni, çok çok farklı değişiklikler var. Diyelim ki siyasi partiler kanunu ile alakalı olsun, seçim yasasıyla alakalı olsun tüm bunların hepsi şöyle bir gündeme gelir bunların yeniden düzenlenmesi gerekecek. Buna göre bu adımlar atılacaktır. 2007'de yaptığımız hazırlıklar çok çok farklı idi. Ne yazık ki 2008'in Mart'ı tüm hesaplarımızı alt üst etti. Eğer onu başarabilseydik şu anda attığımız adımlara hiç gerek kalmayacaktı ama o gerçekleşmediği için şu anda da ciddi bir talebin olması sebebiyle biz böyle bir mini paketi hazırlayarak görüşme taleplerinde bulunduk birçok görüşmeler oldu bu noktaya geldi. İnanıyorum ki bu safhadan sonra da eğer parlamento içinde iş neticelenirse parlamento içinde, yok referanduma gitme süreci olursa orada da milletimiz bu kararı verecektir, bizi destekleyecektir, ben buna inanıyorum. Milletimizden aldığım feedbacklerde bunu gösteriyor.''
-''YOĞUN BİR ÇALIŞMA YOK''-
Başbakan Erdoğan, ''Ne zaman başkanlık sistemi gündeme gelse ABD örneği dışında bu 'sistemin çok da iyi uygulanamadığı, ülkeyi diktatörlüğe götürdüğü' yönünde eleştiriler dile getiriliyor. Görüşünüz nedir?'' sorusunu, ''Fransa... Başbakanı'nı tanıyor musunuz? Sorsanız, kamuoyunda bir araştırma yapsanız kimse tanımaz, bilmez. Almanya'da, cumhurbaşkanını tanır mısınız? Sorun, soruşturun belki Alman halkı bilir. Dünyada öne çıkan Şansölyedir. Orada da farklı adeta başkanlık sistemi gibi bir sistem vardır. Orada cumhurbaşkanı semboliktir'' şeklinde yanıtladı. Erdoğan, ''Burada en iyi örnek tabii ki ABD'dedir. Burada aynen bir şablon gibi oturtup almaya gerek yok çünkü ülkenin kendine ait sosyolojik, sosyopolitik şartları vardır. Tüm bunların hepsinin değerlendirmeleri yapılarak, ondan sonra bu hazırlanmalıdır. Biz sadece işin şu anda başlığını atıyoruz. Detaylarına girmiş değiliz'' diye konuştu.
Erdoğan, konuya ilişkin bir başka soru üzerine, ''Bu konuda şu anda yoğun bir çalışma yok. 'Yapıldı' dersem bu doğru olmaz. Bu daha benim yaptığım bazı özel çalışmaların neticesi'' dedi.
''Siz çalıştınız yani'' sorusuna da Erdoğan ''Biraz'' yanıtını verdi.
''Kamuoyundan destek görürseniz. Siz böyle sisteme geçecek olursak kendinizi aday olarak gösterecek misiniz?'' sorusunu yanıtlarken Başbakan Erdoğan, ''Bunu sordular, 'kim öle kim kala' dedik. Halkımın bu talebiyle alakalı bir konu, farklı bir konu. O günün şartları ne getirir ne götürür bunları öyle göreceğiz'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'AK Parti kapatılabilir mi, kapatılamaz mı' gibi şeyleri düşünmeyi de söylemeyi de doğru bulmadığını belirterek ''Çünkü biz şu anda hizmet aşkıyla ülkemizde çalışmaya gece gündüz demeden devam ediyoruz. Zorlama şartlarla, bir şeyler oluşturmak, Google'lardan, Youtube'lardan toplanan şeylerle bir şeyler oluşturmak, iddianameler hazırlamak öyle zannediyorum ki Türkiye'nin hukuk sistemini de ciddi manada rencide eder. Böyle bir sürecin olacağına ihtimal vermiyorum'' dedi
''Uzlaşma ihtimalinin belirmesinin ardından bu ihtimalin ortadan kalkmasında siz CHP'yi 'işi sulandırmakla'' suçluyorsunuz, onlar sizi 'su koyvermekle'' suçluyor. 'Üç madde varken 14 maddeye çıkardılar' diyorsunuz ve bunu sulandırmak olarak adlandırıyorsunuz. 14 madde olsa bile bu paketin yarısı demek. Önümüzdeki Genel Kurul sürecinde 14 maddenin mutabakatla kabul edilmesi önemli bir iş günü ve enerji kazancı demek. Bu 14 maddeyi neden elbirliği ile çıkarmakta sakınca görüyorsunuz?'' sorusuna üzerine Başbakan Erdoğan, olayın gelişimini anlattı. Erdoğan şunları söyledi:
''İlk açıklamayı sayın genel başkan yaptığı zaman bir şey söyledi. Dedi ki 'Bütün maddeleri çıkarsınlar sadece geçici 15. maddeyi getirsinler çıkaralım' bu süreç böyle başladı. Daha sonra baktık değişti hava. Dediler ki 'Anayasa Mahkemesi, HSYK ve siyasi partilerin kapatılması ile ilgili bu maddeler bir kenara konsun bunun dışındakileri destekleyelim, onları da referanduma götürelim'. Bir ara 'Seçimden sonraya bırakalım çünkü bu parlamento anayasa yapamaz. Bu kadar kısa süre kaldı. Bu kısa süre içinde Anayasa değişikliğini yapamaz' bunu dedi. Daha sonra biraz daha iş değişti bize yazı geldi. Gelen yazı enteresandı. Orada da bağlantılı maddeler söylüyor ondan sonra diyor ki 'Üç ana konuda...' 3 ana konu dediği zaman 11 madde artı üç geçici madde olmak üzere 14 madde bunu kapsıyor. Bunun hangisi samimi, neresi dürüst, neresinden başlayayım? Geçici 15. maddeden mi başlayacağız, 3 maddeden mi başlayacağız, 3 ana konudan mı başlayacağız? Yoksa bu parlamento anayasa değişikliği yapamaz mantığından mı olaya yaklaşacağız? Bir başka tarafı daha var bunun, orası çok daha çirkin bir yaklaşım, siz diyorsunuz ki 'Şunları çıkar, çıkardığın takdirde desteklerim. Çıkarmadığın takdirde Anayasa Mahkemesine götürürüm.' Burada samimiyet var mı? Desteklerim derken bu maddeler doğru ama diğeri olmadığı takdirde Anayasa Mahkemesine götürürken bu maddeler yanlış. Bu kendi içinde çelişki değil mi?''
''Anayasa Mahkemesine getirmeyeceği yönünde bir garanti verilseydi tavrınız farklı olur muydu'' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, ''Neyin garantisini veriyoruz. Komisyonda daha yeni başladığı sürede biz bir ifade kullandık. Dedik ki 'Grup başkanvekillerimizi görevlendirelim. Bu işin yasal zemini varsa otursunlar konuşsunlar, üzerinde çalışsınlar olabiliyorsa biz buna varız' dedik ama böyle bir yaklaşım söz konusu olmadı'' diye konuştu.
-''SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZI MİNDERE ÇEKME OPERASYONUDUR...''-
'Siz halka güvendiğinizi söylüyorsunuz. Madem öyle bu 3 madde de ayrı gitsin referanduma. Halk neticede yine onları kabul ederse halkın iradesi kabul edilmiş olacak. Bu da bir düz mantık neticesinde uygulama olamaz mıydı'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Halka götürme noktasında bir sıkıntıları yoksa buyursunlar, o zaman tamamını halka götürelim. Rahat olsunlar, tamamını halka götürelim. Öyle bir karar da alınabilirdi'' yanıtını verdi.
Erdoğan, ''Şu anda bile mesela Cumhurbaşkanına daha hiç gündemde olmadığı dönemde direk çağrıyı Cumhurbaşkanına yaptılar. Bir defa bu işin muhatabı sayın Cumhurbaşkanımız değil ki, bu işin muhatabı Meclis Başkanlığıdır. Cumhurbaşkanımızın devrede olacağı zaman ancak Meclisten geçtikten sonraki süreçtir. Bu nedir, Sayın Cumhurbaşkanımızı mindere çekme operasyonudur. 'Şark kurnazlığı' dediğim olay oydu'' diye konuştu.
''Kapı tamamen kapandı mı?'' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, bu safhada sonra yapılacak bir şeyin olmadığını belirtti. ''Parlamento görüşmelerinde üç ana konuda değişikliğe ne kadar açıksınız?'' sorusunu da Erdoğan, şöyle yanıtladı:
''(Üç ana başlık) dediğiniz 14 madde. Burada yola girilmişken biz şimdi buradan geri adım atmamız demek, kendi içimizde bir tutarsızlığın olması demektir. Biz beyefendilerin kapısını çaldık, arkadaşlarımızı gönderdik, teklifimizi yaptık. 'Bize katkınız ne olur? Beraber çalışalım' dedik. Önceki dönemde, Sayın Toptan döneminde, Köksal Bey bunlara yazılı çağrı yaptı. O yazılı davete de ne yazık ki olumlu yaklaşmadılar, olumsuz cevap verdiler. 'Gelin bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuralım bunu gerçekleştirelim' dediler ve buna da yaklaşmadılar. Bütün bunlara rağmen, onların bugüne kadar yaptığı çalışmalar var, anayasa çalışmaları. CHP'nin de yaptığı çalışmalarda var, diğer partilerin yaptıkları da STK'ların yaptıkları var. Bunların hepsini zaten masaya yatırdık. Şu anda hazırlanan bu teklifimizde zaten onların da kendi yaptıkları o değişiklikler var. Bunlar çok ciddi maddeler. 10-11 madde bunların içinde var diye aklımda kaldı. Bunların da hepsini yaptık. Burada her siyasi parti aslında kendini görüyor. Yüksek yargı kendini aslında burada görüyor. Yüksek yargı 'Bize hiçbir şey sorulmadı' diyor. Bizde dosyaları var.''
-YÜKSEK YARGIDAN GELEN TEPKİLER-
Bir gazetecinin, ''Yüksek yargı neden bu kadar tepki gösteriyor? Hukuk devletinin ihmal edilmesinden tutunda değiştirilemez anayasa maddelerine kadar çeşitli tepkileri var. Yüksek yargı temsilcilerinin o zaman niçin bu kadar tepki gösteriyorlar?'' demesi üzerine Erdoğan, ''Bunların hepsi yorumdur. Çok açık net bütün maddeler ortada. Eğer böyle bir şey varsa çıkarlar somut olarak söylerler 'şu var' derler. Somut olarak siz bu güne kadar yüksek yargının ağzından bir şey duydunuz mu? Hiçbir şey demedi'' dedi.
''Tüm batı ülkelerine baktığınız zaman, AB üyesi ülkelere baktığınız zaman parlamentonun müdahale etmediği veya parlamentonun seçmediği bir yüksek yargı yok'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Başbakanın, bakanlar kurulunun, cumhurbaşkanın müdahil olmadığı bir yüksek yargı yok, sadece bizim ülkede var. Geriye doğru döndüğümüzde yüksek yargıyı parlamento atamıştır. Türkiye'nin geçmişinde bu var. Mesela Yekta Güngör Özden'i kim atadı? Yüksek Parlamento atadı, yüksek yargı üyesi yaptı. Yıllar yılı orada durdu Anayasa Mahkemesi başkanlığına kadar geldi. Bunlar örnekler bunlar olmuştur. Şimdi bizde böyle bir şey şu anda HSYK'da yok. Anayasa Mahkemesi'nde ilk defa olacak. O da Sayıştay iki üyelik onlara veriliyor. Deniliyor ki üç katı yani 6 üye önerecekler. Türkiye Barolar Birliği avukatlar arasında o da 3 üye önerecek onunda bir tanesi seçilecek. Parlamentonun tek yetkisi budur. HSYK ile hiç yok. HSYK'da da düşünün Adalet Bakanı'na bile tahammülleri yok. Bundan önce Adalet Bakanı HSYK'da yok muydu, biz mi getirdik? Biz Adalet Bakanını şu anda tüm yetkilerini elinden adeta aldık yani. Mesela Teftiş Kurulu. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu devredildi. Adeta devreden çıkmış gibi bu kadar alınmış vaziyette. Sekretarya tamamen HSYK'nın içinde. 3 tane kurul oluşturuluyor, bu kurulların hiç birinde Adalet Bakanı yok. Adalet Bakanı sadece oradaki kurulların genel itibarıyla başında olacak. Böyle bir durumu var. Bütün bu yetkilerden feragat eden bir yapı. Tayinlerde, atamalarda vesairede yetki tamamen HSYK'ya burada devrediliyor. Bu kadar rahat bir zemine kavuşuyor ama buna tahammül dahi edemiyorlar. Niçin? Diyorlar ki 'kürsüden niçin 10 kişi geliyor'. Kürsü dediğiniz kim? Tüm Türkiye'deki savcılar, hakimler. Bırakalım işte onlar seçsin. Onlar seçiyor o işi gönderiyor parlamentodan değil. İtalya'da tamamını seçiyor hiçbir endişeleri bu noktada yok.''
''En çok tekrarlanan şey hükümetinizin kendi yargısını oluşturma çabası içinde olduğu'' denilmesi üzerine Erdoğan, ''Bu nasıl kendi yargımızı oluşturmak. Burada biz mi bu atamaları yapıyoruz? Kim seçecek? Türkiye'de 11-12 bin tane savcı, hakim kendi içlerinden, birinci derece hakimlerden seçimlerini yapacaklar. Bu kadar kişi. Kimsenin burada tasarrufu, tasallutu yok ki. Bu aynı zamanda da Avrupa Hakimler Danışma Konseyi'nin de bir önerisi olarak ortada var. Bunlardan da gelen bir öneri bu. Bu istikamette bir adım atılıyor. Diğer tarafta Yargıtay yine üyesini götürüyor Danıştay yine üyesini veriyor'' dedi.
-''330 İLE İLGİLİ BİR ENDİŞEYİ ASLA TAŞIMAM''-
''Anayasa değişikliği için 330'u bulma konusunda bir endişeniz var mı? Partinizden fireler olabilir mi? Partinizin kapatılması ile ilgili bir kaygınız var mı sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''330 ile ilgili böyle bir endişeyi asla taşımam. Böyle bir şeyi şu ana kadar görmedim bundan sonra da görmek istemem. Arkadaşlarımı bu kadar hassas bir konuda bütün hepsi hemen hemen yurt dışı seyahatlerini iptal etmiş vaziyetteler'' diye konuştu.
Partisinin Ankara milletvekilinin istifa ettiğinin hatırlatılması üzerine de Erdoğan,
''Onun da ne olacağı belli olmaz. Ayrı bir konu. Bu tür şeyler olağandır, olur. Kararı noktasında farklı yaklaşımlar olur, her şey olabilir. O artık arkadaşımızın böyle bir kararı olmuştur, tabi böyle bir karar almaması gerekirdi diye düşünüyorum. Çünkü bir siyasi hareketin içinde, toplu bir yürüyüş var, o toplu yürüyüşün de içinde bu tür kararı almayı hangi sebepler teşvik etti, niçin oldu? Onları bilemiyorum şu anda. Ama ben yine de kabul oyu vereceğine bu noktada inanıyorum'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Parlamentonun yüzde 65'ine sahip bir AK Parti ile ilgili böyle dedikodularla hareket etmek veya AK Parti kapatılabilir mi, kapatılamaz mı bu tür şeyleri söylemeyi de düşünmeyi de doğru bulmuyorum. Yanlış şeylerdir. Çünkü biz şu anda hizmet aşkıyla ülkemizde çalışmaya gece gündüz demeden devam ediyoruz. Zorlama şartlarla, bir şeyler oluşturmak, Google'lardan, Youtube'lardan toplanan şeylerle bir şeyler oluşturmak, iddianameler hazırlamak öyle zannediyorum ki Türkiye'nin hukuk sistemini de ciddi manada rencide eder. Böyle bir sürecin olacağına ihtimal vermiyorum.''
-YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISININ AÇIKLAMALARI-
''Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa değişikliklerinin eleştirirken Anayasanın temel ana maddelerini de vurguladı. Ne dersiniz?'' sorusuna Erdoğan, şu karşılığı verdi:
''Başlık atmak doğru bir şey değil. Somut veri ortaya koymak, iddia makamına yakışan budur. Kaldı ki biz bu yaklaşım tarzlarının zaten hiç doğru bulmuyoruz. Çünkü bunların hepsi aşırı bir zorlama yorumdur ve o makamlarda bulunanların da bu tür açıklamalar yapması, bu tür konuşmalar yapmasının da biz doğru bulmuyoruz. Bunlar ülkenin geleceği için sıkıntılı şeylerdir ve bunlar aynı zamanda da bir ihsası reydir. Buraya doğru işi taşıyorsunuz. Çünkü siz iddia makamının başındasınız. Bu tür açıklamalar yanlıştır ve zorlama yorumların içerisine girmek bir başka yanlıştır.
Bu ülkenin istikrarına, ülkenin güvenilirliğine gölge düşürtür. 2008'de yapılanla o yıl bizim kaybettiğimiz ekonomideki rakamlar çok ciddidir. Ciddi manada biz bir orada gerileme kaydettiysek sebebi budur. Biz hangi ülkeye gitsek girişimciler bize şunu sorarlar, güvenilirlik ya da iktidar partisinin böyle bir durumu var mı yok mu? İşte bunu sorarlar. Siz böyle bir şeye zemin hazırlarsanız bunun da istikbale matuf sorumluluğu vardır. Bizim hep beklentimiz şu olmuştur, durup dururken nereden çıkıyor. Savcı, hakim kararı ile konuşmalı. Bu tür yorumlarla değil. Varsa iddianızı açıklarsınız, hakimler makamı da bu noktada kararını açıklar ama yorum yapmaya kalktığınız zaman bu ülkeye zarar verir. Nitekim biz bu sıkıntıları ülkemizde yaşıyoruz. Şu andaki sıkıntıların altında da yine bu yatıyor. Niye bu tür imkanlar acaba elden mi gidiyor? Böyle bir dert var, böyle bir sıkıntı var. Biz diyoruz ki 'herkes işini bilsin'. Yargı makamının işi bellidir. Bunu anayasa tanımlamış, yürütmenin alanına, yasamanın alanına girmeyecek. Yürütmenin alanına yasamanın alanına girmeyecek ama yasama da yürütme de tabi ki yargının alanına girmeyecek. Peki yürütmenin veya yasamanın yargının alanına girme imkanı var mı? Böyle bir şey söz konusu mu? Değil.
Biz böyle bir şeyi yapmaya kalksak yasaları çiğneme yoluna gitsek. Hemen Demokles'in kılıcı sallanacaktır ama yasama organı da kendine ait görevi var. Nedir o yargının da hareket alanlarını belirleme noktasındaki yetki anayasa tarafından nereye verilmiş o da yasama organına verilmiş. Yasama organında bunu tabi ki onu yapar, yeri gelir değiştirir. Bize kadar 16-17 kez bu anayasa değiştirilmiş bunlar yapılmış, şimdi yapılınca niçin bu rahatsızlık oluyor, bu kadar telaş niye? Hele hele hiç mi Ankara'da yer bulamadılar da Türkiye'de yer bulamadılar da Ankara Adliyesi'nde yüksek yargıyı gidip orada bir oturum düzenliyor. Oturumu düzenleyen kim bir dernek. Bu derneğin davetine icabetle Ankara adliyesinde kalkın böyle bir oturum düzenleyin ve yüksek yargının mensupları oraya gitsin bunlar hiç şık değil. Sıkıntı burada, halbuki bunu farklı salonlarda yerlerde de yapabilirlerdi.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan ile imzalanan protokollere ilişkin, ''Ne imzalandıysa biz arkasındayız ama o metnin içerisinde bir ifade var ne diyor; 'bölge barışını sağlamaya yönelik' diyor. Şimdi bölge barışının içerisinde Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bu sıkıntı var. Bu barışı bu defa sağlamamız lazım çünkü bu kapıların kapanmasının nedeni bu'' dedi.
''ABD'ye gittiniz bir nükleer zirveye katıldınız. Oradan sürpriz bir gelişme çıktı. Brezilya ile İran'a muhtemel yaptırımlar konusunda bir alternatif üretme arayışı çıktı. İran'dan atmasını beklediğiniz somut adım ne?'' sorusuna, ''her şeyden önce biz İran'a olan uyarılarımızı bugüne kadar hep yaptık. Nedir yaptığımız uyarı? Biz bölgemizde nükleer silah istemiyoruz'' yanıtını verdi.
''İnsani amaçlı olarak nükleer santral yapabilir, bu en doğal hakkıdır ama biz bölgemizde nükleer silah istemiyoruz'' diye konuşan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Peki bölgemizde nükleer silah var mı? Var. Peki ona bir şey söylüyorlar mı? Söylemiyorlar... Böyle bir durum var, şimdi ona kalkıp böyle bir uygulama böyle bir dayatma yapmıyorsunuz. 'Benim ülkemde nükleer silah yok' diyen bir ülkeye bunu yapıyorsunuz. Şu anda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, 'İran'da bu vardır' demiyor zaten. O da ihtimallerden hala bahsediyor. Bunu biz daimi üyelerle konuştuğumuzda onlarda kesinlikle 'var' demiyorlar 'büyük ihtimalle var' diyorlar. 'Niye yerin altına yapıyor da yerin üstüne yapmıyor' diyorlar böyle bir yaklaşım tarzları var.''
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yarın Azerbaycan ondan sonra İran ve 5 ülkeyi kapsayacak bir geziye çıkacağını anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''İran'da bu konuları görüşecekler. Burada gerilen bir nokta var. İran diyor ki 'bendeki zenginleştirilmiş uranyumu vereyim' fakat ABD bana yakıtı versin ama ABD diyor ki 'ben bunu bir kalemde veremem, üretmem lazım' diyor. O zaman İran'da diyor ki 'ben bunu size güveniyorum ama bu bize tamamen verilsin, verilene kadar Tahran'daki Uluslararası Atom Enerji Kurumu'nun merkezinde kalsın' ABD'de bunu kabul etmedi tabi. Yalnız takas noktasında İstanbul kabul ediliyor. İran buna da diyor ki, 'ilk takası Kiş Adası'nda yapalım ondan sonrakileri İstanbul'da' Olay bundan sonra muğlaklık arz ediyor.
İran da bu arada şimdi ABD'de yapılan nükleer güvenlik zirvesine karşı o da kendinden bir nükleer güvenlik zirvesini yapıyor. Bütün bunlar olurken burada yaptırımlar gündeme geldi. İran'a daha önce yaptırımlar söz konusu olmadı mı? Oldu. Ardından ikinci yaptırım söz konusu oldu, şimdi üçüncü yaptırım olacak. Peki birinci, ikinci yaptırımda ne oldu, ne netice alındı? Daimi üyelerin hepsinin de şu anda dolaylı yollardan İran'da yatırımları var. İran'da işleri var ben kendilerine bunu söyledim. 1639'dan bu yana Kasr-ı Şirin Antlaşmasından bu yana bizim İran'la bağımız var, bize diyorsunuz ki 'siz bu yaptırıma katılmayacak mısınız?' ve bizden başka BM Güvenlik Konseyi üyeleri içinde İran'a bizim kadar kara sınırı olan başka bir ülke yok. Şu anda 10 milyar dolara ulaşmış bir dış ticaret hacmimiz var sizler dolaylı yollardan yaptığınız bu işi ben komşumla neden yapmayayım?''
''Yaptırım kararı çıkarsa Türkiye'nin tek yanlı olarak uymayacağı sonucunu çıkarabilir miyiz?'' sorusu üzerine, Başbakan Erdoğan, ''Biz değerlendirmeye mecburuz, ben şunu da söyledim 'sizin yaptırım derken kastınız ne? Bunları görmemiz lazım.' Benim bugün Rusya'dan sonra ikinci derecede doğalgaz tedarik ülkem İran. Ne olacak benim halim? Evlerimiz bununla ısınıyor'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, ''Yaptırımların ne olacağı konusunda işaretler var mı'' sorusunu ise, ''Hala yok, onlar çalışıyor'' şeklinde yanıtladı.
-ERMENİSTAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ-
''Sayın Başbakan sorunlu olduğunuz tek komşu İran, Irak değil, Ermenistan da var. Karabağ konusunda değişiklikler olduğuna dair sinyaller var. 'Etraftaki 7 reyonun şu kadarından çekilecekti halbuki bunun sayısı azaltıldı' iddialar var. Karabağ hala Türkiye'nin olmazsa olmaz ön şartı mıdır? Bir yol haritasından bahsediliyor. Bu yol haritasından kasıt nedir?'' sorusu üzerine, ''Bu, bizim ön şartımız değil, bu Azerbaycan'ın ön şartı. Bu bizi direkt ilgilendiren bir konu değil. Endirekt biz bu işin içerisindeyiz'' diye konuştu.
''Biz 93'te kapıyı niye kapadık'' diye soran Erdoğan, ''(Azerbaycan toprakları işgal altına girdi) diye kapadık. Şu anda Sayın Aliyev, 'reyonlardan çekilmeleri halinde ben kapıyı açarım' diyor'' dedi. ''Kaç reyon?'' sorusuna da Erdoğan, ''O tabii 5 artı 2. Bu ''2'' dediği Laçin ve Kelbecer, bunu söylüyor. 'Bunların yapılması halinde ben kapıyı açarım' diyor'' yanıtını verdi.
''Var mı bir ilerleme umut vaadeden'' sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ermenistan tarafı bu işlere sıcak yaklaşmıyor. Şu anda bunu aralarında müzakere ettikleri gibi aynı zamanda tabi Minsk Üçlüsü de bunların üzerinde çalışmalarını yapıyor ve bu sürecin üzerine üzerine bu Minsk Üçlüsü'nün gitmesi lazım. Eğer bu işi hafife alırlarsa burada bir neticeye varmak mümkün değil. Biz ABD'de 1,5 saat oturduk, konuştuk. Diyor ki, 'Dağlık Karabağ ile kapıları Ermenistan-Türkiye kapılarını birbirine karıştırmayalım. Dedik ki, 'bakın, size gönderdiğimiz mektupta bir şey yazdım; 'uluslararası