Türkiye ekonomisi yerel seçimlere kilitlenmiş durumda. Seçim öncesinde dolar 5.50 seviyesini yeniden aşındırdı ve 5.84'ü gördü. Kur inişli-çıkışlı bir seyir alıyor.
Ekonomistler seçim sonrası için karamsar bir tablo çiziyor. Karar yazarı İbrahim Kahveci yazısında seçim sonrası ekonominin nasıl olacağına yanıt arıyor. Karar yazarı yazısında referandum ve seçimler öncesi ve sonrası tabloyu aktarıyor. "24 Haziran seçimlerinden önce yine dolar ve faiz yükseliyordu. O günlerde Merkez’e “sakın faiz yükseltme” telkini vardı. Şimdide bankalara benzer telkin yapılıyor..." diyor.
Yazarın aktardığı bilgilere göre referandum öncesi dolar 3.70, faiz ise 11.46 seviyelerindeydi. 24 Haziran seçimlerinde de dolar, 4,68, faiz ise 19,18 idi. Seçimden sonra ise dolar 7,20 liraya, faiz ise yüzde 28,0’e kadar yükseldi.
Kahveci, Anadolu Ajansı'nın iş dünyası temsilcileri ile yaptığı söyleşide "seçimden sonra yapılacak reformlar ile her şey düzelecek..." ifadelerine yer verildiğini belirtiyor ve "aklıma Sn Berat Albayrak’ın şu açıklaması geliyor: “Yapısal reformlar yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar." Gerçekten ne reformu yapılacak ve ekonomi düzelecek? Hiç bu yönde bir yapısal değişiklik işareti görüyor musunuz? Bugüne kadar kim neden ellerini tuttu da reformlar yapılamadı? Son 3-4 yıldır herkesin ağzında “yapısal reform” cümlesi. Ama nedense hep seçimler bekleniyor. Yıllardır öne sürdüğüm bir tez var: Ankara çok vergi topluyor ve çok şişmanladı. Ankara zayıflamazsa Millet zayıflar.. Ankara çok vergi topluyor da bu vergileri verimli mi kullanıyor? Hayır..." diyor ve şöyle devam ediyor:
"Ankara parayı savurgan harcıyor. Verimli alanlardan vergi topluyor ve verimsiz alanlara harcıyor. Bu nedenle ülkede toplam verimlilik çok hızlı düşüyor. Önerim şuydu: Bütçede “yatırım dışı fazla” sistemine geçmemiz gerekiyor. Yani Ankara topladığı paraları verimli yatırımlara sonuna kadar harcayabilir. Ama verimsiz ve savurgan harcamalara asla izin verilmemelidir. Bütçe buna göre tasnif edilerek elden geçirilebilir. Ankara’nın şişmanlığını neden çok önemsiyorum?
Geçmiş 16 yılda ülkemize yabancılardan çok yoğun sermaye geldi. Bir bakıma ekonomimizi onların sayesinde canlı tuttuk. Ama o parayı ne gelir artırıcı yatırımlarda kullandık, ne de zor günler için biriktirdik.
Şimdi yabancıdan para gelmiyor. O günler bitti.
Özel sektör ise yüksek dış borçtan dolayı kur baskısı altında. Düşünsenize reel sektörün döviz açık pozisyonu 2002’de sadece -6,7 milyar dolardı. Şimdilerde açık pozisyonu 200 milyar doların üzerinde. Dolardaki her artış özel sektöre milyarlarca lira maliyet yazıyor.
Özel sektör ayrıca yüksek kredi-faiz baskısı altında. Yine 2002’lerde GSYH’nın yüzde 12’si kadar olan özel kesim kredi kullanım oranı şimdi GSYH’nın yüzde 70’inden daha fazla. Artık her 1,00 puanlık faiz çok büyük maliyet demek.
Ayrıca özel sektör için iç talebin nerede ise bittiği bir dönem. Reel tüketim yüzde 9,0 civarında geriliyor.
Böyle bir ortamda özel sektör Ankara’nın şişmanlığını nasıl besleyecek?
Bu imkansız.
Çok net söylüyorum... Bu imkansızdır."
Karar yazarına göre "bu düzen bütün özel sektörü batma noktasına taşıyabilir. Ankara yeni yemeklere ihtiyaç duydukça özel sektör firmalarının bilançolarına bakmaya başladı. Kısaca yeniden söyleyelim: Ankara zayıflamaz ise hepimiz zayıflarız. Bazılarımız da açlığa dayanamayıp bitebilirler."