Atatürk Cumhuriyeti’nin tüm müesseseleri çökmüş, instagram’da Atatürk fotoğrafı paylaşıp “izindeyiz” demekle düzelmiyor bu işler. Bağdat Caddesi’nde yürümekle de.
BU YAZININ EN TEPESİNE KALPAKLI MUSTAFA KEMAL FOTOĞRAFI KOYAR MISINIZ LÜTFEN!
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlandı, geçen pazar.
İki sene önce bir bayram arefesinde, 28 Ekim 2015’te medyamıza çöküldü, İstanbul’da.
Binlerce polis binamızın etrafını çevirdi.
Binlerce seyircimiz, okurumuz kapımızın önünde toplandı.
48 saat süren bir operasyonun son sahnesiydi, baskın.
48 saat boyunca ülke, iki kanaldan birden yaptığımız kesintisiz canlı yayını seyretti.
Sadece seyretti.
Tarlabaşı’nda bir binanın çatısı tutuşsa dakikalar içinde 3G’li kameralarını gönderip canlı yayına geçen haber kanalları, saat başlarında 30 saniye ile geçiştirdi.
O gün bugündür medya ve tüm kurumlarıyla ülkem için yastayım.
Ne dini, ne de milli bayram kutluyorum.
Mânâsız geliyor çünkü.
Atatürk Cumhuriyeti’nin tüm müesseseleri çökmüş, instagram’da Atatürk fotoğrafı paylaşıp “izindeyiz” demekle düzelmiyor bu işler. Bağdat Caddesi’nde yürümekle de.
Basın susturulurken medya binalarına… Hukuk iğfal edilirken adliye önüne gidilecekti.
Seçime şaibe karıştırılırken… Yüksek Seçim Kurulu önünde toplanılacaktı.
Geçti gitti.
***
Bugün ülkesinde özgürce yaşama imkânını yitirenler neden Batı’ya yelken açıyor?
Bence üç şey etkili:
-Demokrasi var.
-Farklılıklara saygı esas.
-Güçler ayrılığı tesis edilmiş.
***
Yüzde yüz böyle değil elbette.
Bakın İspanya’ya… Katalanlar bağımsızlık isteyince ellerinden özerklikleri alındı, liderleri tutuklanma riskiyle karşı karşıya.
Her ülkenin defoları var.
Lakin…
Ortadoğu ile…
Ve artık bir Ortadoğu ülkesi olan Türkiye ile mukayese bile kabul etmeyecek bir seviye tuttukları kesin.
***
Bayramlarımızın adı çok güzel:
-Milli Egemenlik
-Zafer
-Cumhuriyet
Parlamento açılmış, zafer kazanılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş.
Üç temel milli günümüz var bizim: 23 Nisan, 30 Ağustos ve 29 Ekim.
19 Mayıs ise Kurtuluş Savaşı’nı başlatan simgesel bir adım olduğu için kutlanıyor.
***
Ülkenin tüm ayarlarının bozulduğunu söylemeyen bir Allah’ın kulu yok.
Peki fabrika ayarlarına geri dönülebilir mi?
Mehmet Altan yıllar önce “İkinci Cumhuriyet” istemişti de, ortalık karışmıştı.
Şu an o dönem dahi mumla aranıyor.
Çevirip şöyle soralım:
Şu gün yaşananlar, Birinci Cumhuriyet’in bir sonucu değil mi?
Atatürk’ü hayırla yad etmek başka şeydir… Tek adam, ikinci adam ve sonraki devlet uygulamalarını kritik etmek başka.
Tek başına “başörtüsü zulmü” bile önceki devlete kusur olarak yeter.
Dindarlar, Kürtler, Aleviler…
Çıban başı olarak görülüp… Kamplara kapatılıp, köyleri kentleri basılıp, yakılıp yıkılıp… Sindirilmeye çalışılmadı mı?
Dün devlet faşizmi ile okullardan atılan, kamuda çalıştırılmayan başörtülülerin bir bölümü… O gün yüklendikleri kinle, kendilerinden olmayan boğazlanırken aynı acımasızlık içinde değil mi?
***
Bugünler geçer.
Tahribatın faturası, tek başına Erdoğan ve AKP’ye kesilemeyecek kadar büyük olacak.
Eskiden “derin devlet” derdik.
Ortaya çıktı ki…
Derin merin değilmiş, karanlık dönemlerin kodları bizatihi devletin kodlarıymış.
***
Bayramların yeri ayrıdır, kutlanır.
Önceki dönemler de artısı eksisi ile hatırlanır, dersler çıkarılır.
Yeni bir kurtarıcıya gerek yok.
Bugün ülkeye yapılacak en büyük iyilik ve bırakılacak miras:
Demokrasi, farklılıklara saygı ve güçler ayrılığını tesis etmek olacak.
Bedel ödemeden de olmuyor bu.
“Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”
Güzel laftır.
Nazım Hikmet’e böyle çok atıfta bulunulur.
Lakin icraat sıfırdır.
Keşke facebook’a bir fotoğraf koyup, altına slogan yazmakla bitseydi işler.
Yetiyorsa bu, editörden ricam… Şöyle bu yazının en tepesine kalpaklı bir Mustafa Kemal resmi koysa da…
Sıramı savsam.
Tarık Toros tr724