Çankaya'da büyük buluşma

Dün Çankaya Köşkü'nde çok önemli bir program gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, çok sayıda davetli huzurunda Kültür Sanat Ödülleri'ni sahiplerine verdi. Sanat dünyasının önemli simaları oradaydı. Medya dünyasının tanınmış kalemleri de bu toplantıdaydı. Bu sene Cumhurbaşkanlığı tarafından layık görülen üç ödül sahibi üzerinde de düşünmek gerekiyor. Yaptığı her filmle önemli ödüller kazanan Nuri Bilge Ceylan, hat sanatına büyük emek vermiş Uğur Derman ve yaptığı çalışmalarla büyük sergilere imza atan Sakıp Sabancı Müzesi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tören öncesi önemli bir konuşma yaptı. Ödül sahiplerine iltifatta bulundu. Ceylan'ın gençliğine vurgu yaptı ve genç sinema kuşağına onu örnek gösterdi. Sakıp Sabancı Müzesi'nin yaptığı başarılı çalışmalara atıfta bulunarak Sabancı Grubu'nun sanata verdiği desteğin altını çizdi. Klasik sanatlarımıza büyük emek vermiş Uğur Derman'ın böyle bir törende böyle bir ödüle layık görülmesinin bile kendi başına büyük anlamı vardı. Nitekim Uğur Bey kürsüye çıktığında nazik ve narin ifadelerle önce Gül'e teşekkür etti. Sonra da meselenin bamteline dokundu. Bir dönem hat sanatının nasıl kimsesiz kaldığını, ebru sanatının nasıl unutulmaya terk edildiğini, tezhip sanatının nasıl çıraksız, üstatların nasıl mahzun kaldığını nazik ve nazenin bir üslupla nakletti. Bunun sebebi olarak da Cumhuriyet döneminde eski olan her şeyin bırakılıp yüzümüzün tamamen Batı'ya döndürüldüğünü söyledi. Bu serzeniş, çözüm önermeyen birtakım lafların ardı ardına dizilişinden ibaret değildi. Cumhuriyet kazanımlarına da sahip çıkan Derman, kültür damarlarımızdan kopmamamız gerektiğini, kültürün bir bütün olduğunu ifade ediyordu. Daha önemlisi; Derman ilk defa Cumhurbaşkanlığı seviyesinde klasik sanatlarımızın takdir edildiğini ve bu iltifattan dolayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e müteşekkir olduğunu söylüyordu. İşte bu nirengi noktası, Türkiye'nin yeni ufkunu işaretliyor. O da şudur: Uzun yıllardır Türkiye, Doğu ile Batı arasında büyük bir buhran yaşadı, yaşıyor. Oysa bu ülkenin çıkış yolu ne Doğu'yu inkârdan geçiyor ne de Batı'yı. Bir senteze ulaşması gerekiyor Türkiye'nin. Bir yandan kendisi olarak kalacak, diğer yandan da dünya ile (özellikle de modern dünya diye tabir edilen muasır medeniyetle) yakın ve karşılıklı temasını sürdürecek. Dün Çankaya Köşkü, Türkiye'nin kültürel sentezini yeterince resmediyordu. Sinema gibi görsel sanatların en parıltılı, en değişken ve yenilenen sanatında önemli bir sima seçilmiş ve ödüllendirilmişti. Sakıp Sabancı Müzesi, Batı resim sanatının ve sanat tarihinin en önemli eserlerini Türkiye'de sergiliyor, aynı zamanda Osmanlı sanatına ışık tutuyor. Bu arada, Batı'nın bir dönemde Osmanlı'dan nasıl etkilendiğini de anlatıyor. Üstelik merhum Sakıp Sabancı'nın hat sanatına dair paha biçilmez hat koleksiyonu da orada sergileniyor. O da -bir manada- kültür atlasımızın vazgeçilmez bir mirasını resmediyor. Dolayısıyla Sabancı Müzesi, bu çoğulcu görüntüsüyle ödüllerin en güzelin takdirlerin en değerlisini hak ediyor. Belli ki jüri üyeleri titiz çalışmış. Ödüle layık görülenler bu ödülü gerçekten hak ediyordu. Jüri güzide isimlerden oluşuyordu: Mustafa İsen, Ahmet Sever, İskender Pala, Doğan Hızlan, Emin Kuz, Hüseyin Diriöz ve Zeynep Damla Gürel. Konu sadece jüri üyelerinin tercihiyle sınırlı değil. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bizatihi o makamda olması, gelenekle modernliğin aynı karede görülmesi için yeterli bir sebep. AB yolunda kat edilen bunca mesafede, Cumhurbaşkanı'nın ayak izlerini görmemek haksızlık olur. Milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık gibi görevlerde bulunan Gül, Türkiye'nin dünyayla kucaklaşması konusunda çok emek sarf etti. Ve tüm bunları yaparken, bu ülkenin kültürel değerlerinden hiç kopmadı. Asıl önemli olan da budur. Bu milleti dünya ile buluşturacak da budur. Dünkü ödül töreni, kültür sanat adına çok şey ifade ediyordu. Çünkü sosyal bir gerçeğe dayandığı gibi Türkiye'nin kendine mahsus sentezini de yansıtıyordu. O özgün terkibi doğru okumak, bu ülkeyi doğru anlamaktır.
31 Aralık 2009 07:57
DİĞER HABERLER