Danıştayın kuruluşunun 141. yıl dönümü ve ''Danıştay ve İdari Yargı Günü'' dolayısıyla Danıştay Genel Kurulu'nda tören düzenlendi.
Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''Cumhuriyetimizin özü ve ulusal yaşamımızın temeli olan laiklik ilkesi ve laik eğitim kurallarını dolaylı dahi olsa erozyona uğratacak hiç bir düzenlemenin iç hukukumuzda yeri bulunmadığı gibi uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bağlamında da koruma ve himaye görmesi söz konusu değildir'' dedi.
Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, YSK Başkanı Muammer Aydın ile yüksek yargı üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.
Danıştay Başkanı Birden ve Genel Sekreter Taci Bayhan, konukları protokol kapısı girişinde karşıladı.
Törende konuşan Birden, 17 Mayıs 2006'da yaşanan menfur saldırıda hayatını kaybeden Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin ve ebediyete intikal eden diğer Danıştay mensuplarına Allah'tan rahmet diledi.
Danıştayın kuruluş yıl dönümünde, Danıştay Başkanı olarak yapacağı ilk konuşmanın kendisine ayrı bir heyecan ve mutluluk yaşattığını bildiren Birden, tüm annelerin ''Anneler Günü''nü de kutladı.
Birden, 36 sayfalık konuşma metnini; ''Anayasa Değişikliği'', ''Cumhurbaşkanı'nın Yargıya İlişkin Görev ve Yetkileri'', ''Danıştaya Üye Seçimi'', ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Oluşumu'', ''Kurulun Yeniden Yapılanması ve Görev ve Yetkileri'', ''Kurul Kararlarının Yargı Denetimine Açılması'', ''Yargı Denetimi Dışı Bırakılan Konular'', ''Yüce Divan'', ''Anayasa Şikayeti Bireysel Başvuru Hakkı'', ''Hakim ve Savcıların Örgütlenme Hakkı'', ''Yargının Meşruiyeti'', ''Yargı Bağımsızlığı ve Yargının Siyasallaşması'', ''Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunmasında Yargının Rolü'', ''Danıştayın İşyükü ve İstinas Sistemi'' ve ''Hizmet Binası'' başlıklarına ayırdı.
Birden, Anayasaların içeriği gibi hazırlanış yöntemlerinin de önemli olduğunu belirterek, Anayasal metinlerin oluşum sürecini, toplumun tüm kesimlerinin iradelerinin yansıtılması, değişiklik çalışmalarının her evresinin kamuoyuna açık olması ve herkesin bundan yararlanmasına olanak tanıyacak şekilde yürütülmesinin demokrat, çağdaş ve çoğulcu bir Anayasa için ön koşul olduğunu vurguladı.
Anayasaların kalıcılığının istikrarı, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını, beklentilerini dengeli bir şekilde karşılamasına bağlı olduğunu ifade eden Birden, bu temel ilkeyi karşılamayan, ülke ve dünya koşullarında yaşanan gelişime ayak uyduramayan Anayasaların er ya da geç değişikliğe uğramasının kaçınılmaz olduğunu söyledi.
-ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ-
Anayasayı değiştirme yetkisinin keyfi ve sınırsız bir yetki olmadığını vurgulayan Birden, şöyle konuştu:
''Yasama organı, kendisine hukukilik veren temel çerçevenin dışına taşmamalıdır. Bir Anayasa değişikliğinin hukuki çerçeve içerisinde cereyan etmesi, Anayasa'da öngörülen usul ve şekil şartlarını taşımasının yanında Anayasa'nın ruhuna ve hukukun evrensel ilkelerine uygun olması ile mümkündür.
Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri ile bu maddelerin göndermede bulunduğu başlangıçta belirtilen temel ilkelere riayet etmek, devletimizin kuruluş felsefesine aykırı olmamak kaydıyla Anayasa'da değişiklik yapılması mümkündür.
Cumhuriyetimizin özü ve ulusal yaşamımızın temeli olan laiklik ilkesi ve laik eğitim kurallarını dolaylı dahi olsa erozyona uğratacak hiç bir düzenlemenin iç hukukumuzda yeri bulunmadığı gibi uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bağlamında da koruma ve himaye görmesi söz konusu değildir.''
-''LAİKLİK ÖZENLE KORUNMASI GEREKEN TEMEL KAZANIM''-
Başkan Birden, bu konunun Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği iptal eden kararında nihai olarak belirlendiğine işaret etti.
Birden, ''İnsan hak ve özgürlüklerinin temelini oluşturan, devletin farklı inanç ve felsefelerine eşit mesafede durmasını sağlayan, egemenliğin kaynağını millet iradesine bağlayan laiklik ilkesi Anayasa değişikliği çalışmalarında özenle korunması gereken temel kazanımlarımızın başında gelmektedir'' dedi.
Yargı bağımsızlığını tam anlamıyla güvence altına almamış, iktidarların keyfi güç kullanımını dengeleyen mekanizmalara yer vermemiş, hukukun evrensel ilkelerini referans almamış bir anayasanın, çağdaş ve demokratik bir anayasa olarak nitelendirilemeyeceğini dile getiren Birden, bu tespit ve değerlendirmeleri bağlamında son yapılan anayasa değişikliklerinin toplumsal uzlaşı ilkesini karşıladığını, aceleye getirilmeden kamuoyunun yeterli bilgi ve değerlendirmelerine sunulduğunu, hukuki ve teknik hiç bir eksikliğinin bulunmadığını söylemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Birden, ''Halk oylaması süreci devam ederken metin değişikliği yapma yoluna gidilmesi, değişikliklerin bir kısmının Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması, Anayasa değişikliğinin görevdeki cumhurbaşkanı ve meclisin görev süresi bakımından etkisi ile yeniden cumhurbaşkanı seçilebilme imkanı ve sayısına ilişkin hususların hukuki tartışmalara açık bulunması, gündemdeki anayasa değişikliği çalışımları konusundaki eleştiri ve kaygıların ne derece haklı olduğunun en bariz göstergeleridir'' diye konuştu.
Anayasa değişikliğinin gündemde olduğu yönündeki açıklamalar karşısında daha önce dile getirdiklerini önerilerini ilgililerin bilgi ve değerlendirmelerine bir kez daha sunmayı Anayasal bir kurum olmanın görev ve sorumluluğu içinde gördüklerini bildiren Birden, ''Anayasal ve yasal değişiklik çalışmaları hakkında getirilen öneriler ve bu konuda yapılan açıklamalar, yasama organının faaliyet alanına bir müdahale olarak algılanmamalıdır. Açıklama, görüş ve önerilerimizin temelinde hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının aksayan ve eksik kalan kısımlarının düzeltilmesi amacından başka bir şey bulunmamaktadır'' dedi.
-CUMHURBAŞKANININ YARGI İLE İLGİLİ YETKİSİ-
Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın 1982 Anayasası gereğince yüksek mahkemelerin oluşumuna doğrudan veya dolaylı olarak katıldığını ve bu konuda kapsamlı yetkilerle donatıldığını anımsattı.
Anayasa'nın 104. maddesinde cumhurbaşkanının yargı ile ilgili görev ve yetkilerinin sayıldığına işaret eden Birden, ''Bu durum Cumhurbaşkanı'na Anayasa'nın kendisine verdiği takdir yetkisi çerçevesinde yüksek yargı organ ve kurullarını ve bu kapsamda yargıyı biçimlendirme imkanı vermektedir'' dedi.
Türkiye'de Cumhurbaşkanının konumu, yetkileri ve seçiminin her zaman tartışma konusu olduğunu belirten Birden, ''Cumhurbaşkanının klasik parlamenter hükümet sisteminde olmaması gereken yetkilere sahip olduğu, güçlü ve etkili bir konumda bulunduğu, yetkilerinin yeniden gözden geçirilerek parlamenter hükümet sistemi ile uyumlu olacak şekilde azaltılması gerektiği, Cumhurbaşkanlarımız da dahil olmak üzere kamuoyunda sıklıkla gündeme getirilmiştir'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanının, yapılan Anayasa değişikliği ile halk tarafından seçilmesi esasının benimsendiğini ifade eden Birden, şöyle devam etti:
''Yapılan değişiklik ile Cumhurbaşkanlığı makamına, siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi yolu açılmış; Cumhurbaşkanının, parlamentoda, toplanma ve görüşme yeter sayısına ilişkin aranılan oran nedeniyle uzlaşı ile seçilmesi mecburiyeti sona erdirilmiştir. Tüm bu değişikliklerin sonucu olarak da Cumhurbaşkanının tarafsız ve siyasi partiler üstü konumda bulunmasına ilişkin gereklilik daha da esnetilmiş bulunmaktadır.
Yargı bağımsızlığının tam anlamıyla sağlanabilmesi için, yüksek mahkemelerin ve yargı kurullarının oluşumuna yönelik ilerleyen bölümlerde getireceğim öneriler de dikkate alınarak, Cumhurbaşkanının yargı erkine ilişkin görev ve yetkileri sınırlandırılmalı ve bu bağlamda Anayasanın 104'üncü maddesi yeniden düzenlenmelidir.''
Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, oluşumu nedeniyle, Danıştaya ve Yargıtaya üye seçme görev ve yetkisinin, yüksek yargı yerlerinin kendilerine bırakılması, bu konudaki eleştiri ve tartışmaları sona erdirecektir'' dedi.
Birden, Danıştayın kuruluşunun 141. yıl dönümünde yaptığı konuşmanın ''Danıştaya Üye Seçimi'' başlıklı bölümünde, yüksek mahkemelerin ülke için arz ettikleri önem ve yargı erki içinde taşıdıkları değerin, her türlü tartışmanın dışında olduğunu vurgulayarak, yargının nihai amacı olan hukukun üstünlüğünün sağlanması ve adaletin gerçekleşmesinin, yüksek mahkemelerin gücü ve mensuplarının bağımsızlığı ile doğru orantılı olduğunu söyledi.
İdari yargıda temyiz mahkemesi görevini de yürüten Danıştaya üye seçme işinin, seçimi yapan organ yönünden değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu ifade eden Birden, Anayasa'nın 155. maddesinde, Danıştaya üye seçiminin nasıl yapılacağının belirlendiğini hatırlattı.
Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, oluşumu nedeniyle, Danıştaya ve Yargıtaya üye seçme görev ve yetkisinin, yüksek yargı yerlerinin kendilerine bırakılması, bu konudaki eleştiri ve tartışmaları sona erdirecektir. Kendi Başkanını, Başsavcısını, başkanvekillerini ve daire başkanlarını seçen Danıştay Genel Kurulu, kendi bünyesinde görev yapacak üyeyi de seçebilmelidir'' diye konuştu.
-HSYK OLUŞUMU-
Birden, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasları çerçevesinde görev yapan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) oluşumunun, siyasi etkilerden uzak ve erkler ayrılığı ilkesine uygun olması gerektiğine işaret etti.
Birden, şunları kaydetti:
''Ancak, bugünkü yapısı itibarıyla, yürütme organının temsilcisi olan Adalet Bakanına ve Bakanlık Müsteşarına Kurulda yer verilmesi ve Kurulun Bakanın başkanlığında toplanıyor olması, yargı bağımsızlığına uygun düşmediği gibi erkler ayrılığı ilkesi ile de bağdaşır nitelikte değildir.
Mevcut oluşumun dahi uygun görülmeyip, Bakan ve Müsteşarın Kurulda yer almaması gerektiği yolundaki genel eleştiriye karşılık, Strateji Taslağında, yasama ve yürütme organlarının Kurula üye seçiminde yetkili kılınmak istenmesi, yargı bağımsızlığını ciddi olarak zedeleyeceği gibi Kurulu, bu organlara karşı bağımlı hale getirecektir.
Yüksek Kurulun, daha bağımsız, daha etkin ve siyasi etkilerden uzak bir yapıya kavuşturulması için oluşumunda, Adalet Bakanı ve Bakanlık müsteşarına yer verilmemeli; Kurulun, Danıştay ve Yargıtay Genel Kurullarınca doğrudan seçilmiş eşit sayıda yüksek yargıçtan oluşması sağlanmalıdır.''
Anayasada, hakim ve savcıların idari bakımdan Adalet Bakanlığına bağlı olduğunun belirtildiğini, hakim ve savcıları denetleme görev ve yetkisinin ise Adalet Bakanlığı emrinde çalışan müfettişlere verildiğini anımsatan Birden, bu kurallar gereği hakim ve savcıların özlük ve disiplin işlerinin Bakanlık tarafından yürütüldüğünü; yine Adalet Bakanlığına bağlı adalet müfettişlerince hakimler ve savcılar hakkında düzenlenen hal kağıtları, inceleme ve soruşturma raporları, meslekte ilerleme, yükselme, tayin ve disiplin işlemlerinde birinci derecede etkili olduğunu ifade etti.
Birden, ''Yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engellerden birisi olan bu düzenlemeye son verilmeli'' görüşünü dile getirerek, şöyle devam etti:
''Teftiş Kurulu ve Yüksek Kurulun sekretaryası görevini yerine getiren Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü ile Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri yeniden düzenlenmek suretiyle siyasi iradeye bağlı birimler olmaktan çıkarılmalıdır. Bu birimler, doğrudan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmalı, soruşturma yetkisi de Kurula devredilmelidir. Bu bağlamda, adalet müfettişlerinin seçimi, yasal düzenleme ile nesnel ölçütlere dayandırılmalı ve bu konudaki yetki de Yüksek Kurula bırakılmalıdır.
Kurulun, Adalet Bakanlığının, dolayısıyla siyasi iradenin etkisinden kurtulmasında mali bağımsızlık da büyük bir öneme sahiptir. Çalışması için gerekli mali ve fiziki imkanları Bakanlığa bağlı olan bir Kurulun, gerçek anlamda bağımsızlığından söz etmek olası değildir. Yüksek Kurulun yeniden yapılandırılması, görev ve yetkileri konusundaki değişiklik önerilerine paralel olarak, Bakanlık bütçesinden ayrı bir bütçeye sahip olmasını, kendisine ait bina ve fiziki imkanlara kavuşmasını sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.
Yargı bağımsızlığı, hakim ve savcı teminatının yalnızca bu statünün kazanılmasından sonraki süreç ile sınırlı olmadığı, hakim ve savcı adaylığına kabul yöntemlerinin de bu sürecin bir parçası olduğu göz ardı edilmemelidir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ve oluşumuna ilişkin getirilen önerilerle birlikte, hakim ve savcı adayı mülakatının da Yüksek Kurul tarafından yerine getirilmesi, daha sağlıklı bir yöntem olacaktır.''
-KURUL KARARLARININ YARGI DENETİMİNE AÇILMASI-
İdari yetki kullanan her makam gibi HSYK kararlarının da yargı denetimine açık olması gerektiğini kaydeden Birden, bir idari işlem olduğu tartışmasız olan Kurul kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olmasının, çağdaş hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayan bir sınırlama olduğunu vurguladı.
Özlük işleri ile ilgili idari işlem ve eylemlere karşı tüm kamu görevlilerine tanınan dava açma hakkının, hakim ve savcılara tanınmamış olmasının da kanun önünde eşitlik ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırılık oluşturduğuna işaret eden Birden, ''Kurul kararlarına karşı yargısal denetim dışında, kendi bünyesi içinde etkili itiraz müessesesi gibi yöntemler bir çözüm yolu olarak görülmemelidir. Dava hakkının kullanımını güvence altına alacak esaslar yasa ile düzenlenmeli, Kurul kararlarına karşı açılacak davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülmelidir'' görüşünü dile getirdi.
-YARGI DENETİMİ DIŞI BIRAKILAN KONULAR-
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutan temel Anayasa kuralına karşılık yine Anayasa'da HSYK kararları ile Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ve Yüksek Askeri Şura kararları yargı denetimi dışında tutulduğunu hatırlatan Birden, uyarma ve kınama cezalarının ise yargı denetimi dışında bırakılabileceğinin öngörüldüğünü söyledi.
Birden, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Devletin üstün otoritesinin hukuka bağlılığının sağlanması, tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması ile mümkündür. Bireylerin hukuksal durumlarını etkileyecek işlemlere karşı yargı yolunun işletilememesi, hak arama hürriyetinin önüne konulmuş önemli bir engeldir.
Anayasa kuralları ile yargı denetimine getirilen ve hukuk devleti ilkesini önemli ölçüde zedeleyen bu sınırlamalar sona erdirilmelidir.''
-YÜCE DİVAN-
Başkan Birden, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerini, HSYK ile Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılama görevinin, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine ait olduğunu anımsatarak, şunları söyledi:
''Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesince yerine getirilmesinin; ceza yargılamasının uzmanlığı gerektiren bir yargı alanı olmasına rağmen, Mahkemenin oluşumunda hakim ve savcı mesleğinden gelmeyen üyelere yer verilmiş olması; çağdaş hukuk sisteminde genel kabul gören ve adil yargılama ilkesinin temellerinden birini oluşturan iki dereceli incelemenin, başka bir anlatımla temyiz incelemesinin bulunmaması yönlerinden sürekli olarak eleştiri konusu yapılmıştır.
Yüce Divan görevi, ceza hukuku kavram ve ilkelerini bilen ve uygulayan Yargıtay ceza daireleri başkan ve üyeleri ile idare hukuku kavramı olan görev suçu ve ilkelerini bilen ve uygulayan Danıştay meslek mensuplarının katılımıyla oluşturulacak bir kurula verilmeli ve iki dereceli inceleme öngörülmelidir.''
-ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HAKKI-
Anayasa Mahkemesine, Anayasa'da sayılan diğer görevlerinin yanında, bireysel başvuruları inceleme görevinin de verilmek istendiğini ifade eden Birden, ''Temel hak ve özgürlüklerin korunmasında, yegane başvurulacak yol, anayasa şikayeti olmadığı gibi; bu konuda tek yetkili yargı yeri de Anayasa Mahkemesi değildir'' dedi.
Bu hak ve özgürlükleri koruma mekanizmalarının, devletlerin; yapılarına, uyguladıkları yargı sistemlerine ve hukuk kültürlerine göre değişkenlik gösterdiğini anlatan Birden, ''Temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda hukuk sistemimizde ciddi bir boşluk varmış gibi gösterilmesi, üstelik bunun da kapsamı, içeriği ve gerekliliği ortaya konulmamış anayasa şikayeti yöntemi ile karşılanması önerisini doğru bulmuyoruz'' diye konuştu.
Türkiye'nin imza koyduğu sözleşmeler gereği tüm hak ve özgürlüklere bağlı kalacağını kabul ettiğini ve bunların iç hukukta hayata geçirilmesi konusunda gerekli tedbirleri alma mecburiyetine girdiğini söyleyen Birden, idari yargının, Anayasa ve yasalar ile kendisine verilen görev, yetki ve sorumluluk sahası içerisinde, hak ve menfaat ihlaline dayanan uyuşmazlıkları çözerken, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğinin hukuki değerlendirmesini, ulusal ve uluslararası hukuka uygunluk yönünden yaptığını anlattı.
-''ANAYASA ŞİKAYETİ YOLU''-
Anayasa ve uluslararası hukukun koruduğu temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediği konusundaki en sağlıklı incelemenin, uyuşmazlığın çözümünde uzman olan mahkemece yapılacağı konusunda da kuşku duymamak gerektiğini vurgulayan Birden, ''İlgili temyiz mercinin incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşmiş yargı kararının, hangi amaç ve yöntem adı altında olursa olsun başka bir yüksek mahkeme tarafından yeniden incelenmesi sonucunu doğuracak olan anayasa şikayeti yolu, yargı ayrılığı ve yüksek mahkemelerin denkliği ilkesini zedeler'' görüşünü dile getirdi.
Birden, şöyle devam etti:
''Anayasa Mahkemesinin, mevcut teşkilat ve kadro sayısı itibarıyla anayasa şikayeti yolunun getireceği dava yükünün altından kalkması olası görülmediğinden, kadrosunun genişletilmesi ihtiyacına bağlı olarak mahkemeye üye seçimini yapacak organ ve makam konusunu gündeme getirecek, bu da zaten var olan yüksek mahkemenin kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun yapılanması sorununu daha da büyütecektir.
Anayasa şikayeti konusu daha çok, Anayasa Mahkemesi çatısı altında ve bu yola mevzuatında yer veren ülkelerin uygulayıcıları ile bu başvuru yolunun gerekliliğine inanan akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen sempozyumlarda irdelenmiş, farklı görüşlerin yer aldığı geniş platformlarda tartışılmamıştır. Yargı düzenimizde, gerek kurumsal, gerekse yargılama usulü bakımından çok önemli etki ve sonuçlar doğuracak olan Anayasa şikayeti yoluna, başta Danıştay ve Yargıtay olmak üzere diğer yüksek mahkemelerin görüş ve önerileri dikkate alınmadan Anayasa değişikliği paketinde yer verilmesini isabetli bulmuyoruz.''
-HAKİM VE SAVCILARIN ÖRGÜTLENME HAKKI-
Danıştay Başkanı Birden, yargı mensuplarının örgütlenme hakkının, uluslararası metinlerde de üzerinde önemle durulan konulardan biri olduğunu ifade etti.
Yargı Reformu Stratejisi Taslağında, örgütlenme hakkı çerçevesinde Hakimler ve Savcılar Birliğinin kurulmasının amaçlandığını ve bu hakkın halen TBMM'de bulunan, ''Türkiye Hakimler ve Savcılar Birliği Kanun Tasarısı'' ile yaşama geçirilmesinin öngörüldüğünü hatırlattı.
Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''Aynı anayasadan aldıkları yetki ile Türk milleti adına egemenlik yetkisini kullanan; yasama, yürütme ve yargı organlarının meşruiyetleri bakımından birbirlerine üstünlüğü bulunmadığı gibi; millet adına yetki kullanımında, seçilmişler ve atanmışlar şeklindeki bir ayrımın da yeri yoktur'' dedi.
Birden, Danıştayın kuruluşunun 141. yıl dönümünde yaptığı konuşmada, son zamanlarda yargının meşruiyeti kavramının belirli bazı çevrelerce sık sık gündeme getirildiğini ve Türk yargısının meşruiyet sorunu varmış gibi gösterildiğini bildirdi.
Birden, Yargı Reformu Stratejisi Taslağı'nda da yargı yetkisinin kendisine meşruiyet kazandırabilmesinin, doğrudan veya dolaylı olarak milli iradeden kaynaklanması koşuluna bağlı olduğunun belirtildiğini ifade etti.
Mustafa Birden, ''Başka ülkelerdeki uygulamalardan, hatta hakim ve savcıların halk tarafından seçildiği istisnai örneklerden yola çıkılarak, yargı organlarının oluşumunda, yasama ve yürütme erklerinin rollerinin arttırılmasına ilişkin öneriler, yargı bağımsızlığını zedeleyici sonuçlar doğuracaktır'' görüşünü dile getirdi.
Danıştay Başkanı Birden, şöyle devam etti:
''Kıyaslama yapılmak suretiyle getirilmek istenen sistemin, ülkemizin toplumsal ve siyasi koşullarına uygunluğu düşünülmediği gibi, yargıyı siyasallaştırdığı konusundaki yakınmalar nedeniyle bu ülkelerde de yoğun bir şekilde tartışıldığı hususu dikkate alınmamıştır.
Fonksiyonları, görev alanları, konumları birbirinden farklı olan yasama, yürütme ve yargı organlarının demokratik meşruiyetlerinde ortak ölçüt, milli irade kavramı ile özdeşleştirilmeye çalışılan siyasal çoğunluk olamaz. Böyle bir düşüncenin kabulü, her siyasal iktidar değişikliğinde yargı yerlerinin oluşumunun, mensuplarının, konumlarının yeniden belirlenmesi sonucunu doğurur ki bu durum, yargının siyasal tercihler doğrultusunda şekillendirilmesinden başka bir şey değildir.
Aynı Anayasadan aldıkları yetki ile Türk Milleti adına egemenlik yetkisini kullanan; yasama, yürütme ve yargı organlarının meşruiyetleri bakımından birbirlerine üstünlüğü bulunmadığı gibi; millet adına yetki kullanımında, seçilmişler ve atanmışlar şeklindeki bir ayrımın da yeri yoktur. Unutulmamalıdır ki yargı, görevi gereği yasama ve yürütme organlarının eylem ve işlemlerini denetlerken, aynı zamanda, bu organların işlemlerine hukuk düzeninde meşruiyet de kazandırmaktadır.''
Birden, yargı yerlerinin demokratik meşruiyetinin, siyasal çoğunluğun bu organlardaki temsili oranında değil, bu organların millet nazarındaki saygınlığı ve güvenilirliğinde aranması gerektiğini vurgulayarak bunun sağlanmasının da temel koşulunun, yasama ve yürütme erklerinin yargı üzerinde etkili olma istek ve arzularının engellenmesinden, yani, yargı bağımsızlığından geçtiğini söyledi.
-''YARGI BAĞIMSIZLIĞI''-
Hukuk devleti ilkesine anlam ve içerik kazandıran unsurun yargı bağımsızlığı olduğunu ifade eden Birden, yargı bağımsızlığının temel amacının, vatandaşa adaletin her türlü etkiden, yönetme ve yönlendirmeden uzak, kendi kurum ve kuralları çerçevesinde gerçekleşeceği güven ve inancını verebilmek olduğunu söyledi.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, yasama ve yürütmenin yargı üzerindeki baskısını önlemek için getirildiğini anımsatan Birden, şöyle konuştu:
''Yargı organının işleyişinde yasama ve yürütmenin etkin hale getirilmesi durumunda, yargı bağımsızlığından söz etmemiz mümkün olamaz. Siyasal iktidarların yargıya egemen olma ve onun faaliyetlerini kontrol etme düşünceleri, toplumda kaos yaratır. Hukuk, siyasetten bağımsız olmalı, siyaset de hukuk içerisinde ve hukukun temel prensipleri esas alınarak yapılmalıdır.
Yargı bağımsızlığı sadece, anayasal ve yasal düzenlemelerle sağlanamaz. Devlet adına yetki kullanan herkesin, bu ilkeye yürekten inanması, kendisini hukukun üzerinde görmemesi ve buna uygun hareket etmesi gerekir. Yargı kararlarının saygı ile karşılanması, her zaman ve her koşulda, ilkesel olarak benimsenmelidir.
Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının önündeki en büyük tehlike, yargının siyasallaşmasıdır. Toplum, yargı bağımsızlığı konusunda azami duyarlı olmalı, yasama ve yürütme erklerinin tasarrufları da dahil olmak üzere yargı bağımsızlığını zedeleyici her müdahaleyi dikkatle izlemeli, bu konudaki duyarlılığını, meşru vasıta ve yollardan ortaya koymasını bilmelidir.
Yasaları yorumlama ve uyuşmazlıklara uygulama yetkisini elinde bulunduran yargıçlar, kendi inanç ve görüşlerinden sıyrılmak, dış etkenlere karşı direnmek ve böylece herkesin yasalar önünde eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.''
Yargı bağımsızlığının, hakim ve savcı teminatının, bir sorumsuzluk ve sınırsızlık olmadığına işaret eden Birden, ''Yargı mensubu, hukuka ve adalete önce kendisi inanmalı, yargı görevini tam ve doğru bir şekilde yerine getirme becerisini gösterebilmelidir. Yasaların kendisine verdiği yetkileri kullanırken, özenli davranmalı, yansızlığı konusunda taraflara sonsuz güven vermelidir'' diye konuştu.
Yargının sorunlarının, eksiklerinin hatta yanlışların da bulunabileceğini ama bu durumun hiçbir zaman yargıya güvensizlik sonucunu doğurmaması gerektiğini ifade eden Birden, ''Yargı, hatalarını, yanlışlarını kendi usulü ve sistematiği içerisinde çözer'' dedi.
Basın ve yayın organlarının da soruşturma veya yargılama aşamasında bulunan işlerde, kamuoyunu doğru ve tarafsız bilgilendirme sorumluluğunun dışına taşmamasını isteyen Birden, basının yargıyı yönlendirmeye çalışmaması, kesinleşmiş bir yargı kararı olmadıkça hiç kimseyi suçluymuş gibi göstermemesi, küçük düşürücü haber ve yorumlara yer vermemesi gerektiğini bildirdi.
-''TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KORUNMASI...''-
Temel hak ve özgürlüklerin teminatının bağımsız yargı olduğunu belirten Birden, yargı bağımsız ve güvenceli değilse, temel hak ve özgürlüklerin en ileri seviyede ve en üst hukuk normunda düzenlenmiş olmasının dahi bir anlam ifade etmeyeceğini dile getirdi.
Yargının amacı, hukuk ve toplum düzenini sağlamak, insanların adil ve huzur içinde yaşamalarını temin etmek olduğunu anlatan Mustafa Birden, yargı, bu görevini Anayasaya, yasaya, hukukun evrensel ilke ve kurallarına, insan hakları ve temel hak ve özgürlüklere sıkı sıkıya bağlı kalarak yerine getirmek zorunda olduğunu bildirdi.
Temel hak ve özgürlüklerin ve bu haklardan en kutsalı olan yaşama hakkının korunmasının önündeki en büyük engellerden birinin terörizm olduğuna işaret eden Birden, terörizmin, 21'inci yüzyılda insanlığın önündeki en büyük tehlike olma özelliğini artırarak sürdürdüğünü söyledi. Birden, ''Temel hedefi sivil toplumları etkisiz kılmak, toplumda kaos yaratmak olan ve küresel bir boyut kazanan terörizmden en çok zarar gören ülkelerden birisi de maalesef ülkemizdir'' görüşünü dile getirdi.
Toplumsal barışı tehdit eden, kamu düzenini bozan, insan hayatını hiçe sayan her türlü oluşumun, düşüncenin, davranışın ve bunların eyleme dönüştüğü terörün hukuk devletinde yeri olamayacağını anlatan Danıştay Başkanı Birden, şöyle devam etti:
''Devlet, yargısına, aydınına ve tüm bireylerine sahip çıkma ve onu koruma becerisini gösterebilmelidir. Toplumsal huzur, insanların birbirleriyle uyum ve karşılıklı hoşgörü içinde yaşama arzuları, yasa ve kurallara uymaları ile sağlanır. Türkiye, her türlü şiddeti ve terör eylemini, temel hak ve özgürlüklerin zedelenmesine izin vermeden, hukuk kuralları içerisinde önleme iradesini, özenle korumalıdır.
Anayasa ve yasaların uygulama ve yorumunda, insan hak ve özgürlüklerin korunmasında çok önemli görev üstlenmiş yargıç ve savcılarımızın, bu görevlerini yerine getirirken her türlü baskı ve şartlanmadan uzak ve yukarıda belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda karar vermeleri çağdaş, uygar, hukuka saygılı devlet olmanın en belirgin göstergesidir.
Adalet dağıtımında çok önemli konumları bulunan savcılar, görevlerini yaparlarken mevzuatımız ve uygulamalar çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Savcıların Rolüne Dair Yönerge'de belirtilen, hukukun evrensel ilkelerini de dikkate almak suretiyle, soruşturmaları gizlilik içerisinde yürütmeli, zanlının durumunu gereği gibi dikkate almalı, hukuki konuları teknik yönüyle incelemeli, masumiyet, suçsuzluk karinelerine azami riayet etmeli, insan hakları ihlali oluşturan hukuka aykırı yollara başvurularak elde edilen delilleri kullanmamalı ve hukuken kabul edilebilir somut deliller üzerinden hareket etmelidir.''
Yargı mensuplarının, ülkede huzur ve sükunun sağlanmasında verdikleri kararlarla önemli rol oynadıklarına işaret eden Birden, ''Objektiflik, bir yargı mensubunun görev sırasında uyması gerekli en önemli kuraldır. Yargı mensubunun, objektif ve tarafsızlığının tartışılması, verilen kararların da tartışılmasına neden olur ki yargı ile amaçlanan toplumsal düzen sarsılır. Bu nedenle yargı mensupları, tarafsızlığı ve objektifliğinin tartışılmasına neden olacak her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır'' diye konuştu.
Özgürlüklerin korunmasına ilişkin mevzuatta yapılan düzenlemeler kadar, bunun pratiğe aktarılmasının da büyük bir önem taşıdığının altını çizen Birden, bu konuda asıl görevin, idareye ve onun emrindeki kolluk güçlerine düştüğünü söyledi.
Danıştay Başkanı Birden, ''Kolluk güçleri, suç delillerinin tespiti, faillerin yakalanması görevini yerine getirirken, yasalarda öngörülen usul ve esaslara kesinlikle riayet etmelidir. Bu konuda Danıştayımız, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda, tazminata hükmedilmesi halinde, idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatın, Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu hükümleri uyarınca sorumluluğu saptanan ilgili kişi veya kişilere rücu edilmesi gerektiğine karar vermektedir'' görüşünü dile getirdi.
-DANIŞTAYIN İŞ YÜKÜ-
Mustafa Birden, adaletin hızlandırılması ve davaların en az giderle ve makul bir süre zarfında sonuçlandırılmasının, yargı yerlerinin ortak amacı olduğunu bildirdi. İş yükünün fazlalığından yakınan Birden, 1 Nisan 2009 tarihi itibarıyla Danıştayda incelenmeyi bekleyen dava ve iş sayısının 149 bin 586 olduğunu söyledi.
Birden, Danıştayın, olağandışı artış gösteren iş yükünün, yüksek mahkeme olmanın gereklerine uygun, makul bir düzeye çekilmesini, uyuşmazlıkların daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlayıcı çözüm önerilerinin yaşama geçirilmesini; Danıştay Kanunu, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun ile İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğunu bildirdi.
Danıştayın Eskişehir yolu Lodumlu mevkinde yapılması planlanan yeni hizmet binası hakkında da bilgi veren Birden, hizmet binasının en kısa sürede yaşama geçirilmesi için hükümetin gerekli desteği göstereceğine inandığını sözlerine ekledi.