Bir sinema emekçisi o. Yeşilçamın sevilen ‘kötü adam’larından...
Türk sinemasının 'Sütçü' lakaplı kötü adamı Süha Eğriboz, 80 yaşında. Bugün emekli maaşı ile geçimini sağlamaya çalışan Yeşilçam'ın bu en çok dayak yiyen figüranı, "Dayağı biz yedik; ama parayı başkaları kazandı." diyor. Vurdulu kırdılı filmlerin aranan aktörü. 1951 yılında başlayan oyunculuk serüveninde figüranlıktan başrole sayısız filmde oynadı. İzleyici onu ismiyle değil de ‘Sütçü’ namıyla bildi, sevdi. Süheyl Eğriboz’dan bahsediyoruz. Sinemamızın ünlü kötü adamı bugün 80 yaşında.
Kendi ifadesiyle yaşlılıktan mütevellit sağlık sorunları yaşasa da hala dinç ve fiyakalı... Eşiyle birlikte Langa’daki evlerinde emekli maaşına talim ediyor. Mühendis olan iki oğlu da onu maddi olarak destekliyor. ‘Cüneyt Arkın’dan en çok dayak yiyen oyuncu’ olarak da nam salan Süheyl Eğriboz ‘Davulu biz çaldık, parsayı başkaları topladı. Dayağı biz yedik, parayı başkaları kazandı ‘ diyerek burukluğunu ifade ediyor. ‘Kadir İnanır’ı ata ilk kez ben bindirdim, Cüneyt Arkın’ı ben yetiştirdim.’ Bu sözleri gururla söylüyor. Süheyl Eğriboz televizyonda gösterilen filmlerini hüzünle izlediğini ifade ediyor. Bugün hayatta olmayan arkadaşlarını anlatırken duygulanan Eğriboz ‘Geçen gün bir film gösteriliyordu izlerken oturup ağladım, o filmde oynayanlardan bir ben kalmışım bir de Ahmet Mekin’ diyor.
En çok dayak yiyen aktör: Her yerımde jönlerin izi var
Sinemamızın iyi kalpli ‘kötü adam’ı Süheyl Eğriboz, bugün 80 yaşında. Kendi deyimiyle yaşlılıktan mütevellit sağlık sorunları yaşasa da hâlâ dinç, cıva gibi... Hafızası pırıl pırıl işliyor. Fatih-Langa’daki evinde eşiyle birlikte yaşlılığını geçiriyor. Balıkesir Gönen doğumlu Eğriboz, emekli maaşı ve iki oğlunun da maddi desteğiyle kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyor. ‘Kötü adam’ konuştu, biz dinledik.
Sizi niye hep kötü adam rollerinde izledik?
Seyirci biliyor. Ekmek parası için rol kestik. Filmlerde oynadığım rollerle hayatımın hiçbir alakası yok. 53 senelik evliyim, karıma hâlâ âşığım. 2 çocuğuma da üniversite okutturdum. Sinemanın bana en büyük kazancı bu oldu.
Hep yardımcı oyuncuyu oynadınız, ama Yeşilçam’ın çok tanınan aktörlerinden birisiniz. Bunu başrol oynamadan nasıl başardınız?
Şöhret olduk. Etiket büyük. Ama para yok. Parayı da bulsaydık daha iyi olacaktı.
Birlikte rol aldığınız arkadaşlarınızın yokluk içinde bir yaşadıklarını gördük. Çoğunun ölümü trajik oldu. O dönemde para kazanmadınız mı?
İyi para kazandık. Benim aldığım, arkadaşlarımın aldığı aylık, reisicumhur maaşıydı. Cumhurbaşkanı o zaman yaklaşık 300 lira maaş alırdı. Biz de günde 5-10 lira yevmiye alırdık. Yılda 200-300 film çekilirdi. Çoğunda rolüm olurdu. Ben parayı tuttum. Ama maalesef çoğu kazandığını, geleceğini düşünmeden harcadı. Ben mecburdum. Çocuklarım yüksek tahsil yapıyorlardı. Aldığım parayı hanıma götürür verirdim. Ondan harçlık alırdım. Hepsi benim aldığım parayı aldı. Ama tutmasını bilmediler.
Kötü adamı ilk olarak ne zaman oynadınız?
Ben Fatih Sultan Mehmed’den kalmayım...
Yani...
İlk filmim, Sami Ayanoğlu’nun Fatih Sultan Mehmed’i oynadığı İstanbul’un Fethi’dir. Yıl 1951.
Rolünüz neydi?
Bizans askerini oynadım. Uluabatlı Hasan kapıyı açar. Ben Uluabatlı Hasan’ı okla vururum. Uluabatlı ölmez... Takip ederim, surlara sancağı dikerken tekrar vururum. Rolüm bu kadardı.
Sinemaya başlamamı ve devam etmemi Osman F. Seden’e borçluyum. Beşiktaş Kulübü’nde ben karate çalışıyorum. Osman Seden, orada film çekiyor. Mahir Özerdem diye bir arkadaş başrol oynuyor. Atraksiyon bir sahne var filmde. Sahneyi yapamadı. Ben güldüm. Osman Bey ‘Niye güldün?’ dedi. ‘Hocam basit sahne, ben yaparım.’ dedim. Onun dublörü oldum. O zamanın parasıyla bana Osman Seden on lira para verdi. Büyük para... Kartını da verdi. O zaman Pertevniyal Lisesi ikinci sınıf talebesiyim. Akşam geldim, ben on lirayı babama verdim. Babam ‘Bu parayı nereden buldun!’ diye çıkıştı. O zaman babamın aylığı 35 lira. ‘Böyle işlere girme, okuluna devam et.’ dedi. Bir gün Beyoğlu’na çıktım. Elimi cebime attım. Tesadüfen Osman ağabeyin kartı geldi. Onun bürosuna uğradım. ‘Senin gibi bir arkadaşa ihtiyacımız var.’ dedi. İtalyanlarla beraber Üç Yeşil Köpek diye bir film çekiyorlardı. Bana rol verdi. Orada da kiralık katili oynadım. Giriş o giriş oldu ve bir daha da çıkamadım sinemadan.
Niye hep kötü adam?
O oyunla girdim seyircinin kafasına. Rejisörler de aynı rolleri bana biçtiler. Hep aynı çizgide devam ettim. Başka türlü roller oynamam.
İzleyiciler Süheyl Eğriboz olarak değil de “Sütçü” olarak bilir. Sütçü ismi nereden geliyor? Sütçülük yaptığınız da söyleniyor.
Hiç sütçülük yapmadım. Sütçü serisinde başrol oynadım diye bu isim takıldı bana. 1978-80 arası Sütçü’nün Rüyası, Sütçü Kıbrıs’ta, Sütçü ve Eşeği ile Sütçü’nün Çocukları diye dört film çektik. Komedi avantürü... Sütçü filmleri çok tuttu. Devamı çekildi. Sonra sinemada seks furyası başladı. Çocuklarım üniversitede okuyordu. Kabul etmedim. Seks furyasına girmedim. Benim jönlük öldü. O sektöre girseydim köşe olmuştum. İyi ki girmemişim diyorum. Çoluk çocuk ne derlerdi?
Kaç filmde oynadınız?
Sayısını tam bilemiyorum. 200’den fazla filmde oynadım. Bir o kadar filmde de figüranlık yaptım. Role bakmıyordum. Çünkü para lazım. İşin uzun olması önemli. Rejisörle konuşurdum. Mesela Atıf Yılmaz’a ‘Abi bana uzun rol ver.’ derdim. Çete adamını oynadığım zaman genellikle rol uzardı.
Sizin için, Türk sinemasının en iyi dövüşen adamı deniyor. Sizi çalıştıran biri var mıydı?
Kendi kendimi yetiştirdim. Karate ve tekvando eğitimi almıştım. Trambol Türkiye’de yoktu. Ben trambol yaptım kendime. Zıplama aleti... Havada yumruk atma, tekme atma. Türlü atraksiyonlar çalışırdım. Cüneyt Arkın’ı ben yetiştirdim. Beni fersah fersah geçti. Kadir İnanır ata binemezdi. İlk ata ben bindirdim.
Kendi kendinizi nasıl yetiştirdiniz? Örnek aldığınız birileri var mıydı?
Red Kit mecmuaları vardı, onları takip ederdik. O resimdeki hareketleri yapardık. Doğru dürüst ata binmeyi de Charles Bronson, Tony Curtis, Fikret Hakan, Salih Güney’in oynadığı Türk-İngiliz ve İtalyan ortak yapımı Paralı Askerler filminde öğrendim. Atlar İngiltere’den gelmişti. Hocamız John Wayne’nin hocası. Biz usta olarak gittik. Adam bize ‘Siz ata binmesini değil, atın üstünde durmasını bile bilmiyorsunuz.’ dedi. Bizi ata binme konusunda eğitti.
‘Cüneyt Arkın’dan en çok dayak yiyen aktör’ namınız var. Öyle mi gerçekten?
Bir açıkoturumda söylemiştim. Cüneyt de vardı. Dedim ki: “Cüneyt Bey yumruğu uzatır, camdan dışarı ben çıkarım. Ondan sonra helal olsun herife derler. Bir yumruk attı, adamı camdan dışarıya fırlattı. Gel bir de camdan çıkana sor.” Böyle söyleyince Cüneyt’le aramız bozuldu. Birkaç sene konuşmadık. Hakikaten Cüneyt ne yapardı? 20 kişiyi kılıçla öldürürdü. Sen asıl attan düşene sor.
Yeşilçam’da rol aldığınız başrol oyuncuları iyi para kazandı. Sizler ‘kötü adam’ kaldınız.
Davulu biz çalarız, parsayı onlar toplar. Yani dayağı, yumruğu biz yedik, parayı onlar topladılar. Bir hatıramı nakledeyim. Charles Bronson’la Üç Yeşil Köpek filminde oynuyorum. Tarabya otelinde iş paydos oldu. “Süheyl, arabayı getir de bir dolaşalım.” dedi. ‘Arabam yok’ demeye utandım. “Arabayı tamire çektim.” dedim... Adam demez mi; “Senin bir tane mi araban var?”
Televizyon dizilerini takip ediyor musunuz?
Bugün para, teknik var. Kameralar otomatik. Ama hiçbirini beğenmiyorum. Ara ara Kurtlar Vadisi’ne bakmışlığım vardır. Kurtlar Vadisi’nden teklif almıştım. İyi de para veriyorlardı. Ama kendime yediremedim. Çalışmadım. Adamlar kameranın karşısında durmasını bilmiyorlar. Bodyguard rolü teklif edilmişti. Filmde Polat’la kavgamız vardı. “Ben bu adamla kavga etmem.” dedim. Benimle kavga edecek duruma gelmedi. İlerlesin ondan sonra...
Polat’ı nasıl buluyorsunuz?
Para kendisinin, senaryo kendisinin... Necati’ye neden başka teklif gelmiyor? O imkanlarla biz film çekseydik Avrupa çapında olurduk. Onların patlattığı mermilerin parasıyla biz bir film bitirirdik. Ben Polat’ın oyunculuğunu tutmuyorum. Tek taraflı jön. Kadir İnanır da öyledir. Daima serttir. Ben Polat’ı Hüseyin Peyda’ya benzetiyorum. O kamerada ejderha gibi gözükürdü. Bir gün galada seyircinin karşısına çıktı. Adam söndü. Bir metrelik adam.
Ama Kurtlar Vadisi çok izleniyor.
Kurtlar Vadisi, senaryonun ve paranın başarısı bana göre.
Birçok filmde rol aldınız. O günlerden kalma yaralarınız var mı?
Dokuz on kırık var. Çıkıkların haddi hesabı yok. Alnımda, burnumda ve boğazımda jönlerin izleri var. Aslan Bey diye bir film çekiyoruz. Sahnede benim kafam kopacak. Yılmaz Güney, tahta kılıcı boynuma vurdu. Boynumdaki iz oradan kaldı. Kafamda bira şişesi patladı. Burnumdaki kırık da Yılmaz Köksal’dan hatıra. Kafa atarken oldu. Burnumun kemiği kırıldı.
Neredeyse her gün bir kanalda sizin rol aldığınız bir film gösteriliyor. İzliyor musunuz?
Denk gelirsem izlerim. Keşke şöyle yapsaydım hiç demedim. Çünkü ben yaptığım hareketleri defalarca çalışmışımdır. Oynadığım rollerden memnunum. Eksik yoktur. Ne duruşta, ne yürüyüşte, ne konuşmada bir aksaklık olamaz. 1965’ten sonra bulamazsınız.
Nasıl bir duygu? Gençliğinizi izlemek...
Hüzünleniyorum... Geçen gün bir filmim televizyonda gösteriliyordu. O filmde birlikte oynadığımız arkadaşların çoğu bugün yok. Oturup ağladım. Bir benle Ahmet Mekin kalmışız.
Seyirci sizi en son Maskeli Beşler’de gördü. Yeniden sizi izleyebilecek miyiz?
Maskeli Beşler’de oynadım. Kısa bir rolüm var ama. Akılda kalacak bir oyun çıkardım. Havada Şafak Sezer’e kafa attım. Şafak yere düştü. Zevkten on numara oldum, ‘Bu sahneyi bir daha çekelim abi diyor!’ Ben de oğlum bir daha zıplayamam öyle dedim. Yeni film için teklif gelmiyor. Gelse de ben şehir dışına çıkamıyorum. Çekilen televizyon filmleri de aile şirketi. Aralarına yabancı sokmuyorlar. Çok şükür Allah’a, emekli aylığına talim ediyoruz.
[email protected]
‘Hz. Ömer’i öldüren kişiyi oynadığım için dayak yedim
Rahmetli Erol Taş, oynadığı kötü adam rolleri sebebiyle bir film festivalinde halkın kendisini taşladığını anlatmıştı. Siz de benzer olay yaşadınız mı?
Sene 1971, Hz. Ömer’in Adaleti filmini çektik. Ben Hz. Ömer karakterini namaz kılarken öldürüyorum. Bu film Düzce’nin Konuralp nahiyesinde oynamış. Biz de Ramazan Bayramı’nın ikinci günü Konuralp’e gidiyoruz. Arabadan indim. Çantam elimde. Yusuf ismindeki bir arkadaşımla yürüyorum. Üç dört kişi önümü kesti. ‘Ulan Hazreti Ömer’i öldürürsün haaa’ diyerek üstüme çullandılar. Kafama da bir odun parçasıyla vurdular. İzmit 305 numaralı askeri hastanede kendime geldim. 18 dikiş atıldı kafama. Dört beş gün hastanede yattım. Haa bir de ilk zamanlar hanımla sokağa çıkamazdım. Sokakta insanlar, “Bak! Gene düşürmüş bir kadını götürüyor” derlerdi...
ZAMAN PAZAR