Bursa Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz, kamuoyunda ‘İç Güvenlik Yasası’ olarak bilinen düzenlemeyle ilgili açıklamalar yaptı.
Bursa Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz, kamuoyunda ‘İç Güvenlik Yasası’ olarak bilinen düzenlemeyle ilgili açıklamalar yaptı. Meselenin molotoflu eylemler ya da bonzai olmadığı dikkat çeken Demiröz, “Herkesi potansiyel suçlu olarak kabul eden, masumiyet ilkesini de ortadan kaldıran bir yasa getiriliyor. Bu yasanın uygulanmasıyla bir de gözaltı kayıpları ortaya çıkacaktır” şeklinde uyardı.
Bursa Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz’ün
Hukukihaber.net'e yaptığı çok özel açıklamalar şöyle;
İKTİDARIN KENDİ KORUMA GİRİŞİMİ…
İç Güvenlik Yasası’na bir bütün olarak bakmak lazım. İktidarın iddia ettiği gibi bir Molotof yasası ya da sosyal olayların ve sosyal olayların sonrasında terör saldırılarına karşı halkı korumaya yönelik bir yasa olmadığını düşünüyoruz. Tam tersine iktidarın kendini korumaya yönelik bir yasa girişimi bu. Ama en vahim yanlarından biri yargısal alanı idareye terk etme çabasıdır. Bu çok önemli ve özel adımdır.
‘BUNLAR DOĞRU DEĞİL’
Sadece savcıların ve hakimlerin olması gereken bir alana vali, kaymakam ve polisi soktular. Şimdi ‘polisin eli kolu bağlı’ diye de bir algı yaratılıyor. Efendim yasalar yetersizmiş… Bunların hiç biri doğru değil, yasalar da yeterli, polisin ne kadar yetkisi olduğu da ortadadır. Gezi ve diğer eylemlerde onlarca insan öldü… Bir de cezasızlaştırma ortaya çıkıyor.
‘HER AN CEZAEVİNE DÜŞEBİLİRSİNİZ’
Molotof yasası diyorlar ama mevcut yasalarda motolof zaten suçtur. Yüz kapatmayla ilgili bir düzenleme yapılıyor. Bu daha farklı bir noktaya taşındı. Şöyle açıklayalım; Siz bir gösteriye katıldınız; yasal olup olmadığını bilmek zorunda da değilsiniz. Bir biber gazı atıldı, siz de atkı ya da ceketinizin ucuyla yüzünüzü kapatmaya kalkarsanız, 4 yıla mahkum olabilirsiniz. İç Güvenlik Paketi’nin onaylanmasının ardından bu gibi bir olayda çekilen tek kare fotoğraf mahkûmiyet için yeterli olacaktır. Her an cezaevine girebilirsiniz…
HİTLER DÖNEMİNE DÖNEN BİR DÜZENLEME
Burada herkesi potansiyel suçlu olarak kabul eden o masumiyet ilkesini de ortadan kaldıran bir yasa getiriliyor. Polisin daha önce de ateş etme yetkisi vardı. Ama bu kademeliydi, son çare ateş edebiliyordu. Şimdi ise herhangi bir eylemde ‘etkisizleştirmek için gereğini yapmak ‘ diyor yasa… Yani adam vurur, gereğini böyle yaptım der… Yani son derece tehlikeli ve Hitler dönemine dönen bir düzenleme yapılıyor.
ÖLÜM CEZASI GERİ Mİ GELİYOR?
Bu yasanın uygulanmasıyla bir de gözaltı kayıpları ortaya çıkacaktır… Gözaltı kaybını neye dayandırıyorum? Şimdi bir toplumsal olayda bulunmasının sakıncalı olduğu kişilerin polis tarafından ‘gözetim altına’ alınsın diye bir madde var. Bunlar sınırları olmayan maddelerdir. Tam bir polis devleti amaçlı yasa çıkarılıyor. Polise verilen bu sınırsız silah kullanma yetkisi yargısız infazlara, sözünü ettiğim diğer madde de gözaltında kayıplara yol açacaktır. İnanılmaz derecede insan hakları ihlal edilecektir. Korkunç şeyler olacaktır. Tam bir Hitler döneminin yasaları bunlar.
HALKIMIZDA EMPATİ YETENEĞİ YOK!
Sokaktaki halk bu yasanın ne anlama geldiğini kestiremiyor. Bu empati kuramamaktan kaynaklanıyor. Halkta ‘Benim başıma gelmez’ düşüncesi hakim… Muhtemelen bir haksızlıkla da artık ilgilenmez olduk. Toplum olarak adalette olan referanslarımız kaybettik. Yani kendimiz için kıyamet kopardığımız bir haksızlıkta, başkası için dönüp bakmıyoruz bile… Herkes kendi derdi üzerinden adalet arıyor. Bu eğitim, algı ve duyarlılıkla ilgilidir. Hukukçular arasında bile adalet normuna uzağız. Biz hukukçuyuz, düşmanımızın bile adil yargılandığı, herkesin hukuk önünde eşit olduğu bir Türkiye arzuluyoruz. Ancak bu anlayışa şu an sahip değiliz. İnsanlar algıyla yönetiliyor. Ama bu yasa sadece halkın başını değil iktidarında başını yakar. Bundan sonra hukuki çözümlerden fayda gelmez. Siyasi çözüm olmalıdır. Böyle bir iktidar gücü, bu denli tepkiye rağmen ne olursa olsun bu yasa geçecek diyen irade bu yasaları yarın bir gün geri mi çekecek? Böyle bir şey beklemiyoruz. Seçimden önce bu yasanın Meclis’e gelmesi çok önemliydi. Çok bilinçli bir zamanlama. Tabi bu açılım sürecinin de nelere gebe olduğunu bilmiyoruz. Tabi seçimden sonra eski ittifaklar sürmeyebilir. Farklı terör hadiseleri yaşanabilir. Tüm iktidarlara karşı tarafsız ve bağımsız bir yargı kurulmalıdır.
‘VATAN HAİNİ’ AÇIKLAMASI…
Ahmet Davutoğlu’nun valilere yönelik bir açıklaması var. Diyor ki; kudretli davranmalısınız… Bu ‘kudret’ sözcüğünden ne anladığınız önemli. Valileri resmen tehdit ederek, şiddeti sonuna kadar kullanın diyor. Yani bu yasayı sonuna kadar kullanın diyor. Yani iktidar ateşle oynuyor. Bu halkı kuşatmaktır. Demokratik hakları çiğnemektir. Düşünün bu yasaya karşı çıkana ‘vatan haini’ diyorlar.
Cumhurbaşkanına hakaret suç mudur?
Bir defa siyasetçiye söylenenle, sokaktaki bir insana söylenen aynı değerlendirilemez. Siz bir fenomensiniz. İnsanlar sizden bahsediyorlar. Tehdit ve baskı korkunç derecelere çıktı. En revaçta olan suç ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ oldu. Böyle bir şey olabilir mi? Açık açık Cumhurbaşkanı’nın ismini ağzına alamazsın deniyor. Halkın eleştiri hakkı var. Burada sınırlar çok geniş olmalıdır. Yani Cumhurbaşkanının, başbakanın ve siyasetçilerin seçtiği alan halkın mütevazı hayatıyla karşılaştırılamaz. Bu dönem yapılan yargıyı sopa gibi kullanmaktır. Bu da onların korkularını gösteriyor. Bütün bunlar suyu ağır ağır ısıtan faktörlerdir. İnşallah ülke acı çekmez ve yarar görmez. Tek dileğimiz budur. Ama bunun siyasi bir karşılığı ve bedeli olacaktır.
DÜRÜST VE NAMUSLU BİR YARGIYA İHTİYAÇ VAR…
En büyük sorunumuz yargıya olan güvensizlik sorunudur. Bu güvensizliğin yarattığı koca bir boşluk var. Bu boşluğu eğer hukukçular, namuslu insanlar, adalet isteyen insanlar dolduramazsa çeteler, mafya, ve rüşvet lobisi dolduracaktır. Bunun işaretlerini de görüyoruz. En önce çözülmesi gereken namuslu ve öngörülebilir bir yargıdır. Dürüst ve namuslu bir yargıya ihtiyaç var.