Derin yapıların hedefindeki Türk

Derin yapıların hedefindeki Türk
Sağduyulu tutumu onu derin yapıların hedefi haline getiriyor dedi ve perde arkasını "sadece Samanyoluhaber.com için" yazdı.
DEMOKRATİK AÇILIM VE KÜRTLERİN GANDİSİ AHMET TÜRK Bugünlerde sorulan soru şu: Demokratik açılım durdu mu, ara mı verildi, yoksa tamamen bitti mi?.. Bizce tersine artarak devam ediyor. Mevcut Anayasa değişikliğinin halk oylamasına gitmesi ve % 51 bile olsa -ki % 60'lardan fazla çıkacak- bir referandumun sonucuda Demokratik Açılım'daki en önemli köşe taşı. Çünkü özellikle de CHP-MHP-PKK-KCK-BDP gibi yapıların yanında, Haydar Baş, Oda-TV- Süleyman Demirel- Hüsamettin Cindoruk- Mesut Yılmaz-Yaşar Okuyan gibi kişilerin, askeri vesayete dayalı bürokrat ve seçkin elit tabakanın devleti haline gelen Cumhuriyetimizin kabuk değiştirip, halkın tercihine dayalı gerçek bir Halk Cumhuriyeti olmasını hazmedemiyorlar. Korkuyorlar ve bundan endişe duyuyorlar. Kanımızca “hayırcılar”, öncelikle de Bahçeli ve Kılıçdaroğlu, aynı zamanda şunu da fark ettiler: Sandıktan çıkacak olan onlara bir tokat durumundaki yoğunluklu bir “evet”, onlarında siyasi hayatlarının sonu olacak. Geçmiş yaşlarına, yakalayamadıkları fırsatlara bakınca, bu son referandum oyulaması onlar açısından da adeta bir “Rus Ruleti” oyunu gibi tehlikeli bir durum. Elbette Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nu böyle bir karara itenleri de görmek / bilmek / tanımak gerekiyor. Bitmekte olan derin devletin statikocu kokuşmuş iktidarının, son kalelerinin düşmemesi için bütün güçleri ile MHP ve CHP'yi de kullanıyorlar. İmralı'yı da ‘hayır' cephesine çekenlerin, aynı derin yapılar olduğunu sanırım ayrıca belirtmemize bile gerek yok. Yeri gelmişken söyleyelim. Medyada CHP ve Kılıçdaroğlu şakşakçılığına soyunanlara da bir not iletelim. CHP liderlerinin kutlu doğum haftasında yaptıkları konuşma ile aynı partinin sözde çarşaf açılımı ve hatta eski Kürt raporu hazırlanması bile, kimliksiz / köksüz / statikocu Kılıçdaroğlu'nun söylemleriyle birebir istikrarsız gelgit statikoculuğu ile örtüşüyor. Annesinin ermeniliğini, kendisinin Kürt ve Alevi olduğunu bile Türkiye'nin çok sesliliği bağlamında özgürce söyleyebilme kucaklayıcılığını söyleyebilmek ve bunu da oya tahvil edebilmek yerine, Önder Sav'ın söylemlerine / talimatlarına kilitlenmiş, emanetçi / statikocu / endişeli / 70'li yılların sosyal demokratlığına dönüşün yaşandığı Türkiye ve dünya gerçeklerini bilmeyen bir siyasetçi yaklaşımı… Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye diyesi geliyor insanın. Ayrıca Anadolu insanının ‘balık hafızalı' olmadığını da, sanırım referandum sonuçları ile bu vesayetçi statikocular, ‘parmağım kör gözüne' şeklinde görecekler. Gelelim Ahmet Türk'e. Ona yapılan Samsun'daki saldırıyı da Ogün Samast'ın basın şehidi Hrant Dink'e, Uğur Mumcu'ya, Abdi İpekçi'ye yapılan meşum saldırılardan farklı değerlendirmek olası değil. Hatta medyadaki çakma solcu sosyal demokratlar ile ultra ulusalcı faşiste yakın ‘mendebur kılıç'ların, referandum konusundaki statikocu söylemlerini de ben medyadaki Samast'lar biçiminde algılıyorum. Hepsinin de amaçları aynı; ortamı germek ve bir çakmakla yangın çıkabilecek kıvama getirmek. Bu kez önlerindeki en büyük engellerden bir tanesi de sanırım Apê Ahmet'in kendisi. Sakık; Demirtaş ve Baydemir'in fevri çıkışlarına ve ortalığı germek arzularına rağmen, Ahmet Türk kendisinden beklenilen ağır, başlı, vakur duruşunu sergileyerek; “Bu güzel kardeşliği sevgiye dönüştürecek bir duruşu artık göstermeliyiz” diyor. Neredeyse anayasa oylamasında ‘evet' deyin anlatımını lisan-ı hali ile haykırarak. Ne denir ki bu asil duruşa!.. Bizce de yediği yumruk; bir halkın haksızlığa uğraması, yıllarca yok sayılması, dilinin, kültürünün inkâr edilmesi ile kıyaslanınca daha sineye çekilebilir bir durum olduğu için, sustu ve kardeşlik meşalesinin söndürülmemesine hizmete devam etti. Sayın Türk'ün dışında yukarıda adını saydığımız BDP'li şahsiyetlerden Osman Baydemir'in tutumunun da ayrıca değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Aslında Baydemir'i yıllar önce bir yerlerden okuduğum sözlerinden dolayı takdir etmiştim. “Eğer bu savaş koşulları olmasaydı belki bende bu birikimim ve yeteneğimle bu makamda oturamazdım” demişti. “Eh adam hiç olmasa durduğu yeri ve nedenlerini biliyor diye düşünmüştüm.” Başbakan'ın olaylı Diyarbakır gezisi öncesi sözleri ve ortalığı provoke eden tutumu “has… le başlayan konuşmaları ve son olaylarda Diyarbakır da üç renkli bir bayrağın daha dalgalanması bağlamındaki siviri çıkışları ile bulunduğu yeri hak etmediğini adeta gözlerimizin içine sokarak bağırmıyor mu? “Erdemli kentler, bilge kişiler tarafından yönetilir.” Binlerce yıllık kent kültürü, onlarca dil, din, medeniyete beşiklik etmiş bu Anadolu şehri Diyarbakır'ı yöneten kişi, bulunduğu konumun farkında mı değil mi?.. Onu, elbette bir cenazenin gömüldüğü yeri polemik konusu yapıp, politik rant sağlamaya çalışan politikacılarla karşılaştırmıyoruz. Ancak Baydemir'in tutumunu gösterenlere de onun şehrinde; “gedê bajêr” diyorlar ve bugüne kadar da onu Belediye Başkanı falan yapmadılar. KCK'nın müfettişi durumundaki iki genç çocuğa emanet ettiler ve tepe tepe kullandılar. Derin yapının saldırısının doğrudan Ahmet Türk'e yönelik yapılmasının nedenini de onu diğerlerinden ayıran bu vakur duruşunda buluyorum ben. Sağduyulu tutumu onu derin yapıların hedefi haline getiriyor. Sayın Türk'ün şahsında Kürtlerin barışçıl, aklıselim kesimini yok edecek ya da izole edebilecek gelişmeler, yalnızca ultra ulusalcı ‘sözde' Türklerden değil, kendi içindeki derinle irtibatlı ‘hevaller'den de gelebilir. Birileri onun ön plana çıkmasını, Gandhi'vari tavrıyla saygınlık kazanmasını, taktir edilmesini hazmetmiyor. [email protected] İşte Aytaç'ın ilk köşe yazısı - Tıklayın
18 Ağustos 2010 13:15
DİĞER HABERLER