Devirler değişiyor cevirler değişmiyor

''Dün bu zulümleri yapanlar, kabirde cevir ve cürümlerinin ceremesini çekip ödüyorlar… Bugün zulüm ve gadredenler de yarın onlar gibi Allah huzuruna gidecekler…'
Safvet Senih / Samanyoluhaber.com

Necmeddin Şahiner Bey, “1932” başlığı altında şunları anlatıyor:
Bu tarihte asırlardan beri Anadolu üzerinde çınlayan “Allahü Ekber” sadaları susturulmuş, yerine Türkçe ezan ve kamet konmuştu. Aksine hareket edenler zindanlara yollanmıştı.
İşte bu dehşetli günlerde Bediüzzaman Said Nursi, Barla nahiyesinde kendi tamir ettiği küçük Muş Mescidinde birkaç köylüye imamlık yapmaktaydı. Hiç kimseye zararı olmayan en masum bir şekilde ibadetlerini yapan bu insanlar, bir gün ani bir baskınla cürm-ü meşhut halinde yakalanmışlardır. (18 Temmuz 1932)
Nahiye Müdürü Cemal’in marifetiyle, kır bekçisi ve birkaç jandarma neferi camiye önceden gizlenerek ezan ve kameti beklemişler, nihayet üç-beş masum insanı, bir köy mescidinde “Allahü Ekber” dedikleri için birer suçlu olarak yakalayıp doğru Eğridir’e sevk etmişlerdi.
Bu ibretli hacalet levhasını o günlerin canlı şahitlerinden yerinde tespit ettik. Bunlardan Şemi Güneş’in hatırasını kendi ağzından ve mahalli şivesiyle aynen veriyoruz:
“… Ezan meselesinden ne gadâ eziyet ettile… Hani çıkadılâ ya… Uludu! Uludu…  (Tanrı uludur…) 
“Tefvik Tığlı öğretmendi. Burada ezene düşmanlık ededi…
“Huculâ ‘Ulül emre itaat etmek lâzım’ diyodu…
“Ben Tangır tungur’ bilmem dedim… Meğer benim için turşu kurulmuş…
“Bir gün hucanın mescidini bastılâ… Abdullah Çavuş, Mustafa Çavuş, Sıddık Sülüman ve beni alakoydulâ… Diğerlerini kovdulâ…
“Bizi Eğridir’e götürdüle… yayan, kar da vâ…
“Eğridir mahpushanesine tıkdıla… Kimseyi konuşdurmuyola… Başımızda nöbetçi.
“Şemi Güneş gel, dedile…
“Albay, yarbay ve savcı vâdi… (vardı…) 
“Ne güzel uydurmuş hoca ismini, soyadını birbirine… Doğru söylicene yemin et!”
“O Kürde 125 altın para gelmiş, onunla ne gadek (kadar)  malzeme aldınız?” dedile…
“Bazlama diye biz ekmeğe deriz…”  dedim.
“Bu sefer savcı kızdı:
“Top” dedi, “tüfek, endah” dedi. “Yani ne kadar mevcudunuz var?” 
“Efendim Türk hükümeti bir sefine… Sefinenin içindeki aletleri kullananlar sizlersiniz. Bu gemiye neler girip çıktığını sizler elbette bilirsiniz. Onun topu, tüfeği değil, birliği, dirliği (Rahat huzur) bilen yok…”
“Albayın birisi:
“Senin çoluk çocuğun?
“Vâ” dedim.
“Doğru söylemezsen seni asacakla…” dedi.
“Bu zat ancak Kur’an’ın dellalı, topu tüfeği ne yapacek o!..  Topu tüfeği hepsi Kur’an.
“Hakim: ‘Kürt bunları demir gibi mıhlamış, sır vermiyolâ’ dedi. 
“Başınızı ağırtmıyayım, mahkemeye çıktık. ‘Arapça ezen kim okudu’ diye hâkim sordu.
“Ben orada yakayı kurtarmak için sağır numarası yaptım.
“Ben cevap vermedim. İşitmemiş gibi durdum. Sonra hâkim bana döndü:
“Sen Sülüman mısın?
“Hava kış da bir gün evvel geldim! 
“Senin adın ne?
“Efendim handa yattım.
“Hâkim çok sinirlendi.
“Bırakın şu b…!” dedi.
“Bizi böylece serbest bıtaktılâ. Doğru seyirde seyirde Barla’ya döndük.”

Dün bu zulümleri yapanlar, kabirde cevir ve cürümlerinin  ceremesini çekip ödüyorlar… Bugün zulüm ve gadredenler de yarın onlar gibi Allah huzuruna gidecekler…

Safvet Senih 
25 Ekim 2017 10:44
DİĞER HABERLER