31 Mart akşamı AKP'nin yenilgisi ve CHP'nin zaferinin ardında neler yakıyor? Türkiye siyasetindeki taşları yerinden oynatan sonuçlar geleceğe ilişkin ne mesajlar veriyor?
31 Mart seçim sonuçlarıyla Türkiye'nin yerel yönetim haritasının rengi CHP lehine kırmızıya dönmesi, Türkiye siyasetinin içinde bulunduğu durum açısından da mesajlar içeriyor.
AKP'nin bir süredir kaybetmekte olduğu ve muhalefetin doğru politikalar ve isimlerle iktidara karşı zafer kazanabileceğinin görülmüş olduğunu söyleyen uzmanlara göre bu seçim Türkiye siyasi tarihi açısından bir milat.
Resmi olmayan seçim sonuçlarına göre CHP yüzde 37,7; AKP yüzde 35,5, Yeniden Refah Partisi yüzde 6,2, MHP yüzde 5, İYİ Parti ise yüzde 3,8 oy aldı.
Böylelikle CHP 47 yıl aradan sonra ilk kez seçimden birinci parti olarak çıktı, AKP de kurulduğu 2001'den bu yana ilk kez ikinci parti konumuna geriledi.
DW Türkçe'nin haberine göre Türkiye'de gerek muhalefet gerekse iktidar kanadındaki farklı bazı kesimlerde beklenmeyen bu sonuçlar çok farklı açılardan tartışılıyor. AKP'nin neden kaybettiği, CHP'nin de nasıl kazandığına ilişkin farklı etkenler sıralanıyor.
Uzmanların dikkat çektiği başlıca nokta ise Türkiye'de sandığın öneminin geçerliğini hâlâ yitirmemiş olması.
Yurt dışındaki araştırmalarda son dönemde Türkiye'yi sürekli Rusya ya da Çin'le özdeşleştiren yaklaşımlar görülmeye başlandığına dikkat çeken PanoramaTR Araştırma Direktörü Osman Sert, "Bu seçimlerle anladık ki Türkiye'de sandık hâlâ anlam ifade ediyor. Dünya tarihinde son dönemde bu kadar hâkim bir liderin kaybettiği en büyük seçim" diyor.
AKP yenilgisi adım adım geldi
Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, partisinin aldığı seçim sonucunu "Bu bir 'dip dalga' değil. Görünen köydür. Bir siyasi afettir" sözleriyle değerlendirdi.
Yüksek Seçim Kurulu'na göre büyükşehir belediye başkanlığı seçimine katılım oranı geçmiş seçimlere göre düşerek yüzde 78,11 oldu.
İktidara yakın kesimler ve medya her ne kadar AKP'deki oy kaybını tek sebebe bağlayarak suçlu olarak "sandığa gitmeyen küskün AKP'li seçmenleri" gösterse de siyasi analistler bu görüşe katılmıyor ve AKP'nin kaybını süreç içinde okumak gerektiğini belirtiyor.
Siyaset Bilimci İbrahim Uslu, AKP'nin oylarının reformcu kimliğinden uzaklaşması, kendisini kimlik siyaseti ile sınırlaması ve ülkeyi "algı mühendisliği" ile yönetmeye başlamasından sonra yıllar içinde kademeli şekilde eridiğine işaret ediyor ve bu süreci şöyle anlatıyor:
"Aslında bu bir sürpriz değil çünkü seçmen AK Parti'ye uzun zamandır tepki veriyor. 2015'i hatırlayalım, 7 Haziran seçimlerinde yüzde 50'den 40'laraa düşmüştü ve tek başına iktidar olamamış, seçim yenilenmişti. O tarihten itibaren AK Parti seçmende karşılığı azaldıkça yapısal nedenleri görüp bunu doğru okuyup sorunu çözüp seçme ve yeniden rıza kazanmak yerine siyaset mühendisliği ile süreci yönetti."
AKP için bir başka kırılma noktasının 2017 referandumu olduğunu söyleyen Uslu, bugünkü sonuçların temelindeki esas nedenlerin bu referandumda yattığını şöyle anlatıyor:
"2017'de o dönemdeki AKP ve MHP oylarını üst üste koyduğunuzda referandumda evet diyenler yüzde 60 yapıyordu. Oysa yüzde 51,5 alındı. O 8,5 puanlık fire aslında MHP'den değil AK Parti tabanında olmuştu. Bu kayıp kesime ben 'beyaz sağcılar' demiştim, ortak özellikleri metropollerde yaşıyorlar, 40 yaşın altında, iyi eğitimli ve ortalamanın üzerinde gelir seviyesine sahipler."
AKP'ye dönmeyen seçmenler
Bu kesimdeki seçmenlerin bir daha AKP'ye dönmediğini, üstüne üstlük 2019 yerel seçiminde CHP adaylarına oy verdiğini aktaran Uslu, oylarını giderek eriten iktidarın bunun üstüne ittifak sistemi kurarak bulabildiği tüm küçük partileri topladığını ancak artık bunun da sonuna geldiğini kaydediyor.
14 Mayıs genel seçimlerine Cumhur İttifakı çatısı altında giren Yeniden Refah Partisi bu yerel seçimde kendi adaylarını göstererek yüzde 6,20 oyla sandıktan üçüncü parti çıktı.
Sert ise 31 Mart'ı 14 Mayıs seçiminin "üçüncü roundu" olarak görüyor ve şöyle konuşuyor:
"Toplum aslında Erdoğan'dan vazgeçmek konusunda kararını önceden vermişti. Fakat Erdoğan'ın seçim aklı ve kimlik siyaseti farklı etkenlerle birlikte bir şekilde süreci yürütmesini sağladı. Muhalefet de yapılabilecek bütün yanlışları yaptı. Bu nedenle 14 Mayıs'ta aslında Erdoğan kazanmadı, muhalefet kaybetti."
14 Mayıs'ta cumhurbaşkanlığı için başka bir aday çıkartılması durumunda kazanmanın mümkün olabileceğine işaret eden Sert, bu kez Erdoğan'ın elinde geçen seferki başarıyı elde edebilecek kadar ekonomik kaynağı bulunmadığını ve CHP'nin de çoğunlukla doğru adaylarla seçime girdiğini belirtiyor. Sert, "O nedenle bu sonuçlar bir taraftan çok şok edici ve dramatik ama diğer taraftan da beklenebilecek bir durum" yorumu yapıyor.
AKP'nin gerçek oyu yüzde 35 mi?
Resmi olmayan sonuçlara göre AKP yaklaşık yüzde 35,5 oranında oy almış görünüyor.
Ancak Uslu'ya göre AKP'nin oyu bu rakamdan daha az ve yüzde 30'lara inmiş durumda.
Yüzde 35,5 oyun içinde MHP, BBP ve HÜDA PAR gibi partilerin de oyları bulunduğuna işaret eden Uslu, yerel seçimde bazı yerlerde ittifak yapıldığını ve bu nedenle partilerin kendi çıplak oylarının bu görünen rakamlar olmayacağını söylüyor.
Uslu bu nedenle MHP'nin oy oranının yüzde 5 civarında görünmesine rağmen daha yüksek ve yüzde 10'lara yakın bir oran olabileceğini belirtiyor.
CHP zaferi nasıl elde etti?
Uzmanlara göre aynı AKP'nin yenilgisindeki nedenleri gibi CHP'nin çok uzun bir aradan sonra birinci parti konumuna yükselmesinin de farklı nedenleri bulunuyor.
Tek bir nedene bağlamanın doğru olmayacağında birleşen uzmanlar, ekonomik kriz ve dar gelirlilere bekledikleri maaş artışlarının yapılmamasının etkisi olduğu kadar CHP'nin daha kapsayıcı politikalar takip etme çabasının da meyve verdiğini söylüyor.
Sert, CHP'nin 28 Şubat dönemindeki katı politikalarından ve katı seküler vurgularından zaman içinde biraz uzaklaştığına ve daha kapsayıcı bir yere geldiğine işaret ederek "CHP bu seçimde meseleyi sadece bir rejim meselesi olarak görmedi. İnsanların geçim meselesini demokrasi sorunu olarak algıladı ve onun üzerine bir dil inşa etti" diyor.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı adayı olarak yanlış bir isim olsa da CHP'nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı "helalleşme" politikasının özünde doğru bir açılım olduğunu belirten Sert şunları söylüyor:
"Bu zafer CHP'nin de dönüşümünün sonucunda gelen bir şey. Bu dönüşümü iyi okuyabilen bir lider ve CHP eğer bu süreci taşıyabilirse Türkiye'nin önünde yeni bir dönem açılmış denilebilir. Fakat bunu demek için henüz erken. Kısa süreli bir zafer mi olacağı yoksa Türkiye'de der dönüşüme öncülük edip etmeyeceği CHP'nin tutumuna bağlı olacak."
Uslu: CHP Türkiye'nin merkez partisi oldu
İbrahim Uslu da CHP'nin seçim zaferinin bir süreç olduğunu düşünen isimlerden:
"Kılıçdaroğlu gidince toplumun yüzde 37'si bir gecede sosyal demokrat olmadı. Sosyal demokratlar yine yüzde 20'ler civarında. Çünkü demografi ve siyaset sosyolojisi birden değişmiyor."
Peki o zaman ne oldu da dün geceki sonuç geldi? Uslu bu soruya şu yanıtı veriyor:
"Muhafazakârlar, İslamcılar, Türkçüler, milliyetçiler CHP'ye oy verdiler. CHP şu an Türkiye'nin tek merkez partisi haline geldi. Her siyasi eğilimden oy alabilen bir parti haline geldi CHP."
Parti içinden bazı kesimlerin eleştirdiği, bazen "sağa açılım", bazen "helalleşme" olarak tanımlanan politikaların ilk kez aslında Deniz Baykal döneminde partiye alınan çarşaflı kadınla başladığını hatırlatan Uslu, adım adım muhafazakâr partilerle ve adaylarla birlikte yol yürüyebilme, süreç yönetebilme ile muhafazakâr seçmenin 100 yıllık tabusunu terk etmesinin sağlandığını belirtiyor.
CHP'nin zaferinde Ankara'da Mansur Yavaş ve İstanbul'da Ekrem İmamoğlu gibi aslında "sağ" eğilimden gelen isimlerin de büyük payının olması, CHP seçmenlerinin bu isimleri kabullenmesi önemli görülüyor.
Uslu'ya göre CHP kendisini ne kadar "merkez bir parti" olarak konumlandırmayı sürdürürse bu zaferini daha geniş kesimlerle perçinlemesi ve 2028'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanması mümkün.
İster CHP isterse başka bir parti olsun tek bir sosyolojiye yaslanıldığında bunun bir limiti olacağını belirten Uslu, "Türkiye'de ister sadece muhafazakâr olun ister sadece milliyetçi ister sadece sosyal demokrat; hepsinin bir kitlesi var ve o kitle çok kolay değişmiyor. CHP'nin de yüzde 25'i aşamamasının nedeni oydu" diyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de seçimden sonraki ilk konuşmasında "CHP başının üzerindeki görülmez yüzde 25'lik tavanı kırdı, tuzla buz etti" demişti.