Rahip Brunson serbest bırakıldıktan sonra Türk lirası döviz karşısında değer kazanmaya başlarken iktidar kanadında ekonominin düzeldiği yolunda hava estirilmeye başlandı.
Peki, sahiden kriz sona erdi mi?
Ekonomist Ümit Akçay, Gazeteduvar'daki yazısında “Güncel verilere dayanarak krizin bittiğini ileri sürmek mümkün değil” diyor ve ekliyor:
“Önümüzde konkordato fırtınasının sürdüğü, firma iflaslarının arttığı ve bunun işsizliğe artış olarak yansıması aşaması var. Batık firmaların oluşturduğu batık kredi sorununun bankacılık sistemi tarafından nasıl çözüleceği, daha da önemlisi, bu yükün bankacılık sistemi ile sanayi sektörü arasında nasıl bölüştürüleceği sorunları henüz çözülebilmiş değil.”
31 Ekim 2018’de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), bu yılın dördüncü Enflasyon Raporu’nu yayımladı. Bir grafik paylaşan Akçay, 2008-2018 arasındaki 10 yılda ‘sıcak para’ olarak da adlandırılan kısa vadeli sermaye girişlerini gösteriyor.
Akçay, grafiğin, Nisan 2017 referandumunun ve Haziran 2018 seçimlerinin AKP lehine sonuçlanmasında, 2017 yılında, 2008-2016 ortalamasının üzerine çıkan sermaye girişlerinin yaşanmasının etkisinin büyük olduğunu söylediğini belirtiyor.
Merkez’in, “Ekonomik daralma hızlanabilir. Enflasyon artmaya devam edebilir. Ücret artışları, enflasyonun altında kalmalı” mesajlarına dikkat çeken akademisyen, bu üç mesajın anlamını, “TCMB, krizin stagflasyon biçiminde derinleştiğini teyit ederken, reel ücretlerin düşürülmesi gerektiğini vurgulayarak krizin maliyetinin açık bir şekilde çalışanların sırtına yüklenmesi gerektiği savunmuş” yorumuyla açıklıyor.
Dış ticarette ithalatın çökmesinin, iç tüketimin ve ihracatın ithalata bağımlı olduğu bir ekonomide, ancak ekonomik daralma durumunda ortaya çıkacağının altını çizen Akçay, “Aralık ayında ekonomik büyüme verileri açıklandığında, bunu göreceğiz” diyor.
İkinci veri ise güven endekslerine ait. Tüm endekslerde sert düşüşler var ve bunlar da ekonomik durgunluğa işaret ediyor. Yukarıda sadece Hizmet Sektörü Güven Endeksi’nin 2013 sonrası gelişimini gösteren bir grafik paylaşıyor ekonomist ve “Daralmanın vahameti açık bir şekilde görülüyor” ifadesini kullanıyor.
KRİZ BİTTİ Mİ?
Ümit Akçay yazısının sonunda yine aynı soruya dönüyor
Baştaki soruya dönersek, güncel verilere dayanarak krizin bittiğini ileri sürmek mümkün değil. Önümüzde, konkordato fırtınasının sürdüğü, firma iflaslarının arttığı ve bunun işsizliğe artış olarak yansıması aşaması var. Batık firmaların oluşturduğu batık kredi sorununun bankacılık sistemi tarafından nasıl çözüleceği, daha da önemlisi, bu yükün bankacılık sistemi ile sanayi sektörü arasında nasıl bölüştürüleceği sorunları henüz çözülebilmiş değil.
Gelelim TL’nin değerlenmesine. TL’nin değerlenmesini krizin bitişi olarak değerlendirmek oldukça sorunlu. Bunun basit bir nedeni var: Şu anda iflas eden ekonomik modelin temelinde değerli TL vardı. TL’nin tekrar değerlenmesinin tek etkisi, iflas eden modele yeniden dönmek olacaktır. Biraz daha açıklamaya çalışayım.
DEĞERLİ TL
2001 krizi sonrası hayata geçirilen IMF programı, bildiğiniz gibi AKP tarafından 2008’e kadar harfiyen uygulandı. 2008 sonrasında da genel doğrultu olarak, IMF çizgisi izlendi. 2001 programı, liberal iktisatçıların sıklıkla tekrarlamayı sevdiğinin aksine, üretim yapısını değiştirecek herhangi bir yapısal reform yapmadı. Aksine, mevcut üretim yapısını veri alarak, enflasyonu düşürmeyi hedefledi. İthalata bağımlı bir üretim yapısında enflasyonu düşürmek ise TL’nin değerli olmasına dayanıyordu. AKP hükümetleri sırasında değerli TL, dört koldan Türkiye ekonomisinin altını oydu.
İlk olarak, değerli TL, ithalatı teşvik ettiği ölçüde, Dani Rodrik’in işaret ettiği ‘erken sanayisizleşme’ sürecini hızlandırdı. İkincisi, dış ticaret açığının ve cari açığın yapısal bir şekilde artmasına neden oldu. Üçüncüsü, firmalar açsından dövizle borçlanmanın tercih edilebilir bir yol olmasını sağlayarak dolarizasyonu hızlandırdı. Son olarak, dış borçların artması ile sonuçlandı.
Bu dört gelişmenin neticesi, Türkiye ekonomisinin sermaye hareketlerine olan bağımlılığının daha da artmasıdır. Bu anlamda TL’nin değerlenmesinin olası tek sonucu, bir sonraki krizin daha da şiddetli olmasıdır.
Ekonomi yönetiminin TL’nin değeri ile ilgili karşılaşılan ikilem, aynı zamanda, Türkiye ekonomisinin küresel sermaye birikim süreçlerine eklemlenme biçiminin yarattığı bağımlı finansallaşmanın sınırlarını da gösteriyor.