Samanyoluhaber yazarı ilahiyatçı Dr. Ali Demirel okuyucusundan gelen bir soruyu cevapladı.
DR. ALİ DEMİREL- SAMANYOLUHABER.COM
Soru: Bu maili size uzun zamandır dışarı çıkmadığım odamdan yazıyorum. Bol bol vaktim olduğu için zamanımın çoğunu Risale-i Nurları okumakla değerlendiriyorum. Geri kalan zamanlarda ise dinlenme adına sosyal medyayı takip ediyorum. Son günlerde şunu çokça düşünüyorum: İnsanı gerçeği görmekten ve itiraftan alıkoyan pek çok faktör var. Belki de bunların başında Üstadımızın ifadesiyle hubb-u nefis, yani kişinin kendisine olan sevgisi ve enaniyet geliyor. Çünkü insan, âdeta tapacak ölçüde kendi nefsini seviyor. Buna enaniyet de eklenince hakikatle arasına aşılmaz engeller giriyor diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
Tespitiniz ne kadar doğru. Dediğiniz gibi insan âdeta tapacak ölçüde kendi nefsini seviyor. Buna enaniyet de eklenince hakikatle arasına bir takım engeller girmiş oluyor.
Öncelikle bu engellerden bahsedelim isterseniz.
Birincisi muhalefet tavrı. Bu tavır özellikle günümüzde, bilhassa kendisini ve kendi düşüncesini beğenen insanlarda o kadar çok yaygın ki, adeta aydın ve entelektüel olmanın gereği gibi takdim edilebiliyor.
Oysa müsbet bir üretim ortaya koyamayan, elinden ciddi bir iş gelmeyen, buna rağmen bir şey yapıyor olmakla vicdanını tatmin etmek, kendini ortaya koymak ve başkalarına kabul ettirmek isteyen insan, genellikle muhalif olma adına muhalefeti tercih eder ve bunu âdeta vazifesi, misyonu haline getirir.
Halbuki aslolan, müsbet ve meşrû bir gaye uğruna meşrû ve müsbet faaliyetlerde bulunmaktır. Sizce de öyle değil mi?
Ben sevgisi ve enaniyetin pençesindeki insan, özellikle bu geliştirdiği muhalefet tavrı sebebiyle fanatik olur. Onu artık müsbet ve meşrû bir gayeye taraftarlık değil, muhalif tarafa düşmanlık harekete geçirir.
Düşmanlık hissi insanda o kadar kuvvetlidir ki, hedefleri dünyada sadece ekonomik refah olan ve ahiret inancı taşımayan pek çok komünisti ideolojisi uğruna ölmeye sevk eden, ideolojisine bağlılıktan ziyade bu düşmanlık hissi olmuştur.
İslâm tarihinde bile “Ali sevgisi değil, Ömer düşmanlığı” tavrı, milyonlarca insanı önüne sürükleyip götürebilmiş ve Rafızîliğe atmıştır.
Enaniyet, bir komplekstir
Bir diğer mesele ben sevgisi ve enaniyet, insanda başkalarından üstün veya farklı olma, üstün veya farklı görünme meyli de uyarır. Böyle bir insan, hep kendisinden bahsedilsin, herkesten üstün olsun veya öyle bilinsin ister. Çünkü ben sevgisi ve enaniyet, bir komplekstir; her kompleks, insanda bir boşluktur ve doldurulmayı ister.
İnsan da bu boşluğunu daha başka süflî tavırların yanı sıra, başkalarından üstün olma ve üstün görünme hissi ve meyli ile doldurmaya çalışır. Çok defa da bu hissini ve meylini, tenkitle, tenkitçilikle tatmin eder.
Başkalarının kusurlarını nazara vererek güya kendi kemalini, başkalarını yanlışta ve dalâlette göstererek güya kendi doğruluğunu ve istikametini ilan etmek gibi sefil ve bayağı bir tutumun içine girer.
Kendisini terazinin bir gözüne, başkalarını diğer gözüne koyar ve kendisini ağır göstermek için tenkitle diğer gözü havaya kaldırır. O göze koyduğu insanlardaki bütün değerleri görmez, görmek ve göstermek istemez.
Hatta o kadar ki, cephe alınmaması gereken değerlere bile bu değerler terazinin diğer gözüne koyduğu insanlarda olduğu için cephe alır ve böylece diğerlerini hafif göstererek kendisinin ağırlığını, değerini ispat etmek gayreti içine girer.
Körü körüne taraftarlık bir yıkım hamlesidir
Ben sevgisi ve enaniyetin yol açtığı bir diğer süflî tavır, körü körüne taraftarlık ve partizanlıktır. Ben-sevgisi ve enaniyetten kaynaklanan taraftarlık ve partizanlık, fanatikliğin ve düşmanlığın kaynağı olduğu gibi inatla da birleşince, kişiyi, kendi tarafında olmayan melek gibi insanları şeytan, şeytan gibi insanları melek görme ve göstermeye sevk eder.
Bu, özellikle günümüzün siyasî taraftarlığında o kadar yaygındır ki, Üstad Hazretleri’ne “Şeytan’dan ve siyasetten Allah’a sığınırım.” dedirtmiştir.
Ben sevgisi ve enaniyet, insanı kendi arzularına, taraftarlığına, heveslerine, başkalarından üstün olma ve görünme meyline, inadına, tenkitçiliğine ve muhalefet tavrına ve kuruntularına bir fikir elbisesi giydirmeye ve bunları birer fikirmiş gibi sunmaya da yöneltir.
Bu çukura düşen insan, bütün bunların aslında boşluklarından kaynaklanan birer kirli hava olduğunu görmez, görmek istemez. Bunun yerine, sanki onlar çok önemli ve değerli fikirlermiş gibi bir tavra girer ve onları birer fikir gibi savunur.
Neticede hem kendine zarar verir, hem de çevresine...
SORU VE MESAJLARINIZ İÇİN
TWİTTER : @aliihsandemirel