Erdoğan, Huber Köşkü’nde iftar yemeğinde ağırladığı medya temsilcilerine uzun bir gazetecilik nutku çekti.
Uluslararası karalama kampanyalarına kalemşörlük yapmanın gazetecilik olmadığını vurgulayan cumhurbaşkanı, ‘FETÖ’cülerin servis ettiği çarpıtmaların üzerinden devleti, devletin güvenliğini, ülkenin geleceğini hedef almanın asla gazetecilikle bağdaşmayacağını söyledi.
Erdoğan’ı NTV’nin sahibi Ferit Şahenk (sağdan ikinci) ve CNN Türk ve Hürriyet’in sahibi Aydın Doğan (sağ başta) ‘can kulağıyla’ dinledi.
Erdoğan daha sonra sözü gazeteciliğe getirdi: “Hakikatin en yalın haliyle okuyucuya ve izleyiciye aktarılması, bu mesleğin olmazsa olmazıdır. Zira tahrif edilen hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Yanlı, tek taraflı, hatta kasıtlı bir haber, gerçek anlamda bir haber değildir. Maalesef bizler ülkemizde senelerce haber yerine özellikle de dezenformasyonla ağır bir propaganda bombardımanıyla hep karşı karşıya kaldık. Bilhassa medya dünyasının köşe başlarında bulunanlar, ellerindeki bütün gücü milletin sesini duyurmak için değil, demokrasinin gelişmesi için değil, özellikle de kendi ideallerini yansıtabilmek, bunu özellikle, ısrarla devam ettirebilmek amacıyla kullandılar. Medya, halk adına kamuoyu oluşturan bir kuvvet olmaktan ziyade kendisini siyasetin yargının, yasamanın, yürütmenin, özellikle yerine koyan bir konumda olmuştur. Özellikle darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir imtihan verdiğini sizler çok daha iyi biliyorsunuz.”
AKP iktidarında farklı ses ve görüşlere imkan tanınmış
İktidar oldukları dönemlerde diğer alanlarda olduğu gibi medya sektöründe de farklı seslerin, farklı görüşlerin dillendirilmesine özellikle imkan sağlamaya gayret ettiklerini savunan Erdoğan, “Ayrıcalıklarını kaybedenler, bundan rahatsız olsalar da bugün medyamızın daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu olduğu bir muhakkaktır, bir gerçektir” dedi.
"Hapisteki gazeteciler teranesi: 176 gazeteci terörle ilişkileri sebebiyle cezaevinde"
Cumhurbaşkanı hapisteki gazetecileri de ‘unutmadı’: “Batıdaki bazı kuruluşlar sürekli bize gelirler, hapisteki gazeteciler teranesi, tutturmuş gidiyorlar. Biz yurt dışına çıktığımızda aynı şeyi söylüyorlar; ‘İşte sizin cezaevlerinde çok tutuklu gazeteci var.’
Bugün ülkemizde, size bakanlığımızın rakamlarını veriyorum, mesleğini gazeteci olarak ifade ederek cezaevlerinde bulunan 177 kişiden sadece ikisi sarı basın kartı sahibidir. Bu 177 kişiden biri cinayet suçundan, diğerleri de terör örgütleriyle ilişkileri sebebiyle cezaevinde bulunuyor. “
Bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. Diyoruz ki ‘Siz bizim bakanlığımızın size verdiği bilgilere, belgelere mi bakacaksınız, yoksa onların yalanlarına mı?’ Ne derseniz deyin, aynı şeyi döndürüyor, döndürüyor, karşımıza geliyorlar. Şimdi son birkaç gündür yapılan tartışmaların bu çerçevede bana göre değerlendirilmesi gerektiğini inanıyorum.”
‘Elbette bir müeyyidesi olacak’
Erdoğan sözlerini şöyle noktaladı: “Haber peşinde koşmakla, ihanete aracılık etmek tamamen farklı şeylerdir. Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını, terör örgütünün emrine verenlerle, eline silah alıp dağa çıkan arasında temelde bana göre hiçbir fark yoktur. Terör örgütü mensupları ile işbirliği içinde hukuku çiğnemenin, milli güvenliği tehdit eden eylemlere girişmenin elbette bir müeyyidesi olacaktır.” (Diken)