Cumhurbaşkanı'nın durup dururken 1 Mart tezkeresini neden gündeme getirdiğini Mustafa Ünal köşesinde yazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘1 Mart tezkeresini' neden gündeme getirdi?
Oysa hiç yeri ve zamanı değildi. Bir sebebi olmalı. Bir özeleştiri olabilir mi? ‘Irak politikasındaki yanlışı Suriye'de tekrarlamayacağız' da dedi çünkü. Türkiye'nin Irak'ta kaybettiği doğru. Ne Bağdat'ı kazanabildi ne de Erbil'i. Suriye'de iyi yolda olduğu söylenemez.
Şam politikası çöktü. Ve tablo Irak'tan daha ağır. Mülteci meselesi başlı başına kriz. Yüz binlerce Halepli yollarda, Hatay'a doğru yürüyor. Savaşın başında AKP iktidarı Suriyeli mülteciler için ‘100 bin' çıtası koymuştu. Şu andaki rakam 2 milyonun üzerinde. Esed rejimi ‘haftalar içinde' tarihe karışacaktı. Hükümet hesabını buna göre yaptı. Haftalar, aylar, yıllar geçti, bırakın Esed'in gitmesini, koltuğunu daha da sağlamlaştırdı.
Cumhurbaşkanı'nın 1 Mart hatırlatması bir ‘politik muhasebe' olamaz. Erdoğan, ateşli tezkere savunucusuydu. Buna karşılık başbakan koltuğunda oturan Abdullah Gül isteksizdi. Bakanları ikna etmekte zorlandı. Birçok bakan kerhen imza attı. Ama oy vermedi. Partinin içinde yoğun kulis yapan ‘hayırcı' bir grup vardı. Erdoğan'ın ‘Gizli kulis attılar' dediği ekip.
‘Ben evimin balkonundan komşuma ateş ettirmem' cümlesini hatırlıyorum. Ahmet Davutoğlu'nun ‘danışman' sıfatıyla en aktif tezkere aleyhtarlığı yaptığını, reddi için savaş verdiğini Ankara'da bilmeyen yok. AKP'nin fireleriyle tezkere geçmedi. CHP'nin beyaz kurdeleli kampanyasını da unutmamak lazım.
O günü Türk siyaseti için ‘dönüm noktası' kabul etmek lazım. AKP, ABD'ye ‘hayır' demiş olmanın politik meyvelerini topladı. Arap İslam sokağında AKP ve Erdoğan rüzgârı esmesinin amili tezkerenin reddidir. Fatura AKP'ye değil, sistemin diğer aktörlerine kesildi. En başta da askere.
Ordu tezkereye açık destek vermedi. Bir gün önceki MGK bildiriye almaktan sakındı. Bazı komutanlar el altından kulis yaptı. ABD'nin, askerin desteğini esirgemesine çok öfkelendiği sır değil. Sonrasında açığa çıkan darbe planları, Ergenekon ve Balyoz davalarının 1 Mart tezkeresiyle ilişkisi olduğu herkesin ortak kanaati. AKP ‘hayır' dedi ama bedelini asker ödedi.
Köprünün altından çok sular aktı. Ve lakin bazı olayları izah ederken 1 Mart tezkeresini hiç akıldan çıkarmamak lazım.
Cumhurbaşkanı'nın durup dururken 1 Mart tezkeresini neden gündeme getirdiği soru işareti. Bazı adreslere mesaj mı gönderdi? Yoksa o dosyayı yeniden mi açmak istiyor? Malum, Meclis'te tezkere görüşmeleri ‘kapalı oturumda' ele alındı. Ve 10 yıllık yasak kondu. Süre 3 yıl önce doldu. Bir seyahatte ‘Tutanakları açıklamayı düşünüyor musunuz?' diye sormuştum Erdoğan'a. Zihni hazırlığı olmadığı için cevap vermekte zorlandı. Döndü bana ‘Sence açıklanmalı mı?' diye sordu. ‘Elbette...' diye cevap verdim. Çoğu biliniyor zaten. Kimin ne düşündüğü sır değil. AKP'deki firelerin bile kimler olduğu az çok belli. Erdoğan, kesin bir cevap vermemiş ‘Bir düşünelim, bir bakalım' demişti.
Gündeme getirmişken o dosyayı açar mı? Niye olmasın... Tutanakların açığa çıkmasının yeni bir tartışma başlatacağı kesin. Bugün Erdoğan'ın canını sıkan birçok isim tezkerenin karşısındaydı. Başta ‘O zat' dediği Bülent Arınç ve tabii Ahmet Davutoğlu. Davutoğlu'nun kendi kulvarında koştuğunun artık herkes farkında. Haliyle Erdoğan'la uyum içinde çalışmadığının da. Tezkere karşıtlığının iç kamuoyunda bir getirisi olmaz. Aksine AKP tabanı hoşnut olur. Dışarısı için durum farklı tabii.
ABD'nin ortağı kim? Erdoğan mı, yoksa Kobani'deki teröristler mi? Cumhurbaşkanı açıkça sordu. Obama'ya ‘Ortağını seç' dedi. Cevap da gecikmedi. Washington ‘Biz Kobani'deki PYD'yi terörist olarak tanımlamıyoruz' dedi. Bunun 1 Mart tezkeresiyle ilgisi var mı? Olmaz olur mu?
Mustafa Ünal - Zaman