SAFVET SENİH
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin önemli talebelerinden orman mühendisi bilge zât Ali İhsan Tola hatıralarında Ergenekon hakkında şunları söylüyor: “Ergenekon Destanı diye bir destan yoktur. Onu İslâm’ın cibillî düşmanları, bilhassa bizim milletimizin özünden ve kökünden nefret edenler uydurmuşlardır. Aslında bu teşkilat 300 seneliktir ve son karakol Türkiye’yi temizlemek ve Türkleri buradan kovmak, çıkarmak için kurulmuş gizli, sırrî bir teşkilattır. T.S. ‘Asıl olan biziz’ derken bunu kastediyor ve kendilerinin dışındakileri ikinci sınıf vatandaşlardır. ‘Geldikleri yer gitsinler’ demek istiyordu. Ama neticeyi bilmiyordu. Allah yeryüzünde sâlih kullarını mirasçı kılmıştı. Onlara teslim edecekti. Yoksa ırk önemli değildi. Çünkü mülk O’nundur. Mülki istediğine verir. Zebur’dan sonra Kur’an’da da yazılmıştır. Allah yeryüzüne Sâlih kullarına mirasçı kılacaktır.” (Enbiya Suresi, 21/105)
“Üstad Hazretleri’nin “Kökü dışarıya bağlı gizli zındık komitesi’ dediği ve yıllara Müslümanları gölge gibi takip eden, işkence eden 300 yıllık İkinci Selim’den beri içimize giren, din aleyhinde çalışan Ergenekon teşkilatının ileri gelenleriyle görüştüm. Daha doğrusu onlar ziyafetine geldiler. Tehdit etme havasındaydılar. Ş. E. ve iki arkadaşı… Kafalarında ihtilal yapmak var. ‘Yapacağız ve idam listesinin başında sen varsın’ dediler. ‘Yapamayacaksınız… Omuzlarınızdaki yıldızlar tenekeye dönecek.’ dedim. Ergenekoncular için davalar başlayıp adamlar içeri atılınca, ‘Artık ölsem de gam yemem’ dedim.”
* * *
“İki tane tohum var. Bir çam ağacı tohumu, öteki çınar ağacı tohumu. (Bunları hamurları da bir; hidrojen, oksijen, azot ve karbon) Birbirlerine benziyorlar ama kader programları farklı… Ağaçların bütün dalları, yaprakları, kaç sene yaşayacakları ayrı ayrı bu programda yazılır. Şimdi maddî bir nazarla bakılacak olursa, bu çekirdekler çok iyi birer mühendis ve bir mimardırlar; toprak altında ağacın programını tanzim ederler. Kökleri her şeyi ayarlar. Köklerden çıkacak boruların, kolların sinüs, kosinüs tanjantını ayarlar. Yani bu harika icraat maddî olarak böyle mi gerçekleşiyor? Sonra damarları sanki hesaplar yapar, gövdeye, yaprağa, çiçeğe ne kadar çıkacak… Ayrıca sanki iyi bir tekstil mühendisidir. Yani dokuma keyfiyetleri enteresan bir nizam içinde; yaprak dokuyor, kabuk dokuyor, çiçek dokuyor, meyve dokuyor, ahşap dokuyor. Ağaçların ipek gibi yumuşak damarları, Bismillah, der taşı deler geçer. Bu ne ile alâkalı mesela atom ve molekül ile alâkalı… İşte bütün bunlar için ağacın 60 kadar fakülte bitirmesi lâzım. Halbuki Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinde hepsi var. Evet atomu parçalayacaksınız, o taşın, o maden ve maddenin içinden elektronu protonu ayıracaksınız, belki sarraf gibi ayırıp inceleyeceksiniz. Bunlar içine bir de tababeti ekleyeceksiniz. Çünkü o bitki ve hayvanın bütün vücut anatomisi ve fizyolojisi bilinmelidir.
“Cenab-ı Hak Rahman Suresi’nde ‘Semayı bu âhenkle yükseltti ve bu mîzânı, ölçüyü koydu ki, siz de ders alıp ölçü dışına taşmayacaksınız.’ (55/ 7-8) buyuruyor. Bir seferinde sohbetimizde doktorlar ve kimyâgerler var. Onlara dedim ki: ‘Mesela, sperm kaç defa büyütülürse, gözle görülebilir? 5000 defa büyütülürse ancak saç teli kadar kıpırdadığı görülüyor. Bunda anadan-babadan gelen genler var, her organın içinde mevcudiyeti var. Her organ da ayrı madenden, elementten yapılmıştır. Mesela, kalp mıknatıstan… Kalp, çam kozalağı tarzında… Artı, eksiye geldiği zaman çekiyor, daralıyor, büzülüyor. Veya eksi artıya gelince açılıyor. Kalpteki tekâsül ve ritim bozulmasının sebebi sirke noksaniyetidir. Sirkeyi yerseniz düzelir. Hadis-i şerifte ‘Sirke bulunmayan ev fakirdir’ buyuruluyor. Sirke, üzümün kabuğundan da olur, karpuzun kabuğundan da olur, elmadan da olur…
“İşte saç teli kadar küçük olan 5000 defa büyütülmüş spermde her organın ayrı bir maddesi var. Bunu tartacak bir ilim terazisi var mı? Ama İlâhî ilmin ölçü ve terazisinin görevlisi melekler işte her şeyi ölçer ve tartar. Onun için fıtrî yaşamak ve şeriat-ı fıtriyeye göre hareket etmek gerekir. Hormonlu, hibrit neticesi yiyecekler bu hassas ölçüyü bozarlar. Haince bu işi yürütenler nesli de ürünleri de maalesef bozuyor ve insanlığın sonunu hazırlıyorlar…” Merhum Ali İhsan Tola Ağabeyimizin bu tespitleri üzerinde iyice düşünmemiz gerekiyor.