KHK’lı akademisyen Cabir Duysak 41 yaşında hayatını kaybetti. İhraç edildikten sonra başta Ali Kemal olmak üzere tarihi metinleri Türkçeye kazandıran Duysak’ın, doktorasını tamamlamasına izin verilmediği için çok üzüldüğü ve kansere yakalandığı belirtiliyor.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un büyük dedesi Ali Kemal’in gazete yazılarını Türkçeye çeviren KHK’lı akademisyen Cabir Duysak, 10 Temmuz 2021’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Çalışkanlığı ve üretkenliğiyle tanınan Duysak 41 yaşındaydı.
22 Haziran’da halsizlik şikayetiyle hastaneye yatırılan Duysak’a 4. evre mide kanseri teşhisi konuldu. Tümör kemiklerine, karaciğerine, pankreasına sıçramıştı. Ölmeden bir gün önce kanamayı durdurmak için ameliyata aldılar ama durumu kritikti. Doktorlar ‘Sabaha çıkamayabilir’ dediler. 10 Temmuz’da, saat 13.15’te de ölüm haberini verdiler.
İKİ KEZ GÖZALTINA ALINDI
Cabir Duysak’ı hastalığa götüren süreç kanserden ölen birçok KHK ile benzer. OHAL’de açığa alınan Duysak, 1 Eylül 2016’da çıkarılan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi. Ailece gözaltı süreci yaşadılar. Önce adliyede görev yapan eşini, 16 Ağustos 2016’da gözaltına aldılar. Üç gün sonra İstanbul Üniversitesi’ne yapılan operasyonda kendisi de alındı. Eşi tutuklanıp Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevine gönderildi. O zaman 6 yaşında olan kızları ortada kaldı.
İstanbul Emniyeti’nde 15 gün gözaltında kalan Cabir Duysak imza şartıyla serbest bırakıldı. Dört yıl boyunca 15 günde bir imza atan ve imzalarını hiç aksatmayan Cabir Duysak bu süreçte çok yıprandı. Eşinin mahkemesi üç yıl sürdü. Üç sene boyunca mahkemelere gidip geldiler. Kendisi de her an tekrar alınacak korkusuyla yaşadı.
Nitekim 16 Kasım 2020’de ikinci kez gözaltına aldılar. Savcı “Dosyanda bir şey yok” dediği için ertesi gün serbest bırakıldı ama hakkında iddianame düzenlendi ve yargılanmaya başlandı. Sebebi Bylock kullandığı iddiasıyla yargılanan ve 2019’da beraat eden eden eşinin adına kayıtlı telefon hattını kullanması.
İlk duruşma mayıs ayında görüldü. Eylül ayında tekrar hakim karşısına çıkacak olan Duysak, yakın arkadaşlarının ifadesiyle bunu kendisine dert edinmişti. Cabir Duysak’ın kansere yakalanmasına neden olan önemli sıkıntılardan biri ise KHK’lı olduğu için doktorasını bitirmesine bilerek engel olunmasıydı.
İHRAÇ OLDUĞU İÇİN DOKTORA RAPORUNU İMZALAMADILAR
Kanser olduğu birdenbire ortaya çıkan Duysak, tedavisi başlamadan 18 gün içinde vefat etti.
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun olan ve uzun yıllar bu üniversitede akademisyen olabilmek için canla başla çalışan Cabir Duysak’a hayalini kurduğu akademisyenlik yolu 2011’de açıldı. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tarih Bölümü’ndeki araştırma görevlisi kadrosuna birincilikle kabul edildi. Marmara Üniversitesi’nde çalışkanlığı, bilim alanına olan hakimiyetiyle dikkat çeken Duysak, burada da hemen göze batmıştı.
Marmara Üniversitesi’nde devam eden ve son aşamaya geldiği doktora çalışmasını hocalarının ısrarı, iddiaya göre tez hocası Doç Dr. Zekeriya Kurşun’un mobbingi üzerine İstanbul Üniversitesi’ne almak zorunda kaldı. Kurşun, İÜ’de kadroya alındığı için artık Marmara’da doktora yapamayacağını söyledi. Oysa aynı durumda doktorasını tamamlayabilen akademisyenler vardı. İstanbul Üniversitesi’nde birçok kişiye uygulanan prosedür Duysak’a uygulanmadı. Yeniden doktora derslerini alması istendi. Mecburen bunu da sineye çekti ve derslerini başarıyla verdi.
15 Temmuz’dan sonra 200 akademisyenle birlikte İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilen Cabir Duysak, doktora öğrencisi olarak üniversitede araştırmasına devam ediyordu. Tezinde son aşamaya gelmişti. Ancak 6 ayda bir imzalanan doktora raporu, danışman hocası Prof. Dr. Arzu Terzi tarafından imzalanmadı.
Terzi’nin Cabir Duysak KHK’lı olduğu için üniversite yönetiminden çekindiği iddia ediliyor. Oysa Cabir Duysak’ın ihraç edilmesine sebep olan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Mahmut Ak da onu yakından tanıyordu.
Ailesinin ifadesine göre Cabir Duysak maruz kaldığı tüm bu haksızlıklara çok üzüldü. Hastalığı bu yüzden sinsi ve hızlı bir şekilde ilerledi. Aslında çok yoğun çalışıyordu, üretiyordu, mutluydu. Etrafındaki herkese de moral veren, motive eden bir yapısı vardı ama içinde başka fırtınalar kopmuştu.
“MİLLİ MÜCADELE TARİHİNİ DEĞİŞTİRECEK ESERLER”
Cabir Duysak ihraç olduğu süreci fırsata çeviren nadir akademisyenlerden biriydi. KHK’lı akademisyenlerin çoğu araştırmalarını bırakmasına rağmen o bir gün dahi vazgeçmedi. Cilt cilt yayınlanan kitapları bunun en büyük kanıtı.
Bunların en önemlisi İngiltere Başbakanı Boris Jonshon’un büyük dedesi Ali Kemal’in 1912-1914 yılları arasında Peyam ve İkdam gazetelerindeki yazılarını Osmanlıca’dan Türkçeye çevirmesiydi. Bu çeviriler geçen yıl dört cilt halinde İsis Yayınları tarafından yayınladı. 5 ve 6. ciltlerinin de yarısını bitirmişti. Eğer bu eserleri tamamlayabilseydi kendisinin ifadesiyle “Milli Mücadele tarihinin tekrar yazılması gerekecekti.” Ali Kemal'in, Milli Mücadele’ye karşı olduğu için öldürüldüğü biliniyor.
4 YILDA 4 KİTAP
Basit gibi görülse de bu yayınlar bir tarihçinin en az 10 yılını alacak derinlikte ve bir o kadar da özen gerektiren çalışmalar. Fakat çevresi tarafından üretkenliğiyle tanınan Duysak, 4 yılda 4 kitabı yayına hazırladı. Etrafındaki herkes onu “Kaç kişiyi toplasanız bir Cabir etmez.” diyerek anlatıyor.
Cabir Duysak özellikle Osmanlıca çeviriler yapıyordu. Kendisini tanıyanlar bu konuda iyi bir donanımı ve bilgi birikimi olduğunu söylüyor. İsis Yayınevi’nin sahibi Sinan Kuneralp de çalışmalarından memnun kalmış olacak ki ondan son olarak Peyam’da çıkan edebi yazıları çevirmesini istemişti. Kitap şu an yayın aşamasında. Bu arada Osmanlı araştırmaları yayınlayan Sinan Kuneralp’in de Ali Kemal’in torunu ve aynı zamanda Boris Johnson’un kuzeni olduğunu belirtelim.
Cabir Duysak’ın evdeki çalışma odası.
YUNAN PARLAMENTOSU BİR KİTABINI YAYINLAYACAK
Ayrıca Cabir Duysak’ın Yunan Parlamentosu için hazırladığı başka bir çevirisi de yakında Yunanistan’da yayınlanacak. Kitabın, Bulgar arşivinde bulunan Osmanlıca yazılmış Rum muhallefat (miras hukukunda geride kalan mirasçılar için kullanılan bir terim) defteri olduğu belirtiliyor.
İşini çok seven, “Artık Avrupa’ya da açıldım” diye çok mutlu olan Cabir Duysak’ın tüm idealleri, hedefleri yarım kaldı. Genç, yetenekli, çalışkan ve başarılı bir akademisyen iktidarın ve toplumun baskısıyla bile bile ölüme sürüklendi.
Cabir Duysak bütün bu çalışmaları yaparken tanıdığı bütün arkadaşlarına kısıtlı imkanlarla yardım etmeyi de ihmal etmedi. Etrafında üniversite okuyan herkese faydası dokundu. Onu sevenler hastaneye akın etti. Hatta kendisi bile “bu ilgiye şaşırdığını, bu kadar sevildiğini bilmediğini” defalarca ifade ederek sevinç gözyaşları döktü. O anlarda bile pes etmeyerek her zaman umudunu korudu fakat kanser bütün vücuda yayılmıştı, yapılacak bir şey kalmamıştı.