Eşi ölen kadına devlet güvencesi geliyor

Eşi ölen kadına devlet güvencesi geliyor
'Eşi vefat etmiş, sosyal güvencesi olmayan kadınların mağduriyetini gidermek için önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz.'
Şahin: Eşi vefat etmiş, sosyal güvencesi olmayan kadınların mağduriyetini gidermek için önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. Aile, hayatını yoluna koyana kadar sabit ücretle desteklenecek ve çocukları okutulacak. Gaziantep milletvekili Fatma Şahin sadece ailesinin, partisinin ya da Gaziantep’in gurur kaynağı değil. Çalışkanlığı, farklı çevrelere dikkati ve meselelere yaklaşımı itibariyle hemcinslerince de gıptayla takip edilen bir isim. 2002’de girdiği Mecliste Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu Başkanlığı, ardından geçen dönem AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı yapan Şahin, 61. hükümetin de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, kabinenin tek kadın bakanı. Kadın cinayetlerinin katliam boyutuna eriştiği bir dönemde Fatma Şahin’in dokuz yıllık tecrübesiyle bakan olması acil çözümler açısından bir şans. Zaten koltuğa oturur oturmaz pek projeye de hemen start vermiş durumda. Yeni bakan olanlarda karşımıza çıkan ve röportaj için başvurduğumuzda “biraz zaman geçsin, bakan masasına hâkim olsun da” denilen süre, çiçeği burnundaki Bakan Şahin için hiç işlemedi. Bakanlığının 40. gününde yaptığımız röportajda Şahin tüm sorularımıza, işlemeye başlamış en az bir projeyle cevap erdi. Şuradan başlamak isterim. Burası sorumlu bir bakanlıktı, icracı bakanlığa dönüştü. Neden ihtiyaç duyuldu buna, değişimle ne değişti? Devlet bakanlıklarının yaptırım gücünde, imkânlarında sınırlar vardı. Özellikle bizim bakanlığımızın ürettiği politikalar başka bakanlıkların desteğiyle ancak yürüyebiliyordu. Davul birinde, tokmak birindeydi ve bu bizi yavaşlatıyor, haliyle hükümeti de etkiliyordu. Şimdi? Şu an burası 5 genel müdürlüğü, 32 daire başkanlığıyla sosyal yardımlaşma gibi çok önemli bir hizmet alanı. Yola çıkarken söylediğimiz “kimsesizlerin kimiyiz”, “sessiz yığınların sesiyiz” dediğimiz o ses olma, kim olma halinin hem idari, hem mali yönden icracı hale dönüştürülmesi önemliydi. Bu başarıldı. KORKMA BEN VARIM “Korkma ben varım” diyorsunuz zorda kalana… ...Bunu hep dedik ama bundan böyle çok daha güçlü şekilde “korkma ben varım” diyoruz. Bakanlığın isminden kadın vurgusunun çıkartılması bir eksiklik mi? İlk algı böyle fakat gerçek böyle değil. Önceki yapıda Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü vardı, yine var. Üstelik idari yönden bir müsteşar ve müsteşar yardımcısı ile daha da güçlendirildi. Ayrıca bakanlık, icracı hale getirilerek kadın sorunlarının çözümü için de mali olarak güçlendirildi. Bakanlığın ilgilendiği alanda özürlüler, yaşlılar, çocuklar, şehit yakınları, yoksullar var. Bakanlık adında hepsini saydığınızda isim çok, çok uzuyor -ki olmuyor. BAKANLIKTA KADIN ADI YOK AMA… Bakanlık adından kadın gitti ama aile kaldı. Aile politikanız ne? Biz aileye güçlü erkek, güçlü aile olarak değil, güçlü kadın ve güçlü çocukla güçlü aile olarak bakıyoruz. Kadını birey olarak güçlendiren, kadının sorunun çözmek için irade koyuyor; güçlü birey, güçlü aile ve güçlü millet diyoruz. Bakanlığı teslim alırken net olarak “kadının hak arama mücadelesinde yanında olacağım ve bu bakanlık kadın bakanlığı olacak” dedim. Hizmetlerimizle ve icraatlarımızla kadının yanında olacağız, kelimelere takılmadan. Bunu da herkes görme başladı. HÜKÜMETİN USTALIK DÖNEMİ SOSYAL POLİTİKALAR ÖNEMLİ Eski yapının üzerine yeni bir çatı oluşturuldu, kadronuz da bütçeniz de gelişecek. Bakanlığın icracı bakanlık olması özellikle sosyoloji mezunlarında büyük bir heyecana yol açtı. Nasıl bir istihdam programınız politikanız var? Sayın Başbakanımızın Mecliste iki saatte okuduğu hükümet programının 40 dakikası sırf bizim bakanlığımızla, sosyal politikalarla ilgiliydi. Bakanlar Kurulundan birçok arkadaşımız ustalık döneminde en önemli şey sosyal politikaların görünürlülüğü olacak da dedi. HER AİLENİN BİR DESTEK UZMANI OLACAK Nedir sosyal politikaların içinde en önemli ve öncelikli olan? Aile Sosyal Destek Projesi. Sağlıkta nasıl bir dönüşüm yapıldı ve bugün her ailenin bir hekimi varsa, bu projeyle her ailenin bir de sosyal destek uzmanı olacak. Her ailenin mi, ihtiyacı olan olmayan ayrımı olmadan? Yüksek riskli olanlarla başlayacağız ama 74 milyonu kucaklayacak bir sisteme dönüştüreceğiz. Yabancı filmlerde gördüğümüz gibi. Sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği olarak koruyucu destekleşici projelerle ailenin yanında olmak gerekiyor. Mali destek önemli ama yeterli değil. TESTİ KIRILMADAN MÜDAHALE ŞART Sistem nasıl işleyecek? Uzmanlarca her ailenin analizi yapılacak ve o ailenin neye ihtiyacı varsa o temin edilecek. Şimdiki sistemde insanlar gelip benim şuna ihtiyacım var diyor. Oysa uzman sistemi hayata geçtiğinde bugün yaşadığımız birçok toplumsal soruna daha baştan, yangın çıkmadan, testi kırılmadan müdahale edebileceğiz. Ailenin bir ‘kutsallık zırhı’ vardır bizde, müdahale ne kadar mümkün? Koruyucu önleyici tedbirler, uluslararası toplumda, uluslararası hukukta yükselen bir değer. Testi kırıldıktan sonra istediğin kadar tamir etmeye çalış, gönüller kırılınca, ayrılık gönülde olunca olmuyor. Projenin takvimi nasıl? Uzmanlarımız bir müsteşar yardımcımızın başkanlığında başladı çalışmaya. Teknik alt yapıyı oluşturduktan ve pilot uygulamadan sonra tüm Türkiye’ye yayacağız. Altı aylık temel bir çalışma gerektiriyor, Bakanlığa atandığımız gün talimatını verdik, sistem çalışmaya başladı. Aile hekimi projesine benzediği için oradaki tecrübeden de faydalanarak süreci hızlandırmak istiyoruz. SOSYOLOGLAR İŞBAŞINA İstihdam politikanız ne? Sosyoloji mezunlarında büyük bir heyecan var. Aslında sadece sosyolog istihdam edilmeyecek, psikolog da alacağız, hukukçu da. Sosyal bilimler eğitimi almış arkadaşlara hizmet içi eğitimde hukuki ve psikolojik bilgi vereceğiz. Böylelikle sahaya indiklerinde deneyimli ve dirençli bir insan kaynağı oluşturacağız. BAŞÖRTÜLÜ BAKAN YARDIMCISI OLUR MU? Bakanlıklarla ilgili bir yenilik de bakan yardımcılıkları. İsimler konusunda bir karara vardınız mı? Henüz değil. Önümüzdeki günlerde netleşir. Başörtülü bakan yardımcısı konusunda bir beklenti oluştu, özellikle de sizin bakanlığınız için? Ben kadın kollarına dört yıl başkanlık yaptım ve başörtülü arkadaşlarımla yakın çalıştım. Teşkilatta bir başarı varsa o da budur. İnsanları dış görünüşlerine göre değil ehliyet ve liyakatine göre ve gönüllü çalıştırarak başardık bunu. Bu tür ayrımcılıkların kadına karşı yapılmış en büyük haksızlık olduğunu, bu sürecin bir an önce bitmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Hukuk devletinde yaşıyoruz, anayasal yasal alt yapı gerektiriyor ama toplum da bu sorunun artık geride kalmasını bekliyor. Ana muhalefet de bu süreçte bir olgunlaşma süreci yaşadı zaten. KADIN CİNAYETLERİ DEĞİL KAYITLI VAKA SAYISI ARTTI Peki. Sorumluluk alanlarınıza gelelim. Kadın cinayetleri katliam boyutlarına ulaştı ne yazık ki, biliyorsunuz. En acil meseleniz bu herhalde? Öyle. Ama şiddetle mücadelede gelinen nokta da önemli, sizinle ilk röportajı yaptığımızda (2008) TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu başkanıydım. O zaman çok kapalı bir toplum vardı, erkek idarecilerdeki bakış açısı vahimdi. Şiddete uğrayan kadın karakola gittiğinde kim bilir ne yaptın da hak ettin, kocandır döver de sever de, denilebiliyordu. Bu bakış açısının kırıldığı, hak arama mücadelesinde devletin kadının yanında olduğu, şiddet olayları kayıt dışıyken hepsinin kayıt altına alındığı yani devletin bunu gördüğü çok önemli bir noktadayız bugün. Sayın Başbakanın 2008’de yayınladığı genelge çok önemlidir. Hangi bakanlığa, kuruma ne iş düşüyor, bunların hepsini çok net ortaya koyan bir genelgeydi. Mevzuat ve iş bölümü pozitif anlamda değişti ama son 7 yılda kadın cinayetleri de yüzde bin 400 arttı! Şiddet aslında hep vardı ama şimdi görünür oldu. Bakın ben ilk başkan olduğumda son 15 yılı taratalım dedim ama devletin tuttuğu kayıt yoktu! Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma ve Adalet Bakanlığından son beş yılı tarattık, suç haritalarını çıkarttık. Daha önce böyle bir sorun tanımı oluşturulmadığı için kayıt da alınmamış. Ama şimdi kayıt altına alındı. Alınınca da yüzde bir 400 arttı gibi göründü. Şu bir neden olabilir mi bu artışta: Mevzuat değişti, yayınların vesairenin de etkisiyle kadınlar şiddetin bir kader olmadığını anladı, bilinçlendi ve itiraz etmeye, hak talep etmeye başladı. Ama erkekler bu dönüşüme ayak uyduramadı ve kaba güce başvurdu… O da bir etken ama cinsiyet temelli istatistikî verimiz yoktu, şu anda var. Bu artışın matematiksel anlamı budur, kayıt dışı olan kayıt içine alınmıştır. Görünmeyen görünür olmuştur. ERKEK EĞİTİMİ ŞART Yine de şu aşamada, şiddeti önlemek için erkek eğitimini öncelemek gerekir gibi geliyor bana. Kadının birey olarak güçlenmesi, eğitiminin ve istihdamının güçlenmesi gerekiyor. Bizim on yıllık pozitif ayrımcılığımıza, 350 bin kızımı okullaştırmamıza, maddi yetersizlikler engellemesin diye kız çocuklarına erkek çocuklardan daha fazla parasal yardımı vermemize rağmen liseye devam etmeyen ciddi manada kız çocuğumuz var. Yarım kalan diploma, kadını zayıflatıyor. Ayrıca akademik alanda diploması tamam olsa da, kendi haklarını sorun yaşamadan bilmeme durumu var. Bu dönemde bunlara yoğunlaşacağız. Ya erkekler? O mücadele çok daha uzun soluklu bir mücadele çünkü küçük yaştan itibaren bir ayrımcılıkla büyüyorlar. Okul öncesi eğitimden başlayarak tüm müfredatı değiştirmek gerekiyor. Bu alanda önemli bir çalışma var. Ayrıca diplomalı erkeklerin bile kadının toplumsal rolleri ve hakları konusunda zihinsel dönüşümünü yapamadığını görüyoruz. Asıl zor olan da, yetişkin erkekteki algı ve zihniyeti değiştirmek sanıyorum? Kolay değil ama yetişmiş erkeği de nerede yakalarsak orada değiştirmeye çalışıyoruz. Onların bilinçaltını yükseltecek, kendilerini hesaba çekmelerini sağlayacak medya planlaması, seminerler yapıyoruz. Topyekûn bir mücadele bu. Özellikle karar vericilerin, aile meclisi hakim ve savcılarının, kolluk kuvvetlerinin kadının insan hakkını önemseyen bir bakış açısı geliştirmelerini sağlamak durumundayız. Mesela adalet akademisinde, polis akademisinde bunun ders olarak okutulmasını istiyoruz. İlgili bakanlarımızla görüştük, takibini yapacağız. ELEKTRONİK KELEPÇE EKİM’DE Bakanlığa gelir gelmez kadın cinayetleriyle ilgili teknik takip konusunu açtınız ve ‘elektronik kelepçe’yle dikkat çektiniz. Fakat tartışıldı da bu. Nasıl olacak, proje aktif mi hala? AK Parti Kadın Kolları Başkanı olarak, milletvekili sıfatımla dünya tecrübesini yerinde inceledim. İspanya’ya Avusturya’ya gittik, oradaki modelleri inceledik. 4320’nin güçlendirilmesi, ailenin korunması için bir kanun teklifimiz vardı, şiddet uygulayan erkeğim evden uzaklaştırılması konusunda. Zincirin zayıf halkalarını zaten tespit etmiştik. Bakanlığa gelir gelmez de İşçileri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve bizim bakanlığın uzmanlarıyla üçlü bir çalışma yaptık ve alt yapı zaten sağlam olduğu için üzerine eklenmesi gerekenler de ilave edildi ve sivil topluma sunulabilir hale geldi. 1 Ekimde Meclis açılır açılmaz bunu yasalaştıracağız. “Elektronik kelepçe” yasalaşacak yani. Aslında biz teknik takip dedik, elektronik kelepçeyi medya dedi. Bu da kötü bir şey, görünürlüğü sağladı. İspanya ve Avusturya buton sistemini, Amerika elektronik kelepçeyi kullanıyor. Hangisinin bize daha uygun olduğunu tespite çalışıyoruz. ŞİDDETLE MÜCADELEDE 7/24 SİSTEM Cinsler için de farklı zaten değil mi? Evet, elektronik kelepçe erkeğe takılıyor, buton kadınlara. Bir sinyalizasyon, call center sistemi var. Uzaklaştırma kararı alan erkek, eve kadının yaşadığı yere yaklaşıyorsa, bir şiddet, kadın için tehlike varsa ya erkekteki elektronik kelepçe call center’a, kolluk kuvvetine tehlikeyi haber verecek ya da kadın butona basarak calla center-polise ben tehlikedeyim mesajı verebilecek. Ve böylece hızlı bir şekilde müdahale ediliyor. İşin psikolojisi önemli, kadının kendini güvende hissetmesi, şiddet uygulayacak erkeği caydırması bakımından. İlk söylediğimizde her kadının başına bir polis mi vereceğiz mantığı vardı. Ama teknoloji çağının imkânlarını kullanarak kadını korumak en doğal hakkımız bizim. Mevzuat pratiğe hemen dönüşemiyor zaten. Acil müdahale gereken durumlar oluyor. Devlet korumasındaki kaç kadın bu nedenle öldü sonuçta… Bunun nedenleri arasında şu da var: Kolluk kuvvetinin gözetleme görevi var, sadece gözetliyor, gözaltına alamıyor. Yeni durumda kolluk kuvvetlerine gözaltına alma yetkisi de verildi. Hem polisin yetkisi ve sorumluluğu artıyor, hem de aile mahkemesi hakiminin görev alanı genişliyor. Nöbetçi sistemine göre, aile mahkemesinin görev süresi bittiğinde yetkisini cumhuriyet savcısına devrediyor. Şiddetin ne zaman olacağı belli değil çünkü. Sistemi 7/24 yaptınız yani… Evet. Biz kendi 183 hattımızı da teknik yönden çok daha güçlendiriyor ve call center altyapısıyla birleştiriyoruz. Sistem içi eğitimi de artırdık. Olayı topyekûn bir zincirleme takip olarak görüyoruz. Hiçbir halka aksamadan işlemeli ki süreç başarılı olsun. Bunun için çalışıyoruz. Şu an aktif mi sistem? Bunu Türkiye’nin her yerinde yapabilecek durumda mıyız? Tabi. Şu anda eksikleri gideriyoruz. 155, 112 hattı nasıl her yerde çok hızlı bir şekilde çalışıyorsa bu hat da çalışmak zorunda, can kurtarmakla ilgili bir hat sonuçta. KADINLARI GÜÇLENDİRECEĞİZ Sığınma evleriyle ilgili yeni bir çalışma var mı? 2004’te 11 kadın AK Parti milletvekilinin verdiği bir önergenin sonucunda belediyelere “nüfusu 50 binin üzerinde olan yerlerde sığınma evi açabilir” şeklinde bir görev verilmişti. Bu bir dilek ve temenni gibi algılanıyor. Belediye başkanları bunu kendi sorumluluk alanları olarak görüyorsa yapıyor, görmüyorsa yapmıyor. Yapmadığında bir yaptırım yok. Şimdi bunun yasal alt yapısını güçlendireceğiz. İkincisi, STK’ların ya da belediyelerin sığınma evlerinin mevzuatları arasında farklılıklar var. Bayramdan sonra kadın sığınma evleri yöneticileriyle bir çalışma yaparak bugüne dek yapılanların eksiklerini, bundan sonra ne yapmak gerektiğini ve sığınma evlerini kademelendirilmesini konuşacağız. SIĞINAN KADINLAR İÇİN TOKİ VE İŞ-KUR’DA DEVREDE Ne demek sığınma evlerini kademelendirmek? Şöyle: Kadın ilk geldiğinde oradaki bir uzmanla durumu ve neye ihtiyacı olduğu tespit ediliyor. Kadın yediriliyor barındırılıyor vesaire ama 3 ay sonra oradan ayrıldığında durumunun güçlendirilmiş olması gerek. İş ihtiyacı varsa giderilmesi, psikolojik ve hukuki açıdan güçlendirilmesi ve bunların her birinin kendi içinde mekanizmalandırılması elzem. İŞ-KUR ve TOKİ ile görüşüyoruz, protokoller yapacağız -ki bu çok önemli. Kadın buradan çocuğuyla birlikte çıktığında, teşekkür ederiz sosyal devlet olarak yanımda oldunuz ama ben artık hayatımı kendim devam ettirebilecek durumdayım, diyebilsin istiyoruz. PARÇALANMIŞ AİLENİN MALİYETİ ÇOK YÜKSEK İnşallah. ‘Türk Ailesi’yle ilgili nasıl bir endişeniz var sizin? Aile hala en güçlü yapımız fakat bilgi ve teknoloji çağında yaşıyoruz, medya hayatımızda çok önemli bir etken. Ticari kaygılarla aile yapısının zedelendiği bir dünya ve Türkiye gerçeğiyle karış karşıyayız. Ama bu yasaklarla olacak iş değil, zaten şu an en çok şikayet edilen yayınların en çok izlenen diziler olması da bir açmaz. O yüzden sivil inisiyatifin güçlenmesi gerekiyor. Amerika’da mesela ebeveyn etik kurulu oluşmuş. Yayından önce programı izleyip aileleri uyarıyor. Biz de medya okuryazarlığını önemsiyoruz, herkes kumandayı kullanabilmeli. Yaşadığımız birçok sorunun temelinde parçalanmış aileler var. Ailenin parçalanması büyük bir maliyet olarak, sığınma evinde kadın, çocuk yuvasında çocuk, cezaevinde erkekler olarak karşımıza çıkıyor. Toplumu güçlü tutmanın temelinde aileyi güçlü tutmak var. Aileyi güçlendirmek kadını zayıflatmak değil. Bazı kadın kuruluşlarını bu yönde endişeleri var ama… Asla böyle bir şey yok. Biz her bir bireyini güçlendireceğimiz bir aile yapısını önemsiyoruz. Ama bireyselleşme yalnızlığı getiriyor ve toplumun huzurunu da alıyor. Biz fıtratımız gereği birlikte yaşamayı önemsemiş bunu güçlü tutmuş bir milletiz. Bunu zayıflatmamamız gerekiyor, politikalarımızı bunu göre yapacağız. 150 BİN YETİM AİLEYE DEVLET DESTEĞİ Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı bir çalışmaya göre tek ebeveynli aile sayısı yüzde 10’a yaklaşmış! Bu durum kadını daha yoksul, erkeği daha mutsuz kılıyormuş. Yüzde 10 çok yüksek bir rakam ama henüz ücretsiz kreş ya da nafaka kolaylığı gibi bu alanda oluşmuş bir devlet politikası da yok? Siyasetçiler olarak toplumun önünde durmamız ve onları yönlendirmemiz gerekiyor. Tek ebeveyn arzu edilen bir şey değil ama onların yaşamı kolaylaştıracak politikalar üretmek zorundayız. Mesela eşi vefat etmiş kadınlarla ilgili de önemli bir mağduriyet var ve bu alanda önemli bir çalışma içindeyiz. Nasıl? Bu ailelerin geliri 100 TL sınırında, yeşil kart imkânları düşük, çocukların eğitiminde sıkıntı var. Sosyal destek alıyorlar ama düzensiz bir çalışma sistemi bu. Bulundukları yerdeki kaymakamın ya da vakıf müdürünün inisiyatifine bağlılar. Biz şimdi diyoruz ki, “hizmet odaklı çalışıyorsak ve bu ailenin gerçekten desteğe ihtiyacı varsa onları bu kişisel inisiyatiften kurtaralım, devlet politikası geliştirelim”. Yaklaşık 150 bin aile var bu şekilde sosyal güvencesi olmayan, eşi vefat etmiş. Bu kadınların durumunu düzeltmek için bu hafta projeyi üst kurula getireceğiz. Eşin vefatıyla birlikte hemen sabit bir para verilecek ve ailenin bu süreci yönetebilmesi için ekonomik destek aldığı zaman planlaması yapılacak - 6 ay olabilir bu, 1 yıl olabilir. Çocuklarla ilgili eğitim tedbirleri de alabileceğimiz çok önemsediğimiz bir sosyal politika üreteceğiz, icraata geçeceğiz. Bunu da ilk kez size söylüyorum. ÇALIŞAN KADINA KREŞ KOLAYLIĞI Harika bir haber… Peki ya tek ebeveynler? Hükümet programımızda var, kadınların çalışma hayatına girmesindeki en büyük dezavantaj çocuk bakımı. Öte yandan kreş maliyetleri yüksek. Yakın çevresine bırakamadığı zaman çocuğunu, kadın tekrar eve dönmek zorunda kalıyor. Ömer Dinçer öneminde KAGİDER’le beraber hazırladığımız bir proje vardı, devletin yönettiği kreşlere yönelik olarak. Şimdi yeni bakanımızla sürecin geliştireceğiz. Bu, tek ebeveynlileri de ilgilendirecektir. Başbakan üç çocuk talebinde ısrarcı ama bu durumdan yine öncelikli olarak kadın etkileniyor. Çocuk bakımı için destek almadı müddetçe kariyerinin önemli bir evresinde çok uzun süre evde olmak zorunda kalacak. Yapacağımız kreş desteği hem aile hem ülke açısından çocuk sayısını normalleştirecektir. Başbakan 3 çocuğu bilimsel verilere dayanarak söylüyor, toplumumuz yaşlanıyor çünkü. Hane başına 2.1’in altına düştüğü zaman geri dönüşü çok zor. Batıda bu rakam 1.8, ve bu Avrupa’nın en büyük sorunu. Biz hem kadının doğuracağı hem de ekonomik hayat içinde olacağı sosyal politikaları önemsiyoruz. Ya o ya o demiyoruz, hem o hem o diyoruz. AİLE HAKEMLİĞİ BOŞANMAYI AZALTIR Peki, ailenin parçalanmasını önlemek için boşanmanın zorlaştırılmasını bir çözüm olarak görür müsünüz? Hayır. 20 yıllık evli biri olarak biliyorum ki ilk 5 yıl çok önemli. İki ayrı dünyadan gelen iki insanın birlikte bir hayat kurması zaman alabiliyor. Zaten boşanmalar da çoklukla bu ilk 5 yılda oluyor. Ama boşandıktan sonra da sorunlar bitmiyor ve keşkeler, şimdiki aklım olsaydı başlayabiliyor. Nafaka, velayet, çocukların durumu sorunu gibi katmerleşerek gelen bir sorunlar yumağı var. Biz ara motorlar üretebiliriz. Mahkemeye gitmeden ombudsmanlık gibi çözümler bulabiliriz. Benim bir sorunum var ama eşimle iletişim kuramıyorum, sorunu kendi içimde aşamıyorum diyenler için aile hakemliği önemli. Sorun varsa da, bir dakika ya, sen şöyle diyorsun ama şu da var, boşanmadan da çözüm bulabiliriz sizin şuna ihtiyacınız var dediğiniz bir sistem bu. ÇOCUKLARIMIZI TAKİP EDECEĞİZ Çocuklara gelirsek: Önceki bakanların çalışmalarını biliyoruz. Koğuş sisteminden evlere ve hatta mahalle hayatı içindeki evlere geçildi –ki bu, çocukların hayattan toplumdan soyutlanmaması, tecrit hayatı yaşamaması için bu harika. Sizin peki, özellikle bu alanda çalıştığınız yeni bir şey var mı? 2002 bütçesinden bu yana bütçesi 10 kat artmış 14 bin çocuğa bakan koca bir kurumumuz var. Biz her bir çocuğumuzu güçlü toplumun güçlü bireylerinden biri yapmak istiyoruz. Ve önemsediğimiz kısmı da kurumlarımızdan çıktıktan sonra sudan çıkmış balık olmaması, ayakta kalması, dirençli olması. Onun talimatını verdim gelir gelmez. İstatistikî olarak değil, her birinin 18 yaşında buradan çıkınca ne olduğunu, nasıl ilerlemesi gerektiğiyle ilgili eğitim ve psikolojik takibini başlatıyorum. Mikro düzeyde tek tek bakıyoruz. Çalışmalara başladık, önümüzdeki günlerde bunu kamuoyuyla paylaşırım. Eğitim seviyeleri eskiye göre çok arttı ama hala çok eksik. O yüzden ben fırsat eşitliği ve eğitim, eğitim, eğitim diyorum. HADIM TARTIŞMASI KONUYA ZARAR VERDİ Geçen dönem Meclise çocukları cinsel yönden istismar edenlere uygulanacak caydırıcı cezalarla ilgili bir yasa teklifi sunulmuştu; “hadım” tartışması olmuştu. Meclis açılınca güncellenecek konu. Sizin fikriniz ne? Aslında o teklifin içinde hadım kelimesi geçmiyor. Yasa çocuğu cinsel istismardan ve her türlü tehlikeden koruyan temel ve önemli bir yasa. Arkadaşlarımız çok önemli bir çalışma yaptılar. Biz şimdi hukuken ne yapabiliriz diye bakacağız ve bir hükümet tasarısına dönüştüreceğiz. Bunu çok önemsiyoruz. Hadım diye tartışıldı ama siz ne öneriyorsunuz? Bu önemli bir çalışma ama o kelimeyle birleştiği zaman zayıflattı, magazinleştirdi işi. Hâlbuki önümüzde çok büyük bir sorun var ve bilimi kullanarak bunu çözmek gerekiyor. Biz çocuklara sadece sorun açısından da bakmıyoruz, bütünlüklü bakıyoruz. ÜSTÜN ZEKÂLILARA ÖZEL İLGİ Nasıl yani? Üstün zekâlı çocuklarımız var mesela, ülkemizin en büyük kaynağı. Daha evvelden üstün zekâlı çocuklar normal zekâlı çocuklarla okutulduğu zaman hırçın çocuk farklı çocuk muamelesi yapılıyor. O kapasite kullanılmadığı zaman hatta dezavantajlı duruma düşüyor çocuklar. Ne kadar istifade ediyoruz onların zekâlarından, ne yapmamız gerekiyor diye de bakacağız önümüzdeki dönemde. Üstün çocuklar da sizin alanınıza giriyor mu yoksa… Bütün bunların hepsi benim alanıma giriyor. (gülüyor) Biz yeni dönemde daha bütüncül bakıyoruz, özürlü çocuklar da normal çocuklar da üstün zekâlılar da bizim çocuğumuz. Genetik artıyı mutlaka değerlendirmeliyiz. YOKSULLARI ÇALIŞTIRACAĞIZ! Peki, yoksullukla nasıl baş etmeyi düşünüyorsunuz? Şöyle: Yoksulluğu puanlıyoruz. Hakikaten çalışamayacak durumdaysa, eyvallah sosyal devlet olarak yanındayım. Fakat çalışabilme durumu varsa bizim o kalıcı yoksulluğu geçici yoksulluğa dönüştürmemiz, istihdam bağlantısını oluşturmamız lazım. Yoksa kadını çalıştırıp, yeşil kart alıp, 35-40 yaşında kahvede oturarak devletten destek alan erkeklerin de sürdürülebilir şekilde sistemin içinde kalması mümkün değil. O yüzden onlara ‘toplum yararına çalışma modeli’ dediğimiz yeni modelde diyeceğiz ki; “biz sana vakıftan bu mali desteği veriyorsak sen de toplum yararına, mesela bu ülkenin okullarında temizlik sorununun giderilmesine yardımcı olabilmelisin. Ülkenin ağaçlandırmaya ihtiyacı varsa, bunu yapmalısın, kahvede oturmaktan iyidir. Bedensel olarak çalışabilecek durumdasın çünkü”. Böylece hem mali durumu iyi olmayan semtlerdeki okullardaki hijyeni sağlayacağız hem o kişiyi kalıcı yoksulluktan geçici yoksulluğa geçirerek sistem içine çekeceğiz. Güzel yöntemmiş… Sistemi ortaklaştırıyoruz. TÜBİTAK’ta yaptığımız sosyal yardımlaşma bilgi sistemi birkaç aya kadar bitecek. Biz kendi vakıf sistemimizde bütün Türkiye’yi kontrol altına alabiliyoruz. 13 kurum, 25 yerden anında denetleniyor. Bu mükerrerliği önlüyor, sistemin hızlanmasını, şeffaflaşmasını sağlıyor ama yeterli değil. Belediyelerin ya da farklı kurumların yaptığı yardımların da tek çatı altında birleşip bilgi paylaşımının sağlanması gerek. E-devlet sistemini kullanacağımız sisteme geçinde kimin hangi kurumdan nasıl bir destek aldığını, bizim ne yaptığımızı anlatacağımız tamamlayıcı bir sisteme dönüşeceğiz. BU DA BENİM USTALIK DÖNEMİM Bu da çok güzel… Bu sizin üçüncü milletvekilliği döneminiz. Yani son… Ne yapacaksanız şimdi yapmalısınız. Evet, ustalık dönemim… İyi bir takımla ve sağlam temellerle bilgiyi insanı ve parayı iyi yönetebileceğimizde toplumun geleceği açısından çok önemli reformlar yapabileceğimize inanıyorum. Nasıl ayrılmak istersiniz buradan? Siyaset çok kolay adam öğütür. Ben, bu makamda görevim bittiğinde Allah razı olsun, şunu yaptı denmesini çok önemsiyorum. Allah bana bunu nasip etsin istiyorum. Buna niyet ve gayret ediyorum. Halkımın arasına alnım ak dönmek, torunlarıma bakın bugün siz şu kolaylığı bizim yaptığımız şu işlerden dolayı yaşıyorsunuz demek istiyorum. Ve öte dünyaya gittiğim zaman da sınavı kolay geçmek istiyorum. VİCDANİ YÜKÜM AĞIR İnşallah öyle olur, başarırsınız. Şiddete uğrayan kadınlar, engelliler, yaşlılar, devlet bakımındaki çocuklar, şehit yakınları… Toplumun en yaralı kesimlerinden sorumlusunuz. Bunun vicdani yükü nedir sizde? Çok yüksek, hem millet, hem Allah nezdinde. Dolayısıyla hep daha çok ve daha hızlı nasıl ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Bu da üzerimdeki baskıyı büyüyor ama daha çok çalışmak gayretindeyiz. Bakan olduktan sonra da birkaç kritik yerde, durumda döktüğünüz gözyaşlarıyla kabinenin vicdanı olacaksınız gibi bir izlenim oluştu kamuoyunda… Kabine zaten çok vicdanlı bir kabine, ben takımın sadece bir parçası olacağım. Biz zaten toplumun ta kendisiyiz. Sırça köşklerden değil toplumun içinden çıktık, milletin evladı olarak Anadolu’dan geldik ve nereden geldiğimizi de hiç unutmadık. Ben nasıl okudum, çalıştım bu makama geldim diye bakınca şunu da görüyoruz aslında. Anadolu’da bir kadının her şey olabileceğini gösteren demokratik bir alt yapımız var bu ülkede. Gençler umutsuzluğa kapılmasın benim hayatıma baksın. UMUTSUZLUĞA KAPILAN BANA BAKSIN Nedir sizin hayatınızı farklı bir model kılan? Anadolu’da yaşayan herhangi bir ailenin yaşam standartlarında büyüdük biz. Ve hep çok çalışarak mücadele ettik. İnsan çok çalıştığı ve inandığı şey için mücadele ettiği zaman bir şeyler olabileceğini görecektir hayatta. Bu manada ülkenin kısır döngüsü yok, zengin bir insan kaynağına sahip. Bu kadar aile ile meşgulken kendi ailenizi nasıl idare ediyorsunuz Fatma Hanım? Eşim en büyük gücüm. Siyasete birlikte girdik ve en başından beri aynı davanın içinde olduğu için bana hep çok yardımcı oldu. İyi bir eştir, dosttur, yardımcıdır. Annem babam kardeşlerim hep işimi kolaylaştırdılar. Yani ailem de alıştı buna sağ olsunlar. Bir kızımız bir oğlumuz var, şimdi sahura kadar uyumuyor, sofrayı hazırlayıp bizi uyandırıyorlar. Bu mesela, bizim için çok farklı ve güzel bir şey oldu.
29 Ağustos 2011 05:40
DİĞER HABERLER