Çağ açıp çağ kapayan Fatih'in de, aşk çağlayanı Mevlana'nın da, Türkçe ile benzersiz şiirler mırıldanan Yunus'un da sırrı çocukluklarında…
Fatih Sultan Mehmet'i nasıl bilirsiniz? İstanbul surlarının önünde beyaz atının üzerinde askerlerini cesaretlendirirken veya İstanbul'u fethedecek topların balistik hesaplarını yaparken değil mi?
Peki Hz. Mevlana'yı nasıl bilirsiniz? Konya'da müritleriyle birlikte sema eden, Mesnevi'yi kaleme alan ve Şems ile olan derin dostluğu ile değil mi?
Ya Yunus'u? Onu da Anadolu'da dolaşan ve arı Türkçesi ile şiirler söyleyen veya Taptuk Emre'nin evine odun taşırken ki haliyle bilirsiniz değil mi?
Başka bir soru: Tarihe yön vermiş, insanların gönül hayatına girmiş, tarihte kalıcı izler bırakmış şahsiyetleri hiç çocukluk halleriyle hayal ettiniz veya bir resmini gördünüz mü? Fatih'i Mevlana'yı, Yunus'u annesinin kucağında mışıl mışıl, büyük bir güven içinde uyurken tasvir eden bir yazı veya bir resim gördünüz mü hiç? Fatih'in Manisa'da şehzadelik yaptığı dönemi kastetmiyorum. Bu insanların annesinin yanında geçirdiği 1 yaşındaki, 3 yaşındaki, 5 yaşlarındaki hallerini kastediyorum.
Şimdi aklınızdan şöyle bir şey geçebilir: Çağ açıp çağ kapayan bir Fatih'in, aşk çağlayanı bir Mevlana'nın, Türkçe ile benzersiz şiirler mırıldanan bir Yunus'un yanında bebek Fatih'in bebek Mevlana'nın, bebek Yunus'un ne önemi olabilir?
Uzman Paedagog Adem Güneş, işte bu noktada çok önemli bir şeye dikkat çekiyor: Çağ açıp çağ kapayan Fatih'in de, aşk çağlayanı Mevlana'nın da, Türkçe ile benzersiz şiirler mırıldanan Yunus'un da sırrı çocukluklarında… Güneş, sadece bu noktaya dikkat çekmekle kalmıyor, bizi çocukluk sırrını keşfetmeye çağırıyor.
Güneş'in Nesil Yayınları arasında çıkan son kitabı “Çocukluk Sırrı” Fatihleri, Mevlanaları ve Yunusları yetiştiren Anadolu Pedagojisi'nin kapısını aralıyor. Güneş, kitabında her dönemde bu bereketli topraklarda dev çınar ağaçlarının yükseldiği gibi, Alparslan'lar, Ertuğrul'lar, Osman'lar, Fatih'ler, Yavuz'ların tarihin altın sayfalarına isimlerini yazdırdıklarını belirterek “Böyle bir tabloya bakınca, bugün anne-babaların başka kültürlerdeki çocuk terbiye usullerine yönelmeleri ne kadar da trajiktir.” tespitini yapıyor. Güneş, bu tespitinin ardından Fatihleri Mevlanaları, Yunusları ve nicelerini yetiştiren Anadolu insanının pedagojik yaklaşımına yer veriyor kitabında.
Güneş, her çocuğun içinde bir sır barındırdığını belirterek, anne-babaları bu sırrı keşfetmeye çağırıyor. Ama “Çocukluk Sırrı”nı keşfetmek kolay değildir. Dikkat ister, özen ister, ihtimam ister, şefkat, sevgi, saygı, güven ister bu sır. Bu sır sanki kırk kat bohçaya sarılmıştır ve her bir katı anne-baba tarafından özenle ve ihtimamla açılmalıdır.
Bu katlar açılırken “Çocukluk Sırrı” ürkütülmemeli, yuvasından kaçırılmamalı, hoyratça kullanılmamalıdır. Her bir katın, her bir örtünün açılmasının bir edebi, adabı vardır. “Çocukluk Sırrı”nı keşfetmek zaman ister, ilgi ister. İhmal edilmeye gelmez “Çocukluk Sırrı”. Yoksa küser, darılır, kendini göstermez, belki de kaybolur…
“Çocukluk Sırrı”nı çok iyi bilen Anadolu insanı, ürkütmedi bu sırrı. Şeyh Edebalı, rüyasını anlatan Osman'ın “Çocukluk Sırrı”nı keşfetti, değer verdi, küçümsemedi ve ona en değerli varlığını eş olarak verdi. Oysa bugün anne-babasının yanına “Ben büyüyünce devlet kuracağım” diye gelen çocuklar “Sen önce derslerini çalış, sınıfını geç” diye küçümseniyor, alay ediliyor ve içindeki “Çocukluk Sırrı” küstürülüyor.
Güneş'e göre “çocuk yetiştirmek, ‘çocukluk sırrı'nın ortaya çıkmasına yardımcı olmaktan başka bir şey değildir. Anne-babalar, Allah'ın çocuk ruhuna yerleştirdiği ve sadece o çocuğa ait olan kişilik ve karakter özelliklerinin ortaya çıkması için gayret sarf eden rehberlerdir. Yoksa anne-babalık, çocuğun fıtratını kendi emel ve istekleriyle bozup zoraki yeni bir fıtrat oluşturma gayreti değildir. Zira Anadolu Pedagojsi'nde her çocuğun ‘yaradılış kodlarına' gizlenmiş bir ‘kişiliği' olduğu kabul edilir.”
Güneş, “Çocukluk Sırrı” kitabında anne-babalara “her çocuğun ‘yaradılış kodlarına' gizlenmiş ‘kişiliği'ni” bulmanın püf noktalarını veriyor.