Tabip Albay Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol, Ağustos 1997'deki Yüksek Askeri Şûra'da (YAŞ) ihraç edildi. Kahramanyol, orduyla ilişiği kesildikten sonra da baskılara maruz kalmış. Arabasına sabotaj düzenlendiğini, telefonlarının dinlendiğini, bir yıl boyunca takip edildiğini ileri sürüyor.
Tümgeneral Fahrettin Alparslan, 2002'de beylik tabancasıyla hayatına son vermişti. (Sağda)
28 Şubatçı generallerin kendisine 'Seni içeri tıkacağız. 20 sene yatacaksın.' diye haberler gönderdiğini söylüyor. Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nden (GATA) Kahramanyol ile birlikte 25 subay ihraç edildi. Dönemin GATA Komutanı Tümgeneral Fahrettin Alparslan, hep bu haksızlığın ızdırabını yaşamış. Alparslan, intihardan 10 gün önce Kahramanyol ile dertleşmiş. Sicilinin bozulması için eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in emir verdiğini anlatmış. 25 askerin haksız yere ihraç edilmesinden duyduğu acıyı dile getirmiş; basına açıklama yapacağını söylemiş. Kahramanyol, "Bu olaylar sebebiyle intihar ettiğine şüphe yok." diyor.
Mustafa Kahramanyol, şu anda özel bir hastanede kulak-burun-boğaz uzmanı olarak çalışıyor. Kahramanyol, GATA'da tabip albay rütbesiyle görev yaparken ihraç edildi. Albayın eski eşi Nurcan Akçay, geçtiğimiz yıl ilginç bir komplodan bahsetmişti. Boşanma aşamasında olduğu için Kahramanyol'a kızgın olduğunu anlatan Akçay, Çevik Bir'in Kahramanyol'un aleyhinde mektup yazması için kendisine iş ve para vaadinde bulunduğunu açıklamıştı. Vakit Gazetesi'ne konuşan Akçay, kendisine iş ayarlandığını; ancak vaat edilen paranın verilmediğini iddia etmişti. Kahramanyol ise ihraç kararında daha önemli konuların rol oynadığına inanıyor. Kahramanyol'a göre asıl sebep Balkanlar'da yaptığı çalışmalar. Bu girişimler dış güçlerin hoşuna gitmedi. Kahramanyol, ABD Dışişleri Bakanlığı Balkan Siyaseti ve Operasyonları Koordinatörü Nancy H. Ely Raphel ve iki elçilik yetkilisiyle ihracından bir sene önce Balkanlar hakkında iki saatlik bir görüşme yapmış. Raphel'in tüm sorularına net bir şekilde cevap vermiş. Raphel'in yanında bulunan elçilik yetkililerinden biri, YAŞ kararından sonra Kahramanyol'un kızıyla bir öğle yemeği yemiş. Yetkili, kızına, "namaz kılıp kılmadığını, oruç tutup tutmadığını, Avrupa ve ABD için ne düşündüğünü" sormuş.
Tümgeneral, 'Basın önünde açıklayacağım' demiş
Kahramanyol, ihraç kararını, dönemin GATA komutanı Tümgeneral Fahrettin Alparslan'ın da haksız bulduğunu anlatıyor. Alparslan, Kahramanyol'a 'bu adamın sicilini boz' diye Çevik Bir'den emir aldığını itiraf etmiş. Alparslan şöyle demiş: "Biz sana çok büyük haksızlık ettik. Ben çok üzülüyorum. Sana elimdeki bütün belgeleri vereyim. Basın önünde de bir açıklama yapacağım." Kahramanyol, Alparslan'ın bu konuşmadan 10-15 gün sonra intihar ettiğini hatırlatıyor. Kahramanyol, "Onun döneminde GATA'dan haksız olarak 25 kişi ihraç edildi. Bu olayların kendisinde doğurduğu sıkıntı sebebiyle intihar ettiği şüphesizdir." ifadelerini kullanıyor. Kahramanyol'un sıkıntıları ordudan ilişiği kesildikten sonra da sürmüş. YAŞ kararlarından iki gün sonra Genelkurmay askerî mahkeme savcısı tarafından evine baskın yapılmış. Ruhsatlarını göstermesine rağmen Bosna-Hersek eski Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç'in kendisine hediye ettiği tabancalar elinden alınmış. Balkan işlerinden sorumlu koordinatör olarak yazdığı mektuplara el konulmuş. Bu evrakları evinde bulundurduğu için hakkında 'Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini' tehlikeye düşürmekten dava açılmış. 1 yıl hapis cezası almış. Cezanın ertelendiğini belirten eski tabip albay, dava sürecinde sıkıntılı dönemler yaşadığını anlatıyor. 28 Şubatçı olarak tanınan bazı generaller kendisine 'Seni 20 sene içeri tıktıracağız' diye haber göndermiş. 1 sene boyunca peşine adam takılıp izlendiğini, evinin karşısındaki boş inşaatta sürekli birilerinin bulunduğunu aktaran Kahramanyol, inşaatın bekçisinin bile "Albayım, senin peşindekiler inşaatta oturuyorlar" diye haber verdiğini savunuyor. Arabasına bile zarar verildiğini anlatan Kahramanyol, "Lastiklere tabancayla çivi sıkıyorlardı" diyor.
Tankların geçtiği sokaklarda şimdi iş merkezleri var
'BÇG'yi kuranlar dayanak olarak Emasya'yı kullandı'
28 Şubat sürecinde atılan manşetlerin çoğu Batı Çalışma Grubu kaynaklıydı. Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş da BÇG'ye ait belgelerden birini Refah Partisi'nin kapatma davasında kullanmıştı. Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Temmuz 1997'de elindeki belgeye dayanarak BÇG'nin darbeye hazırlandığını açıkladı. Genelkurmay ise belgenin içeriğinden çok, kimin sızdırdığı üzerinde durdu. Askerî mahkemede yargılanan Emniyet İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu ile Onbaşı Kadir Sarmusak, haklarında delil olmadığı için beraat etti. Zaman'ın sorularını cevaplayan Bülent Orakoğlu, BÇG'yi 'çete oluşumu' olarak tanımlıyor. BÇG'nin yerini daha sonra Emniyet Asayiş Yardımlaşma (Emasya) protokolünün aldığını öne süren Orakoğlu, "Mahkemede BÇG'nin hukukî dayanağını sorduk, bu grubun oluşturulmasından sonra imzalanan Emasya'yı gösterdiler. Emasya kalkmadan 28 Şubat'lar bitmez." diyor. İllegal faaliyetlere dayanak yapılan protokolün 1997 yılı Temmuz ayında imzalandığını, BÇG'nin yürüttüğü faaliyetlerin ise mayıs ayında ortaya çıkarıldığını vurguluyor.
İstihbarat Başkanlığı döneminde Silahlı Kuvvetler'i değil onun içindeki illegal yapıyı dinlediklerini vurgulayan Orakoğlu, şöyle devam ediyor: "Kanunların bize verdiği yetki çerçevesinde bu illegal yapıyı takip ettik. BÇG şu an olsa yine takip ederdim. BÇG'nin fişleme bilgisini aldığımızda yardımcılarımla oturup konuştuk. Başımıza büyük belalar açılacağını biliyorduk. Ama ortada suçu ortaya koyan bir belge vardı." O dönemde hiçbir askerî savcının kendilerine yasadışı dinleme suçlamasında bulunmadığının altını çizerken, BÇG'yi ortaya çıkarınca Emniyet'in üzerine gelindiğini savunuyor. Orakoğlu, BÇG'nin faaliyetlerinin dönemin Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları tarafından "yetki aşımı" olarak değerlendirildiğini hatırlatıyor. Ardından, şu bilgiyi veriyor: "Yargılandığım askerî mahkemede BÇG'nin hukuki kaynağını sorduk. Fişlemenin dayanağını sorduk. 'Emir-komuta zinciri içinde kurulmuş irticai yapılanmayı ortaya çıkarmak için kurulmuş Emasya kaynaklı bir yapıdır.' denildi. Ancak Emasya protokolü 1997 yılı Temmuz ayında imzalanırken, biz BCG'nin faaliyetlerini bu tarihten önce mayıs ayında ortaya çıkarmıştık. Emasya'daki 22 maddenin 11'i de kanuna aykırıdır." 1997 yılında imzalanan Emasya protokolü ile valilerin yetkisinin askere devredildiğini aktaran Orakoğlu, "Emasya protokolü kalkmadan yeni 28 Şubat'lar bitmez. 28 Şubat'tan sonra yapılan fişlemelerin altında Emasya bulunuyor." diye konuşuyor.
"Çevik Bir'in görüşme talebini reddettim"
Eski istihbaratçı, 28 Şubat'ta öne çıkan ismin emekli Orgeneral Çevik Bir olduğunu; ancak perde gerisindekilerin hâlâ ortaya çıkmadığını savunuyor. Bir'in emekli olduktan sonra bir gazeteciyi aracı koyarak kendisiyle görüşmek istediğini ileri sürüyor. "Ben görüşmedim. Herhalde, cumhurbaşkanlığına aday olduğunda açıklamalarımızın kendisini sıkıntıya sokacağını düşündü." diyor.
28 Şubat'ta Genelkurmay'ın ışıklarının yanıp yanmadığına yönelik onlarca haber yayımlandı. Orakoğlu, bu fırtınalı günlerde Emniyet'in ışıklarının ise sabaha kadar yandığını aktarıyor. Orakoğlu'na göre, Emniyet Türkiye'de herhangi bir darbe girişimini en geç 24 saat içinde haber alabilecek kapasitede. Orakoğlu, 28 Şubat'ın PKK boyutunun göz ardı edildiğini düşünüyor. Eski istihbaratçı, "28 Şubat'ın darbe ayağı deşifre edildi. Diğer ayağında PKK bağlantısı vardı. Bunu deşifre edeceğim. Kitap yazıyorum." diyor.
28 Şubat için ne yazdılar?
Mehmet Barlas (Sabah): 28 Şubat ile hem siyasi dengeler, hem demokratik hoşgörü ortamı bozuldu hem de Türkiye, tarihinin en dramatik ekonomik krizine sürüklendi. Medya kartelleşti ve kendi kendini yıprattı. Bankacılık sözlüğüne 'hortum' kelimesi girdi. 28 Şubat'ın en çarpıcı sonucu ise postmodern darbenin hapse attığı Tayyip Erdoğan'ın 2002 seçimleri sonunda partisi ile tek başına iktidar olması ve 28 Şubat partilerinin TBMM'ye girememeleriydi.
Mehmet Altan (Star): Gazete yönetimine yapılan baskıları... Megaloman darbecileri... Eğilip bükülen gazete yönetimlerini... Ülkenin elli milyar dolarını alıp götüren laik banka soygununu... Cuntacıların her birinin batık bankalarda mevzilenmesini... Evet... İşte o en taze darbeden de bu yana on yıl geçmiş...
Fehmi Koru (Yeni Şafak): Üç-beş kişiden ibaret bir kadro, Türkiye'nin sistemini altüst etmeyi, kafalarındaki düzeni anayasal düzenin yerine geçirmeyi başarmıştır o dönemde... On yıl önce yaşanan yüz karası durumun sorumlularıyla yasal açıdan hesaplaşılamadı.
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): 28 Şubat'ın devlet çarkları üzerindeki derin etkileri sürmektedir. En derin etki EMASYA Protokolü'dür.
Ertuğrul Özkök (Hürriyet): Galiba 28 Şubat'ı destekleyen tek ben kaldım... Belki onuncu kez yazıyorum. 28 Şubat sürecinde yazdığım her yazının altındaki imzam aynen duruyor. 28 Şubat, Türkiye demokrasisinin gerçek bir balans ayarıdır...
Cüneyt Ülsever (Hürriyet): Ben 28 Şubat'a 'milli iradeye karışıldığı' için karşı çıktım. Milli irade ile aynı fikirde olmasam da onu savunmayı asli görevim bildiğim için karşı çıktım.
Fatih Altaylı (Sabah): Kendi içinde barındırdığı hatalara rağmen, 'Türk demokrasisi' açısından ciddi bir 'balans ayarı' olarak görüyorum. Bazı 'azgın demokratlar' gibi 28 Şubat'ı lanetleyemem... Gazeteci İlnur Çevik'in sıkı Refahyolcu olduğu günlerde dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, kendisini çağırdı ve şöyle dedi: 'İlnur Bey, arabuluculuğa soyunuyorsunuz. Bu sizi gri yapıyor. Oysa biz griyi sevmeyiz. Ya beyaz olacaksınız ya siyah. Bakın biz beyazız. Karşı taraf ise siyah. Kararınızı verin ve ya beyaz olun, ya gri...' İlnur Çevik kararını hemen oracıkta verdi: 'Ben de beyazım.'
Ergun Babahan (Sabah): Dönemin sivil siyasetçileri, rant kavgasını demokrasinin değerlerinden üstün tuttuğu, 'Düşmanımın düşmanı dostumdur' mantığıyla hareket ettikleri için demokrasinin temel değerlerini değil, kendi çıkarlarını önde tuttular. Kısa bir süre sonra da bunun bedelini sandıkta tasfiye olarak ödediler.
M. Ali Birand (Posta): Dolaylı veya dolaysız yeni bir 28 Şubat isteyen çevreler belki iyi hesap edemiyorlar, ancak TSK, böyle bir olasılıkta en başta Avrupa, ardından da Amerika'dan sert tepkilerle karşılaşılacağının, Türkiye'nin dış prestiji ve imajının büyük darbe yiyeceğinin de farkında...
Gülay Göktürk (Bugün): Medya, üniversiteler ve yargı... Onlar ne yaptılar? Güce taptılar. Susmanın, uzlaşmanın da ötesine geçip koşa koşa gittiler, 28 Şubatçıların saflarına gönüllü yazıldılar. Genelkurmay Başkanlığı'nda düzenlenen o brifinglerde önünü ilikleyerek darbecileri ayakta alkışlayan yüksek mahkeme üyelerini, üniversite rektörlerini asla unutmayacağız. Batı Çalışma Grubu'nun direktifleriyle gazete manşeti atan basın mensuplarını da...
Çevik Bir, diyalog eksikliğine bağlamış
Saadet Partisi (SP) Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, dün sürecin önemli isimlerinden Orgeneral Çevik Bir ile uçakta yaptıkları bir sohbeti anlattı. Kazan, Org. Bir ile 28 Şubat hesaplaşması yaptıklarını ve emekli askerin kendisine hak verdiğini kaydetti. Kazan, "Kendisi bana 'Bütün bunlar diyalog eksikliği, diyalog eksikliği' dedi." şeklinde konuştu. Kazan, AK Parti ile partisi arasında yumuşama yaşandığı yönündeki söylentileri ise yalanladı. Kazan, "AK Parti ile aramızdaki buzlar erimez. Biz IMF'ye karşıyız, onlar IMF ile hareket ediyorlar. Biz D-8'den yanayız, AK Parti ABD ile işbirliği içinde. Biz milli görüşçüyüz onlar muhafazakâr demokratız diyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Zaman