'Gazetecilik suçtur' diyen 3 saçma iddianame

Aslında her 3 iddianame yabancı dile çevrilse, medya örgütleri, insan hakları örgütleri, uluslararası kurumlar ve yabancı medya ile paylaşılsa, Türkiye’de basın hürriyetinin nasıl keyfi bir sansür ve iktidar baskısına maruz kaldığını, yargının bu hukuksuzluğa nasıl alet olduğunu anlatmak için başka bir izaha gerek kalmaz.
‘GAZETECİLİK SUÇTUR’ DİYEN 3 SAÇMA İDDİANAME 
Gazetecilere yönelik 3 iddianame arka arkaya tamamlanarak mahkemeye sunuldu.

‘Fuat Avni’ soruşturmasında tutuklanan 29 gazeteci, Cumhuriyet gazetesi ve Zaman gazetesi iddianameleri.

Uluslararası baskıları göğüslemek ve iç hukuk süreci sürüyor mesajı vermek için sürece hız verildiği görülüyor.

Mahkemenin tahliye kararı verdiği 21 gazetecinin salıverilmek yerine cezaevinden karakola götürülmesi örneğinde olduğu gibi, hukuk işletilmeyecek ama yargı süreci işliyor görüntüsü verilecek.

Böylece uluslararası kamuoyu aldatılırken ve AİHM’e de ‘hukuki sürecin tamamlanmasını bekleyin’ cevabı vermek ve oyalamak için zemin oluşturuluyor.

3 İDDİANAME SAYISIZ SAÇMALIK!

ali bulac spot29 gazetecinin iddianamesindeki tutarsızlıkları tek tek irdelemeye çalışmıştım. Cumhuriyet ve Zaman iddianameleri de farklı değil.

Her 3 iddianame de ‘gazetecilik suçtur’ diyor. Haberleri, yorumları suç olarak görüyor.

Her 3 iddianamede de haklarında soruşturma bulunmayan kişilerin haber ve yorumları üzerinden, tutuklu veya sanık gazeteciler suçlanıyor.

Her 3 iddianamede de ‘silahlı terör örgütü’ diye genel bir hikâye anlatılıyor ama ortada ne silah ne de eylem var.

Her 3 iddianamede de savcıların yürüttüğü yasal soruşturmaları, jandarma ve polis operasyonlarını haber yaptıkları için gazeteciler suçlanıyor.

Her 3 iddianamede de sanıkların irtibat ve iltisaklarına, aralarındaki örgütsel hiyerarşiye dair en ufak bir delil yok.

Her 3 iddianamede de ‘silahlı terör örgütü’ne ilişkin sanıklardan ele geçirilen tek bir suç unsuru bulunmuyor. Bırakın ‘silahı’ tek bir ‘çakı’ bile yok… Yazarların kalemine, gazetecilerin fotoğraf makinelerine ‘suç aleti’ muamelesi yapılıyor.

Her 3 iddianamede de kanunlarımızda suç olarak yer almayan ‘algı oluşturmaya çalıştılar’ gibi uydurma bir suçlama yöneltiliyor. Yetmemiş reklam filminden, dizi filmden suç uydurmaya çalışılmış…

Her 3 iddianame de birbirinden kopyalanmış gibi… Hatta hatalar bile aynı. Farklı savcılar farklı iddianamelerde, ‘Özgür Millet gazetesi matbaada baskın sırasında ele geçirildi’ diyor. Oysa Özgür Millet diye bir gazete hiçbir zaman olmadı, Özgür Bugün ise yasal izinle yayınlandı…

Her 3 iddianamede de suç yok ama 80’den fazla gazeteci aylardır bu saçmalıklar nedeniyle hapis yatıyor ve yatmaya devam ettirilmeleri için de siyasi baskı yapılıyor.

MİT TIRLARI VE MUT’A NİKÂHI TAKINTISI

Gazeteci Yetkin Yıldız, hiç çalışmadığı bir gazetede yazı yazmakla suçlanıyor.

Gazeteci yazar Orhan Kemal Cengiz için de aynı şekilde hiç çalışmadığı bir gazetede hiç yazmadığı yazı nedeniyle ‘müebbet hapis’ ile isteniyor.

Gazeteci Kadri Gürsel de, kendisini arayanlardan bazılarında ByLock olduğu gerekçesiyle silahlı terör örgütü üyesi olmakla itham ediliyor… Yani ‘Sizi arayan kişinin önce telefonunun içine ByLock var mı diye bakacak, sonra cevap vereceksiniz’ diyor savcılar (!)

İddianameler bir gerçeği daha ortaya koyuyor. İktidar, IŞİD ve El Kaide uzantısı örgütlere MİT’in silah sevkiyatının ortaya çıkarılmasına, suçüstü yapılmasına çok içerlemiş.

Uluslararası kamuoyunda kendisini zora sokan MİT TIR’larını inkâr da edemiyor ama ortaya çıkarılmasını ve görüntülerin yayılmasını sağlayanları susturuyor veya intikam amaçlı cezalandırıyor.

İktidarın bir diğer takıntısının ‘mut’a nikâhı’ olduğu görülüyor. Her nedense mut’a (geçici nikâh) konusunda yazılanları, suç içermese de ‘silahlı terör örgütü’ suçu gibi görüyorlar.

Gözaltına alınan polislerin savunmalarını, savcıların hukuksuz işlemlerini haberleştirmek de suçmuş (!)

3 İDDİANAME YABANCI DİLE ÇEVRİLSE YETER!

Aslında her 3 iddianame yabancı dile çevrilse, medya örgütleri, insan hakları örgütleri, uluslararası kurumlar ve yabancı medya ile paylaşılsa, Türkiye’de basın hürriyetinin nasıl keyfi bir sansür ve iktidar baskısına maruz kaldığını, yargının bu hukuksuzluğa nasıl alet olduğunu anlatmak için başka bir izaha gerek kalmaz.

İktidar, sadece anayasamız değil uluslararası anlaşmalarda açıkça yer alan ifade ve hürriyetini, haber alma ve haber verme hakkını, basın hürriyetini yok sayıyor ve tüm bu temel evrensel insan haklarını yargı eliyle yok ediyor.

Bu hukuki olmaktan fersah fersah uzak bu uydurma iddialarla Ali Bulaç, Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan, Nazlı Ilıcak, Mümtaz’er Türköne, Gültekin Avcı, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Hidayet Karaca, Sedat Laçiner, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Ali Ünal, Murat Aksoy gibi onlarca aydın, yüzlerce gazeteci yok yere hapis yatırılıyor.

İktidarın tek amacının, özgürlükleri ve demokrasiyi yok ederken, özgür ve cesur kalemleri susturmak, bağımsız ve tarafsız medyayı ortadan kaldırmak, iktidarın suçlarını ve hatalarını örtmek olduğu görülüyor…

Ülkenin uçuruma sürüklenmemesi için cesurca kendini feda eden yüzlerce güzide yazar ve gazetecilere yapılan bu zulmü, sessizce seyredenler ise sadece kendilerine değil ülkeye de yazık ediyor.

Erhan Başyurt/ tr724
14 Nisan 2017 09:05
DİĞER HABERLER