Genç avukatlar "Koşulsuz Adalet Hareketi" başlattı
Türkiye'de yargı yoluyla siyasi baskıya maruz kalan genç avukatlar bir araya gelerek 'Koşulsuz Adalet Hareketi' isimli bir platform teşkil etti.
Türkiye, başta “işkence yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğü” başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ciddi şekilde ihlal edildiği bir ülke haline geldi.
Bu baskıyı en çok hisseden kesimlerden biri de hukukçular oldu. Türkiye, tutuklu ve hükümlü avukat sayısı bakımından dünyada birinci sırada.
Türkiye'de sayısı hiç de az olmayan bazı avukatlar iktidarın politikalarına karşı gelmenin bedelini ödüyor. Savunmanın bağımsız olması gerektiğine, halkın savunma hakkının demokratikleşmenin en önemli unsurlarından biri olduğuna inan bir grup genç avukat aynı zamanda demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak bir araya geldi
Türkiye'de mesleklerini yapamayan bu genç avukatlar şimdi Avrupa'nın bir çok şehrinde bir araya gelişlerini sosyal medyada bir video ile duyurdu.
Kurdukları internet sitesinde kuruluş amaçlarını sıralayan 'Koşulsuz Adalet Hareketi' üyeleri her Cuma Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde toplanacaklarını duyurdular
İşte hareketin internet sitesinde yer alan kuruluş bildirgesinin Türkçesi:
Farklı düşüncelerden, farklı coğrafyalardan ve farklı geçmişlerden gelen fakat ortak bir geleceğe yürüdüğünün bilincinde olan, Türkiye’de yargı eliyle siyasi baskıya maruz kalan genç avukatlar olarak bizler; yıllardır toplumun farklı kesimlerinin yoğun bir baskı ve tahakküm altında tutulmaya çalışıldığı baskıcı bir rejime karşı ‘’koşulsuz’’ olarak adaletin tesis edilmesi için harekete geçmenin artık bir tercihten öte mecburiyet olduğunun farkındayız.
Mutlak hukuksuzluk rotasında son hız ilerleyen siyasal rejim; önüne çıkan her unsuru yargı marifetiyle sindirme politikasını sistematik hale getirmiştir. Gelinen nokta itibariyle bu gidiş, tüm ülke ve hatta coğrafya halkları adına apaçık bir tehdit haline gelmiştir.
Bu durum biz avukatlara mesleğimizin varoluşsal ilkelerinden gelen bir sorumluluk yüklemektedir. Uzun yıllardır süregelen ağır hukuk bunalımından kurtuluşun yegane yolu; kimliği ve düşüncesi fark etmeksizin toplumun tüm kesimleriyle empati yaparak insan hakları paydasında dayanışma içerisinde yürümektir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) imza attığı 1950 yılından bu yana Sözleşmenin yapı taşı niteliğindeki ‘İşkence yasağı, Özgürlük ve güvenlik hakkı, Adil yargılanma hakkı ve İfade özgürlüğü’ gibi temel hak ve özgürlüklerin en ağır şekilde ihlal edildiği bir dönemden geçmektedir.
Ülkemiz adalet sistemi, yargı bağımsızlığı açısından tarihinin en büyük travmalarından birini yaşamaktadır. Türk yargısı hâlihazırda sadece ‘şeklen’ vardır. Siyasi iradenin söylemlerine muhalif bir yargı kararı çıkmaması genel bir kaide haline gelmiştir. İstisnai olarak ‘hukuki kriterler uygulanıyor’ görüntüsü verilmeye çalışılan yüksek mahkeme kararları dahi pratikte sonuç doğurmamaktadır.
Özellikle siyasi davalarda yargı organları evrensel hukuk ile bağlarını tamamen koparmıştır. Yargılamaya hakim olması gereken ilkeler ve onları teminat altına alan AİHS rafa kaldırılmıştır. Türk yargısının içinde bulunduğu durum sebebiyle iç hukukta yürütülen hukuki mücadelenin etkili bir çözüme ulaşma ihtimali bulunmamaktadır. Tüm kanuni süreçler adeta birer çıkmaz sokağa dönüşmüştür.
Yargılamalar ritüelden ibaret olarak sadece şekil şartlarını yerine getirmek üzere gerçekleştirilmektedir. Duruşma salonları bu ritüelin sergilendiği oyun sahneleri, hâkim-savcılar ise bu ritüelin birer figüranı haline gelmiştir.
Anayasa Mahkemesi (AYM) iç hukukun yorumlanmasında ‘Türk mahkemeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre çok daha iyi konumdadır’ gerekçesiyle AİHM içtihatlarına aykırı kararlar vermektedir. Yerel mahkemeler ise ‘yerindelik denetimi kapsamında kaldığı’ gerekçesiyle AYM kararlarını uygulamamaktadır.
AİHM tarafından verilen 184 karar halen uygulanmamıştır. İhlal kararlarını sadece tazminat hükümleri olarak gören ‘parası neyse veririz’ anlayışına karşı Türkiye’nin içinde bulunduğu yargı krizinin nihai çözüm mercii AİHM’dir. Türkiye’de baskı altında kalan tüm kesimler adına bizler; Mahkeme’nin, siyaset güdümündeki yargıya karşı Sözleşmede korunan temel hak ve özgürlüklerin teminatı olma görevini gerçek manada üstlenmesini talep ediyoruz.
Etnik kökeni, dini veya politik düşüncesi fark etmeksizin adil ve özgür bir ülkede yaşamayı hak eden fakat Türkiye’de baskı altında kalan tüm kesimler adına AİHM’den talebimiz; siyasal rejim güdümündeki yargıya karşı Sözleşme ile korunan temel hak ve özgürlüklerin daha fazla ihlal edilmemesi adına görevini ivedilikle yerine getirmesidir.
Kararların infazının denetim merci ve mahkeme tarafından korunan değerlerin garantörü olarak Avrupa Konseyi’nden talebimiz ise yüzlerce uygulanmayan karar hakkında somut adımlar atılmasıdır. Karar verme süreçlerinde Türk adalet sisteminde tüketilecek işlevsel iç hukuk yolu kalmadığı, aksine tüketilenin bizzat hukukun kendisinin olduğu göz ardı edilmemelidir.
Her geçen gün telafi edilemez zararlara neden olan yargının kendi içinde doğruyu bulmasını beklemek, zararın boyutunu artırmaktan başka sonuç doğurmayacaktır. Türkiye temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi konusunda her geçen gün daha karanlık bir noktaya ilerlerken Mahkeme ve Konsey’in gerekli tüm adımları kararlılıkla atması gerekmektedir.
Farklı düşüncelere mensup birçok kişiyle yürütülen fikirsel sürecin neticesinde artık sesimizi haykırmanın ötesinde harekete geçmemiz zorunluluk haline gelmiştir. Bu doğrultuda taleplerimizin yerine getirilmesi amacıyla ‘’Koşulsuz Adalet Hareketi’’ olarak 27 Kasım’da başlamak üzere her hafta Cuma günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde nöbette olacağız !
"Koşulsuz adalet" talep eden herkesi bizimle beraber harekete geçmeye davet ediyoruz!"
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.