GGCnin 2012 Yılı Başarılı Gazetecileri Ödül Töreni (1)
-Başbakan Yardımcısı Arınç:
Güzel şeyler olacak, güzel günler göreceğiz.
Yeter ki; bu şiddet dursun, silahlar dursun, eylemler
dursun, ülkede barışın, birbirini anlamanın, di
DİYARBAKIR (A.A) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Güzel
şeyler olacak, güzel günler göreceğiz. Yeter ki; bu şiddet dursun, silahlar
dursun dedi.
Arınç, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinin (GGC) bu yıl Van Depreminde
hayatını kaybeden gazeteciler Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz anısına düzenlediği
geleneksel Başarılı Gazetecilik Ödüllerinin 27incisi nedeniyle GGC Lokalinde
yapılan törene katıldı. Törende bir konuşma yapan Arınç, böyle bir etkinliğe
katıldığı için mutlu olduğunu belirterek, Diyarbakırlı dostlarıyla kendilerini
kucaklaştırdığı için GGCye teşekkür ettiğini ifade etti.
Fırsat buldukça bu tür etkinliklere katıldığını dile getiren Arınç, Çünkü
hükümette görevim hükümet sözcülüğü dışında genelde medya ile ilgili
kuruluşlardır. Bunun içinde TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Vakıflar Genel Müdürlüğü var. Ama genelde
basınla medyayla ilgili kurumlar bana bağlandı. 4 yıla yaklaşan Başbakan
Yardımcılığı görevimde değerli basın mensubu arkadaşlarımızı anlayarak dinleyerek
ve sorunlarına çare bulmaya çalışarak görevimi yapmaya gayret ediyorum dedi.
Arınç, kendisinden önce konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemirin sözlerine değinerek, Ben değerli Belediye Başkanımız Osman
Baydemirin gönlünden koptuğuna inandığım bu samimi düşüncelerine aynen iştirak
ediyorum. Ona teşekkür ediyorum. Gönlümüzde yanan sıcaklığın, mutlaka bizi barışa
huzura, bu ülkede kardeşliği doyasıya yaşayacağımız günlere yakınlaştırmasını
diliyorum diye konuştu.
Gazeteciliğin yıpratıcı bir meslek olduğunu ifade eden Arınç, gazetecilerin
yıpranma hakkına ve bu konudaki çalışmalara da değinerek şunları söyledi:
2008 yılına kadar bazı iş kollarında sizin yıpranma hakkı dediğiniz,
kanundaki ismiyle fiili hizmet zammı vardı. 2008de Sosyal Güvenlik Kanunu
yenilenirken o iş kolları ile birlikte gazetecilik mesleği de yıpranma hakkını,
fiili hizmet zammını kaybetti. O günden bu yana arkadaşlarımız bunun yeniden
gelmesini arzu ederler. Olabilir, bu makul mantıklı bir taleptir. Ancak bunun
bütün sosyal güvenlik kapsamı içerisinde ve diğer iş kolları ile düşünülmesi
lazım. Yalan konuşacak halim yok, ben bütün arkadaşlarıma bu konu üzerinde sayın
başbakanımızın da bize çalışma yaptırdığını ama son çalışmayı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın bitirerek önümüze getireceğini ifade ettim. Umarım ki çok
güzel, çok yerinde bir kararla olumlu bir sonuca ulaşırız. Tabii fiili hizmet
zammının bütün iş kolları için geçerli olması, sosyal güvenlikte nasıl bir denge
getirecektir onu ayrıca hesaba katmamız gerektiğini düşünüyorum.
-Basın özgürlüğü-
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetecilerin görevini yaparken
olabildiğince özgür olması, cezaevi, tutuklama ve hükümlülükle karşılaşmaması,
basının sansür edilmemesinin asıl olduğunu ve buna çok dikkat ettiklerini
vurguladı.
Ama şunu iyi bilelim ki herkes suç işleyebilir. Bilerek veya bilmeyerek
kimsenin böyle bir imtiyazı da yoktur. En azından bir insan olarak herkes bir
suça karışmış olabilir diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
Eski hukuktaki tabirimizle bilerek ve isteyerek soğukkanlılıkla yani
taamüdü tarif ediyorum. Bir suç işleyen de çıkabilir, taksirli bir fiil ile bir
suça istemeden kazara karışmış da olabilir. Bunlara adi suçlar diyebiliriz. Her
şey olabilir, yaralamadan öldürmeye kadar, ancak bizim burada konuşmamız gereken
husus gazetecilik mesleğini yaparken karşılaştığımız sıkıntılardır. Yani kitap
yazarken, gazete yazarken, karikatür çizerken, televizyon yayıncılığı yaparken
önümüzde bir sansür var mı bir engelleme var mı- RTÜKten de sorumluyum. Kanunu
da 1,5 yıl önce çıkardık. Yeni bir kanun yaptık 55 maddelik. Orada bile yayınlara
önceden müdahale etme hakkımız yoktur. Yayınlanır, şikayet üzerine veya resen
yayın ilkelerine aykırılık sebebiyle onlara bir müeyyide uygulanabilir. Şunu
demek istiyorum, bir gazeteci, gazetecilik mesleğini yaparken Türkiyede adi
suçların dışında iki şeyle karşılaşır; birincisi özellikle şikayet konusu olan
husus Diyarbakırın hususiyetlerine dikkat ederek söylüyorum, Terörle Mücadele
Kanunudur (TMK). Bu, 90lı yıllardan beri geliyor. Zaman zaman değişikliğe
uğradı. Propaganda yapmaktan başlıyor, örgüt lehine bazı eylemlere katılmayı da
katlaya katlaya yükseltiyor. Bir gazeteci gazeteci olmasına rağmen TMKnın bu
maddelerine aykırı bir fiil işlerse karşılaşacağı muamele bellidir. TMK
kapsamında tutuklanır, hüküm de giyebilir. Adalet Bakanlığından aldığımız
istatistiklerde 100 gazeteci diyelim ki içeridedir, 70i TMKnın şu şu şu
maddelerine aykırılıktan ya tutuklanmış ya hüküm giymiştir. O zaman şunu
söyleyebiliriz, TMK tamamen kalksın. Bunu içinizden söyleyecekler var. Sayın
Sezgin Tanrıkulu söyleyebilir mi bilmiyorum. O söylerse partisi söyleyebilir mi
onu da bilmiyorum. Ama onu mertçe konuşabilirsiniz. Dersiniz ki; gazeteci ne
yaparsa yapsın ama TMK diye bir kanun olmasın. O zaman bunun gerekçelerini de
Türkiye şartlarında ne kadar uygulanabileceğini de en azından bana söylemeniz
lazım. Çünkü böyle bir düzenleme yapılacaksa benim adalet bakanı ile bunu
çalışmam lazım.
Propaganda unsurunun çok aşırı cezaya yol açtığını düşündükleri için 3.
yargı paketinde de bu konuyu çözdüklerini söyleyen Arınç, TBMM tatile girerken
çıkan kanun içerisinde buna ilişkin hükümler olduğuna işaret etti.
İkinci husus olarak ise, TMK bir engel olmasa bile Türk Ceza Kanununda bazı
hükümler olduğunu ve o hükümlerin 3 tanesinin, yani gizliliğin ihlali,
soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargılamayı etkilemeye teşebbüsten gazetecilerin
yargılanabildiğini ve cezaya muhatap olabildiklerini dile getiren Arınç, bunların
3 maddesinde de değişiklik yaptıklarını söyledi.
Arınç, bütün bunları yapabildikleri kadarıyla unsurlarını daha net hale
getirerek ya da cezalarını tecil sınırlarına sokmak suretiyle karşılamaya
çalıştıklarını da kaydetti.
3. yargı paketinin önemli maddelerinden birinin de ifade özgürlüğü konusu
olduğunu dile getiren Arınç, düşünceyi yayma ve ifade açıklama sebebiyle ceza
yiyenler varsa 5 yıla kadar onları erteleme kapsamına soktuk. Bundan bir
milletvekili arkadaş da istifade etti biliyorsunuz. Milletvekili Kemal Aktaş,
evet yemin etmemiş, edememiş olabilir, tahliye edilmemiş olabilir ama yaptığı bir
konuşmadan dolayı 1 yıl 8 aylık bir cezaya muhatap kalmıştı. 5 yıllık erteleme
kapsamına girmeden önce meclis başkanı okutacaktı kararı ve milletvekilliği
düşecekti. Ancak 3. yargı paketindeki hüküm 5 yıla çıkardığı için Kemal Aktaşın
milletvekilliği düşürülmedi. Bundan başkaları da istifade etti. Eğer suç olacaksa
ceza da olacak. Suçun ne olup olmayacağına şüphesiz siyasi organların, yasama
organının karar vermesi lazım. Bu konularda çalışma yapmadan teklif sunmadan
bunların hepsi kalksın, herkes istediğini söylesin istediği ilişkiyi kursun
dersek bu gerçekçi olmaz şeklinde konuştu.
Arınç, geçmişte gazeteci sıfatı ile bilinen pek çok insanın kalleşçe
hunharca hayatını kaybettiğini, bütün bu olayların Hrant Dink olayı müstesna
olmak üzere 90lı yıllarda işlendiğini belirterek, Hrant Dinkin olayında
hükümet olarak yapacağımız tek bir şey vardı. Ya olayı önceden önleyebilecektik.
Buna gücümüz olacaktı veya suç işlendiğinde derhal suçlu veya suçluları
yakalayacaktık. Unutmayın Hrank Dinkin katilleri 36 saat içerisinde bulundu ve
yargıya teslim edildi. Yargı nasıl yaptı, iyi mi yaptı kötü mü yaptı, az mı oldu
eksik mi oldu, o ayrı bir konu ama biz yargının önüne çıkaracak gücü kendimizde
bulabildik ve ondan başka da bu dönem gösterebileceğimiz kötü örnekler olmadığını
düşünüyorum dedi.
-Medyayı güçlendirmemiz gerekiyor-
Medyayı özellikle yerel medya konusunda Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü olarak çok önemli adımlar attıklarını, hizmet pasaportu, sarı basın
kartı, yerel medya eğitim seminerleri gibi çalışmaları olduğunu vurgulayan Arınç,
şunları söyledi:
Türkiyede özellikle özgürlükler alanında genişlemeden, güçlenmeden
yanayız. Unutmayalım Kürtçeyi geçmişte inkar ettiler, reddettiler ama inkar, ret
ve asimilasyon politikalarını biz terk ettik, elimizin tersiyle ittik, ayağımızın
altına aldık. Artık bizden sonra ret, inkar bütün bunlar mümkün değil. Kürtçeyi
yasaklayanlar milletin değerlerine yabancı olanlardı. Bugün benim sorumlu olduğum
TRTnin, TRT Şeş diye özel bir kanalı var. Üçüncü yılına girdi, Arapça kanalı
var. 3-4 ay kadar önce Soranice yayına da başladık. Bununla yetinmedik. RTÜK,
Kasım 2009da bir yönetmelik değişikliği yaparak yerel radyo ve televizyonların
24 saat ana dilde yayın yapma lisanslarını verdi. Unutmayın o tarihten önce
radyolar bir saat, televizyonlar 45 dakika civarında anadilde yayın yaparlardı
ama haberlerin Türkçe okunması mecburiyeti vardı. Diğer yayınlarda da alt yazının
Türkçe yazılması mecburiyeti vardı. Bunların hepsini kaldırdık. RTÜKten son
lisansları aldım, 29 yerel televizyon bir kısmı uyduya çıkmış durumda. Arapçadan
Aramiceye kadar Kürtçeden diğer dillere kadar anadilde yayın yapıyor.
-Kürtçe sözlük çalışması-
2009 veya 2010da Osman Baydemiri ziyaretinde, Baydemirin kendisine Kürt
Enstitüsünün yayımladığı bir Kürtçe sözlük hediye ettiğini hatırlatan Arınç,
şunları kaydetti:
Sonra başımıza bir iş geldi. Artık Kürtçe seçmeli ders haline geldi.
Kürtçe artık bugün 5. sınıflardan başlayarak çocuklarımızın istemesi halinde
öğretilebilecek. Üniversitelerde bölümler açıldığını biliyorum. Beğenmeyebilir,
dudak bükebilir, bu da neyin nesi diyebilirsiniz. Nereden nereye geldiğimizi
söylemek için konuşuyorum. Kürtçe ders için önce öğretmen ihtiyacı arkasından bir
kitap arkasından bir lügat ihtiyacı ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı pratik
olarak bunları çözmeye çalışıyor. TDK başkanına Kürtçe lügatımız var mı diye
sordum. Hayır dedi. Hangi dillerde bugüne kadar lügat hazırladık diye sordum, 17
dilde lügat çalışması vardı aralarında Kürtçe yoktu. Bendeki lügati verdim bundan
yararlanabilirsiniz dedim. TDKya Kürtçe lügat hazırlamaları talimatını verdim.
Ondan da istifade edebilirsiniz dedim. Diyarbakırlı kardeşlerim bu adımı da
attık. Bugünden yarına olacak bir şey değil ama bir ayıptan kurtuluyoruz. TDK
filan filan dillerin lügatını hazırlamış ama benim milyonlarca insanımın
konuştuğu bin yıllık bir medeniyetin eserleri düşünceleri kültürü ile bugüne
kadar ayakta kalmış yaşamış bir dilin lügatını hazırlamaktan mahrum kalmışlar.
-Güzel şeyler olacak-
Başbakan Yardımcısı Arınç, huzur, barış ve dostluğu, birbirimizi anlamayı
daha yüksek ve gür sesle konuşmak gerektiğini de vurgulayarak Güzel şeyler
olacak, güzel günler göreceğiz. Yeter ki; bu şiddet dursun, silahlar dursun,
eylemler dursun, ülkede barışın, birbirini anlamanın, diyaloğun yolunu açmış
olabilelim. Eski usul devam edecek olursak bu yaptıklarımızın milyonlarca insanı
huzura ve mutluluğa kavuşturmakta yetersiz kalacağını düşünüyorum. Şiddete ve
silaha tepki göstermenin şiddeti ve silahı reddetmenin tam zamanıdır. Hükümet
olarak bize ne düşüyorsa bunu yapacağız ama gazeteci arkadaşlarımdan da
Diyarbakırın tüm dinamikleri burada olduğu için sayın Baydemirin konuşmasının
ana unsuru olan huzuru, barışı, dostluğu birbirimizi anlamayı sesimizi
yükselterek biraz daha gür sesle konuşmamız lazım diye konuştu.
Arınç, daha sonra Gazete Haberciliği dalında birincilik ödülü alan Taraf
gazetesi Mardin muhabiri Muzaffer Duruya ödülünü verdi. Ardından çekimlerinin
bir kısmı Diyarbakırda yapılan ve jüri özel ödülüne layık görülen Sultan
dizisinin yapımcısı Cengiz Keten ve başrol oyuncuları Nurgül Yeşilçay ile Şahin
Irmaka plaket verdi.
(Sürecek)
Muhabir: Aziz Aslan-Sema Kaplan
Yayıncı: İrfan Cemiloğlu