Bir ülkede vatandaşa yapılabilecek en büyük hakaret, verilebilecek en büyük ceza zannımca ona güvenmemektir.
Dün Türkiye kanunlarına göre bir bayram tatili uygulandı… Bu bayramın adını söylememe gerek yok tabi ki… Ama ben birkaç ekleme yaparak bu bayramı farklı bir gözle değerlendirme ihtiyacı hissediyorum. Buna da 1 Mayıs Olağanüstü Emek Bayramı demeyi tercih ediyorum... Kutlamayı da bu şekilde kutlama gereği duyuyorum. Tüm emekçiler, dün bütün zorluk ve engellemelere rağmen kutlamaya çalıştığınız 1 Mayıs Olağanüstü Emek Bayramınızkutlu olsun…
Önceki yazımda nefret söylemini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bir kez daha burada kısa da olsa siyasi liderlerden ötürü gerilen sosyal ilişkilerimizi 1 Mayıs İşçi Bayramının bize gösterdiği şekliyle konuşmakta yarar görüyorum. İnsanların haleti ruhiyesi bulundukları toplumdaki sosyal ve kültürel ilişkilerin yanı sıra liderlerin takip ettikleri siyasi söylemler ve hareketler tarafından yeniden belirlenmektedir.Bu belirlenim Türkiye’de en sert halini ve kendi ruhunu bize göstermekte ve vatandaş da bunu olduğu gibi yaşamaktadır.
1 Mayıs’ın sene-i devriyesinde işçilerin çıkarsın-çıkmazsın tartışması gündemimizi yeniden meşgul etmeye başlamıştı ki hükümet çıkarmama kararı aldı… Son iki yıldır siyasetçi ve idareciler de işçilerin Taksim Meydanı’na çıkmaması için nefret dolu bir söylem geliştirmekten geride durmamaktadır. Her defasında liderler –Taksim’deki kutlamalara bölücü faaliyetmiş gibi- karşı çıkmakta bunun için de bütün kolluk kuvvetlerini Taksim ve civarında konuşlandırmaktadır. Hatta İstanbul’da hayatın tamamen durması için Metrobüs, Metro ve Vapur seferlerini iptal etmekte bunda da herhangi bir beis görmemektedir.
KENDİ GİBİ DÜŞÜNMEYENİ DÜŞMAN GÖRMEK
Bir ülkede vatandaşa yapılabilecek en büyük hakaret, verilebilecek en büyük ceza zannımca ona güvenmemektir. Güvenin olmadığı yerde şüphesiz silaha –iç yada dışta kullanılmak üzere- büyük yatırımlar yapılmaktadır. Bakınız İsrail Devleti kendini güvende hissetmediğinden ötürü sürekli silaha yatırım yapmakta ve Amerika’dan silah desteği alabilmek için her yer ve zamanda taleplerini dile getirmektedir. Güvenin olmadığı yerde şüphesiz ki bir düşman üretme psikolojisi ve algısı hükümferma olmaktadır. Son dönemde AK Parti hükümetinin her kanun maddesini güvenlik gerekçesine dayandırarak çıkarmaya çalışması ortada bir güven probleminin olduğunu bize göstermez mi?
Medyaya çıkan hükümete yakın isimlerin de sürekli güvenlik meselesini gündeme getirmesi de zannımca algıdan öteye bir durum değildir. Buna bir örnek vermekte fayda görüyorum. CNNTürk’te Şirin Payzın’ın programına misafir olan AK Parti eski Aday Adayı Kemal Öztürk, programdaki katılımcılara, “Benim güvenliğim ne olacak?” sorusunu yeniden hatırlar gibiyim. Bu vesileyle güvenlik politikalarını sürekli olarak gündeme getiren ülke başkanları ‘ölümü göstererek sıtmaya razı ettirme eğiliminde’ yine bunda da erhangi bir sıkıntı görmemektedir… Vatandaş ise hakkında kesilecek hükümlerden habersiz sessizliğini korumakta olayı yaşadığında veryansın etse bile ele geçirebileceği herhangi bir şey gözükmemektedir.
Bu yoğun güvenlik önlemleri altında Taksim’de gerçekleştirilemeyen 1 Mayıs işçi bayramı tam da bu güvensizlik politikalarından ötürü engellendiğine şahitlik ettik. Son söz olarak güvenin olmadığı yerde güvenlik politikaları yer almakta ve vatandaşa da her an düşman olabileceği gözle bakılmaktadır. 1 Mayıs’tan bize arta kalan bu olmuştur… Yeniden 1 Mayıs İşçi Bayramını canı gönülden kutluyor ve emeğin değerinin anlaşıldığı günlere vesile olmasını temenni ediyorum…