Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan yeni köşe yazısını 'Halının getirdikleri' başlığıyla kaleme aldı.
Amerika’nın bir şehrinde halı mağazasında çalışan arkadaşımız, Amerikalı bir beyefendiye onun istediği özelliklerdeki halıyı bulur ve ona satar. Paketleme işlemi bitip halıyı verirken, yanında da bir davetiye verir ve bu müşteriye; “Benim bir ay sonra Türkiye’de düğünüm olacak, sizi düğünüme davet ediyorum” der. Müşteri teşekkür ederek mağazadan ayrılır.
Türkiye’deki düğün gününden bir gün önce bu arkadaşımızı telefonla birisi arar; “Ben
Henry, şu anda İstanbul Havaalanı’na indim, nereye nasıl geleceğim?” der. Arkadaşımız şaşkınlık ve sevinç içinde; “Siz kapının önüne çıkın, ben hemen oraya yakın bir arkadaşımızı arıyorum, o sizi düğünün yapılacağı şehre getirecek.” der. Arkadaşımız, Trakya’da bir şehirdedir.
Misafir, düğüne katılır, arkadaşımızın akrabalarını ve tanıdıklarını ziyaret eder ve o şehirde bir hafta kalır. Geri tekrar Amerika’ya dönerken, bu arkadaşımız misafire; “Türkiye’yi tanımak için bu süre yetmez, ben daha burada kalacağım, siz bir ay sonra tekrar gelin, Türkiye’nin değişik yerlerini birlikte ziyaret edelim.” deyince bu teklif onun çok hoşuna gider ve “Tamam” der.
Bir ay sonra tekrar gelir ve Türkiye’nin farklı şehirlerini birlikte ziyaret ederler. Bu ziyaretler esnasında
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin teşvik ve tavsiyeleri ile açılmış olan okulları, üniversiteleri, hastaneleri, diğer hizmet müesseselerini ve Hizmet’e katkıları olan iş adamlarını da ziyaret etmeyi ihmal etmezler. Bu iş adamlarıyla tanışırlar. Misafirimiz, bu insanların samimiyetlerinden, yaptıkları güzel işlerden çok etkilenir. Devamlı sorular sorarak Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ve Hizmet Hareketi’ni öğrenmeye gayret eder.
Bu ziyaretten sonra, misafir, arkadaşımızla birlikte Amerika’ya döner. Önce Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaldığı Pensilvanya ‘ya uğrarlar. Arkadaşımız misafiri Fethullah Gülen Hocaefendi ile tanıştırır. Misafir de Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, Türkiye’de gördüklerini, yaşadıklarını anlatır. Misafir zaman zaman çok duygulanır ve ağlar, Hocaefendi de ağlar.
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye; “Efendim ben emekli oldum, eşimle beraberiz, çocuğumuz yok. Ben buraya gelirken eşimle de konuştum ve onun da rızasını aldım. Müsaade ederseniz biz bütün mal varlığımızı, arazilerimizi Hizmet’e vakfetmek istiyoruz“ der. Fethullah Gülen Hocaefendi de; “Bu güzel duygu ve düşünceleriniz için çok teşekkür ederim, Allah sizden razı olsun, isterseniz siz kendiniz bir vakıf kurun ve mal varlığınızı bu vakfa bağışlayın, biz de size yardımcı olalım” der.
Ben bu hadiseyi öğrendikten sonra, Houston’a geldiğimde, buraya yakın şehirde yaşayan
Henry Amcayı ziyarete gittim. Eşi vefat etmişti, kendisi yalnız yaşıyordu. Bize heyecanla Türkiye’de gördüklerini, Fethullah Gülen Hocaefendi ile yaptıkları görüşmeyi anlattı. Ev, bir çiftlik evi idi ve etrafında geniş araziler vardı. Ayrı bir vakıf kurup kurmadığını sormadım. Değişik konuları konuştuk.
Ben kendisine, bir hafta sonra Fethullah Hocaefendi’yi ziyaret edeceğimi ve ona kendisinin göndermek istediği mesaj varsa cep telefonuma kaydedip dinletebileceğimi söyledim. Cep telefonumun videosunu açtım, o da Hocaefendi’ye hürmetlerini sunduktan sonra, Hocaefendi ile görüşme anlarını hiç unutamadığını, orada arkadaşlarla görüştüğünü ve selam hürmetlerini sunan bir konuşma yaptı. Ben de hocaefendinin yanına gelince, görüntülü olarak bunları dinlettim. Hocaefendi de çok memnun oldu, o da ona selam gönderdi.
Henry amcayı düzenli ziyaret ediyorlardı.
Görüldüğü gibi burada bir halı satarken bile karşıdakinin insan olma özelliğinden dolayı sadece satış işlemi ile ilgi ve alakayı bitirme değil ama, samimi davranış ve fikirleri paylaşımla insani münasebetlerin ne kadar güzel noktalara kadar gelebildiğine herhalde açık seçik bir örnekle karşı karşıyayız. Maalesef çoğu zaman bu şekildeki insani ilişkileri başlatamıyoruz, devam ettiremiyoruz. Sadece bir veya iki kelimeyle işlerimizi bitirip oradan ayrılıyoruz veya gelen kişi ayrılıyor.
Kaldı ki bu şekildeki bir selamlaşma, tanışma daha sonra o insanlarla irtibatları devam ettirme, asla insanın fazla zamanını ve enerjisini almıyor. Aksine geliştirilen bu diyalog ve görüşmelerle insanın dost çevresi zenginleşiyor, insanın mutluluğu artıyor.
80 yıldır Harvard Üniversitesi’nde yapılan ve halen devam eden bir araştırmada da, o yıllardan beri yani araştırmanın başlangıcından beri hala hayatta olan ve yaşlanmış insanlar incelendiğinde, bunlar arasında yaşı ilerlemiş ve hastalıkları olsa bile hâlâ çok mutlu insanların olduğu tespit edilmiş. Bu insanlarla da konuşulunca, bu mutluluğun esas sebebinin bu insanların çok dostlarının olduğu ve onlarla bir şekilde düzenli görüşmeleri dikkati çekmiş. Bu araştırmayı sunan ve benim YouTube’da bir TED konuşması olarak dinlediğim zaman halen bu projenin başında olan
Prof. Waldinger, bir psikiyatrist olarak, insanların insani ilişkileri geliştirmiş ve dostları fazla olduğunda, organik rahatsızlıkları olsa bile bu insanlar, hayatlarını uzun süre devam ettiriyorlar ve mutlu olarak hayatlarını sürdürüyorlar.
İşte bu esastan hareketle, hayata geniş açıyla bakabilmek, herkesi kendi konumunda kabul edip, insanlarla iradi olarak tanışma ve sonra bu ilişkiyi geliştirip devam ettirme, bu işi severek karşılıklı özellik ve güzelliklerinden istifade etmeye çalışmak, insanları mutlu ve huzurlu kılıyor.
Eskiden özellikle Amerika’da, belli yollarda turnikeler olurdu ve turnikeye gelindiğinde para ödenir öyle geçilirdi. O zamanlar otomatik ödeme yoktu. Bu turnikelerde şöyle yazı yazıldığını hatırlıyorum;
“Ödeme yaptığınız da bir insan, o sizin de bir akrabanız olabilirdi, lütfen ona selam verin ve konuşun, çünkü bu işi mesaileri bitene kadar yaptıkları için, eğer onlara selam vermeyip konuşmazsanız üzülürler.”O halde, statüsü, rengi, dini, dili, milliyeti, ne olursa olsun, insan olma ortak paydasından hareketle, herkese selam verebilmeliyiz, gülümseyebilmeliyiz. Vakit ve pozisyon uygun olduğu zaman da karşılıklı tanışıp birbirimizin irtibat bilgilerini paylaşabilmeliyiz, sonra da bunları devam ettirmeliyiz.
Yaşam süresi sınırsız değil, sınırlı bu hayat içinde hayatı daha değerli kılabilme iradesi de bizim elimizde.
Gelin hayatımızı daha değerli kılacak başlangıçlar olan ve insanlara selam verme, tanışma özelliklerimizi geliştirelim ve devam ettirelim. Meşhur şair ve gönül insanı Yunus Emre’nin (1240-1320) dediği gibi :
Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz..Ne dersiniz?