Zaman yazarları ve yöneticilerinin yargılandığı Zaman davasında dün karar çıktı.
Zaman yazarları ve yöneticilerinin yargılandığı Zaman davasında dün karar çıktı. Yaklaşık 2 yıl önce gözaltına alınarak tutuklanan gazeteciler hakkında “Anayasal düzeni değiştirmek” suçunu işlemekten üçer defa ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edilmişti. Savcının ileri sürdüğü deliller mahkeme huzurunda param parça edilince, elde kala kala “AKP iktidarının uydurduğu bir örgüte üyelik” suçlaması kaldı. Kamuoyunda bilinen gazetecilerin 2 yıl boyunca azılı bir seri katil gibi her türlü haktan mahrum edilerek hapiste tutulmasının bir izahı olmalıydı. Aksi halde mahkeme, madem suçları yoktu, neden bunca zaman içeride tuttunuz bu adamları suçlamasına maruz kalacaktı. Kendini kurtarmak isteyen mahkeme, altı gazeteci hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak”tan 10’ar yıl hapis cezası verdi. Vicdanını rahatlatmak içinde dördü hakkında iyi hal indirimi yaparak tahliyelerine hükmetti. iki gazeteci hala tutuklu.
Şimdi biraz geriye gidelim.
15 Temmuz’dan 3 gün önce, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun talebi üzerine, Zaman Gazetesi’nin ortak ve yöneticileriyle ilgili adres tespiti yapılıyor. Tespiti yapan İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele şubesi, Zaman’ın künyesinde yer alan isimler de dahil olmak üzere 28 kişinin adres ve kimlik bilgilerini 12 Temmuz 2016 günü savcının önüne koyuyor. Savcı Fuzuli Aydoğdu, bu listeye bazı yazarları da ekleyerek 51’e tamamlıyor ve 26 Temmuz günü gözaltı talebini yapıyor. Savcı Fuzuli Aydoğdu’yu kırmayan (çünkü savcımız ileride kritik bir koltuğa oturacağı için kırılmaması gerekir) İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimi Fevzi Keleş kararı veriyor.
27 Temmuz sabahı gözaltılar başlamadan haber sosyal medya ve internet sitelerinde kısa sürede yayıldı. Kısa sürede listede ismi olanların yarısına yakını gözaltına alındı. Bazıları evinde valizini hazırlayıp bekledi, kapıya gelen polislere teslim oldu. Bazıları evde olmadığı için gözaltına alınamadı. Bazıları ertesi gün gidip en yakın polis karakoluna gidip “haberlerde duydum, beni arıyormuşsunuz” diyerek teslim oldu.
Hepsinin aklından geçen şuydu: Evet hakkımızda bir gözaltı kararı var ama biz gazetecilikten başka ne yaptık ki! Gider ifademizi veririz. Sonuçta iyi kötü bir yargı var memlekette… Ne yazık ki öyle olmadı. 15 Temmuz’a kadar iyi kötü var dediğimiz yargı, 16 Temmuz sabahı başka bir şeye dönüşmüştü.
Muhtemelen Savcı Fuzuli Aydoğdu’nun yaptığına benzer bir hazırlığı, çok önceden yargı mensupları için yapmış olan HSYK, 15 Temmuz gecesi 01:00’de, henüz darbecilerin uçakları havadayken, 2.745 hâkim ve savcı için gözaltı kararı verdi. Ertesi sabah, meslektaşlarının gözünün önünde elleri kelepçelenerek kitle halinde gözaltına alınarak tutuklanması, geride kalanları adalet arayan bir yargı mensubu olmak yerine acımasız bir iktidar tetikçisine dönüştürecekti.
Nitekim öyle de oldu. “Gider ifademizi veririz, ne fazla birkaç gün fazla gözaltında kalır çıkarız” diyenler gitti ama geri gelemedi. Günler geçti ama gözaltı süreleri bir türlü bitmedi. Gidenlerin neredeyse hepsi tutuklandı ve Silivri Cezaevine gönderildi. Tutuklama gerekçesi, özetle silahlı bir terör örgütüne üye olmaktı.
Günler, haftalar, aylar geçti. Avukat bulabilenler avukatları aracılığıyla, bulamayanlar defalarca kendi el yazısıyla masumiyetlerini anlatan itiraz dilekçeleri yazdılar. İtirazların yapıldığı “proje mahkemeler” Sulh Ceza Hakimlikleri adeta bir duvar… Kimse neyle suçlandığını bilmiyordu.
Nihayet, tutuklanmalarının üzerinden 9 ay geçtikten sonra, Savcı İsmet Bozkurt’un imzasını taşıyan iddianame ortaya çıktı. Her zamanki gibi sanık avukatlarına verilmeyen iddianame önce Havuz medyasına servis edildi. Suçlamalar ve istenen cezalar dehşet vericiydi.
“Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme…” suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Savcı işi sağlama almıştı. Darbecilikten alacakları 3 müebbet hapis bir gün biterse üzerine silahlı terör örgütüne üyelikten de bir 15 yıl yatmaları gerekecekti.
İddianameyi eline alan gazeteciler ve avukatları şaşkınlık içinde, zaten hepi topu 64 sayfalık iddianameyi defalarca okudular. Kim ne zaman hangi suçu işlemiş belli değil ama cezası 3 müebbet!.. Darbecilik suçuna delil diye iddianameye konulanlar sadece yazı başlıklarından ibaret.
Bu yazılar yayınlandığı zaman hiçbirine dava açılmamış. Zira basın kanununa göre bir gazete yazısında suç varsa basın savcısının harekete geçip 4 ay içerisinde iddianame düzenleyip dava açması lazım. Aksi halde bir daha ceza davası açılamaz.
Haklarında 3 defa ağırlaştırılmış müebbet istenen bazı sanıklar şirket ortağı veya yöneticisi olarak yaptıkları ticari işlemler yapmakla suçlandılar. Olsa olsa bir ticaret mahkemesinin konusu olabilecek hangi suçlama 3 müebbetlik bir cezayı gerektirebilirdi ki? Ne kendileri ne de avukatları uzun süre anlayamadılar.
Tutuklanmalarının üzerinden tam 420 gün geçtikten sonra 18 Eylül 2018’de hâkim karşısına çıkan gazeteciler ilk duruşmada yaptıkları savunmalarla Savcı İsmet Bozkurt’un iddianamesini paramparça etti. Tabii ki sonuç değişmedi. Tutukluluğa devam… Sonraki duruşmalarda da öyle. Üç duruşmada üç defa mahkeme heyeti değişti, sonuç değişmedi.
Nisan ayında artık karar aşamasına gelinen davada savcı mütalaasını verdi. O da ne? O güne kadar darbe yaparak Anayasal düzeni yıkmak gibi dehşetli bir suçtan beraatlerini istiyordu sanıkların!.. Ne yani o güne kadar havuz medyasında yazılıp çizilenler yalan mıymış? Tabii ki yalanmış.
Zaman ortakları ve yöneticilerinden oluşan 18 kişinin dosyası ayrıldı ve 1 Mayıs tarihinde görülen duruşmada 6 kişiye beraat kararı çıktı. 3 kişi dışında hepsi tahliye edildi.
11 Mayıs’taki duruşmada bir sürpriz daha oldu. Ali Bulaç ve Zaman’ın tecrübeli editörlerinden Mehmet Özdemir tahliye edildi.
…VE KARAR DURUŞMASI
Dün Zaman Davası’nın karar duruşması vardı. Tutuklu gazeteciler Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne, Mustafa Ünal, İbrahim Karayeğen ve tutuksuz yargılanan Şahin Alpay, İhsan Dağı, Nuriye Akman, Lale Sarıibrahimoğlu, Mehmet Özdemir, Orhan Kemal Cengiz ve Ali Bulaç yine hâkim karşısındaydı.
Mahkeme İhsan Dağı, Nuriye Akman, Lale Sarıibrahimoğlu, Mehmet Özdemir ve Orhan Kemal Cengiz’in beraatine karar verirken Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne, Mustafa Ünal, İbrahim Karayeğen, Şahin Alpay ve Ali Bulaç’ın silahlı terör örgütü üyeliğinden cezalandırılmalarına karar verdi.
30 kişinin (sonradan bir kişi daha eklenerek 31 oldu) üç defa ağırlaştırılmış müebbet ceza talep edildiği iddianame dün verilen kararla tarihin çöplüğüne atılmış oldu. Darbecilikle suçlanan gazeteciler hakkında koparılan onca yaygara sonunda ortada darbecilik suçunun olmadığı tescil edildi. Bugüne kadar 3 defa değişen İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi heyeti adil olmak yerine “bütün gazetecileri tahliye ettiler” ithamından kurtulmak ve kendini sağlama almak için iki kişiyi kurban seçti ve tutukluluklarının devamına karar verdi. Halbuki suçlamalar ve delillere bakıldığında dün tahliye edilen diğer gazetecilerden hiçbir farkları yoktu.
ZAMAN DAVASI’NDA KİM NE CEZA ALDI?
Şahin Alpay silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 8 yıl 9 ay,
Ali Bulaç silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 8 yıl 9 ay,
Ahmet Turan Alkan silahlı terör örgütünü üye olmak gerekçesiyle 8 yıl 9 ay hapis, İbrahim Karayeğen ise 9 yıl hapis cezası aldı. (Ahmet Turan Alkan ve İbrahim Karayeğen tahliye edildi)
Lalezar Sarıibrahimoğlu, Orhan Kemal Cengiz, İhsan Dağı, Nuriye Akman ve Mehmet Özdemir beraat.
Mümtazer Türköne ve Mustafa Ünal’a silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 10 yıl 6’şar ay ceza verilip iyi hal indirimi uygulanmadı.
Zaman Davası’nda yargılanan tüm gazetecilerin “anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” suçlamasından beraatine karar verildi.