"Allah’ın dinine hizmet için çalışan kimsenin çektiği sıkıntılar ise, onun sadece günahlarına keffaret olmakla kalmayıp aynı zamanda Allah katındaki derecesinin de yükselmesine vesiledir. "
Sevgili dostlar, başımıza gelen bela ve musibetlerin bir hikmeti vardır.
Başımıza gelen bela ve musibetlerin bir kitap gibi okunup doğru yorumlanması gerekir...
Biz biliyoruz ki kâinatta tesadüfî meydana gelen ve başıboş bırakılmış hiçbir hâdise yoktur. Her şey bir plân ve program dâhilinde cereyan etmektedir. Öncelikle bu hakikatin çok iyi kavranması gerekir. Şura suresi, 30. Ayette Cenabı Allah şöyle buyurur:
“Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.”
Müminlere başına gelen sıkıntılar, onlar için keffarettir. Allah’ın dinine hizmet için çalışan kimsenin çektiği sıkıntılar ise, onun sadece günahlarına keffaret olmakla kalmayıp aynı zamanda Allah katındaki derecesinin de yükselmesine vesiledir.
Eğer derince bir imanla bu hakikat iyi sezilebilirse meydana gelen olayların arka plânları ve hikmetleri anlaşılmaya başlanır.
Kur’an’da kabul olmuş dualara pek çok örnekler verilir.
Hz. Eyyub Aleyhisselâm’ın:
“Yâ Rabbi! Zarar bana dokundu ve Sen Erhamü’r-Râhimînsin.” Duasına Cenab-ı Allah şu şekilde cevap verdiğini ifade buyurur:
“Eyyûb’u da an! Hani o: “Ya Rabbî, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın” diye niyaz etmiş, Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik. (Enbiya suresi, 83-84)
Müfessirler derler ki: Hz. Eyyûb (a.s.) Rûm diyarında Peygamber idi. Serveti ve hanedanı, evlatları pek fazla idi. Allah onun mallarını giderdi, sabretti. Çoluk çocuğunu aldı, sabretti. Sonra bedenine hastalıklar ârız oldu, sabretti. Fakat halk: “Onun başına bunca derdin gelmesi boşuna değil, büyük bir günahı olmalı!” deyince, şifa niyazında bulundu. Allah da şifa lütfetti.
Hz. Yunus Aleyhisselâm’ın:
“Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Hakikat ben haksızlık edenlerden oldum.” (Enbiya suresi, 87) Duasına Cenab-ı Allah:
“Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz müminleri böyle kurtarırız.” (Enbiya suresi, 88) diyerek cevap verdiğini bize bildiriyor..
Biz müminleri bu şekilde kurtarırız diyerek bu durumun Hz. Yunus Aleyhisselam'a mahsus olmadığını, Allah’a inanıp itimat eden bütün müminler için de geçerli olduğunu ifade buyuruyor...
Bizim vazifemiz, duanın kabul edileceğine inanarak dua etmektir. Duânın ayrılmaz bir şartı olan yalvarış ve yakarış edâsıyla dua etmektir. İstenilen şeylerin muhakkak surette Cenâb-ı Hakk tarafından kabul göreceğine, zerre kadâr tereddüt göstermeden dua etmektir.
Yeryüzüne dağılan insanımızın bu günlerde çokça okuması gereken bir dua ile, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellemin), bir beldeyi teşrif buyurduğunda okuduğu duasıyla bitirelim:
“Allahım, bu beldenin bolluğuyla bizi rızıklandır. Veba gibi bulaşıcı hastalıklarından bizi koru. Bizi bu beldenin halkına, bu beldenin salihlerini de bize sevdir. Allah'ım, burayı bizim için bereketli eyle” (Bkz.: et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 5/88)
Hüseyin Yağmur