Türkiye, 7 Haziran seçimlerinden bu yana tam 444 şehidini toprağa verdi. Çözüm sürecinin bitirilmesiyle patlak veren ve yüzlerce ailenin ocağına ateş düşüren terör olayları ne yazık ki toplum tarafından kanıksanır hale geldi. Geride acı hikayeler bırakan vatan evlatları bugün sadece sayılarla ifade ediliyor. “Artık analar ağlamasın” politikasının “evlatlarımızı feda etmeye hazırız” anlayışına evrilmesi, 30 yıl önce evlatlarına veda eden ailelerin acılarını bir kez daha tazeledi.
Terör, 32 yıldır Türkiye’nin kanayan yarası. Çözüm Süreci’yle bu yaranın kabuk bağlayacağı düşünülse de 7 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye 90’lı yıllarına geri döndü. PKK’nın şehirlere inmesine, silah depolayarak hazırlık yapmasına göz yumulduğu ortaya çıktı. Güneydoğu’da çatışmalar yeniden başladı. Şehitlerin biri toprağa verilirken bir diğerinin gelen haberi ocakları yakıyor. Yıllar önce evlatlarını kaybedenler bugün gelen haberlerle hergün ayrı bir yıkım yaşıyor. Onlar, şehit ailelerinin yaşadığı acıyı en derin hissedenler… Kapılarını Yarına Bakış’a açan ailelerin hikayeleri dinledik. Şehit haberleri gelmeye devam ettikçe onların bu acısı da hiç dinmeyecek.
8 AY ARAYLA İKİ ÇOCUĞUMU ŞEHİT VERDİM
Sertel ailesi 1957 yılında Bosna Hersek’ten Türkiye’ye göç ettiğinde iki çocuğunu birden şehit vereceğinden habersizdi. 8 ay arayla iki evlatlarını kaybettiler. Şehit evlatlarının ardından ağır bir hastalık sebebiyle bir çocuğunu daha toprağa verdiler. Ramazan Sertel, bir babanın yaşayabileceği en büyük acıyı görmüş, 4 çocuğundan 3’ünü kaybetmeşti. Çocukları Engin ve Saffet Sertel’i, 1988 ve 89’da şehit veren Sertel ailesinin gözündeki yaş, aradan geçen onca yıla rağmen dinmiyor. “Onlar bizim mezarımıza gelmesi gerekirken, biz mezarlarına gidiyoruz.” diyerek yaşadığı acıyı anlatıyor. Baba Sertel’e göre şehit olacak kişi daha çocukken kendini belli ediyor.
Son dönemde art arda verilen şehitler sebebiyle acılarının her gün bir kere daha tazelendiğini dile getiriyor: “Her akşam onlarca şehit haberi alıyoruz ve her akşam ağlıyorum. Korkudan televizyon açamıyoruz. Bizlere yazık, günah değil mi? Geçen gün yine şehit cenazesine gittim. Ağlaya ağlaya gözümü de kaybettim.”
Sertel, şehit düşenlerin gariban ailelerin çocukları olduğunu hatırlatarak buna tepki gösteriyor: “Vatan sağolsun her zaman söylüyorum, gerekirse ben de giderim ama yalnız ben gitmeyim, hepimiz gidelim. Başkanlıktan bahsediliyor, ama her gün verdiğimiz şehitleden kimse bahsetmiyor. Halk ölüyor ama kimin umurunda. Madem hepimiz aynı vatanın evladıyız, neden bu garibanlardan başka kimsenin çocuğu askere gitmiyor, şehit düşmüyor?”
ŞEHİT HABERLERİNİ GÖRÜNCE HEMEN TELEVİZYONU KAPATIYORUM
Pakize Bora, oğlu Aşkın Bora’yı 7 Kasım 1995’de şehit verdi. Aradan geçen 21 yıla rağmen onu bugün kaybetmiş gibi gözyaşı döküyor. Çocuğunun hatırasını yaşatmak için odasını onun eşyalarının sergilendiği küçük bir müze haline getirmiş. Şehit haberlerini televizyonda bile görmeye dayanamadığını ve bu haberleri duyduğunda hüngür hüngür ağladığını söylüyor. Bora, “Onların evladı bizim evladımız, Aynı acıyı biz de tattık. Ben yavrumu 95’te kaybettim ama hâlâ ağlıyorum.” diye acısını ifade ediyor.
“Şehit olacağım, benim için ağlama”
Oğlu Ekrem Demir’i 1999 yılının Ramazan ayında şehit veren Gülsüm Demir’e göre oğlu, şehit olacağını önceden hissetmiş. Askere gitmeden önce, “Annecim ben şehit olacağım. Benim için sakın ağlama.” diyen Demir’in sesi hala annesinin kulaklarında. Hayatını kaybetmeden bir gün önce “bugün de ölmedim” yazılı bir resim göndermiş annesine. Baba Mustafa Kemal Demir de evlatlarını kaybettiklerinden habersiz o gün “yüreğimden bir parça koptu” diye eşiyle öncesinde hissettiği acıyı paylaşmış. Sonrasında ise tam o saatlerde yavrularının şehit düştüğünü öğrenmişler.
Ekrem Demir’in şehit düşmesinin ardından Ekrem’in babası, ablası ve nişanlısı da hayatlarını kaybetmiş. Anne Demir, üzüntüden gırtlak kanseri olan Ekrem’in nişanlısının, acı haberi aldıktan bir süre sonra hayatını kaybettiğini dile getiriyor. İki çocuğu ve eşini toprağa veren Gülsüm Demir ise şimdi yalnız yaşıyor.
‘Asker türküsü duyduğumda fenalık geçiriyorum’
1985 yılında tek erkek çocuğunu şehit veren Yıldız Akteş, eşi Ahmet Akteş’i de 1999 depremi sonrası kaybedince bir başına kalmış. 17 yıldır, yalnız yaşayan Akteş, hastalığı sebebiyle bir süredir yatağa bağımlı olarak hayatını sürdürüyor. Akteş evladını anneler gününde kaybetmiş. Onu bugün toprağa vermiş gibi hala acısını yaşıyor. Şehit haberleri izlemeye dayanamadığını söyleyen acılı anne, “bir asker türküsü duyduğumda fenalık geçiriyorum” diyor. Her gün gelen şehit haberleriyle ilgili, “Çok kötü günlerdeyiz. Bu kadar şehidi neden verdiğimizi anlayamıyorum.” diyerek yaşanılan bu acıyı sorguluyor.
Acısı ilk günkü gibi
1995 yılında Van’da şehit olan Turan Kutlu’nun hayali, vatani görevini yaptıktan sonra sevdiği kızla evlenebilmekti. Oğlunu şehit veren anne Zeynep Kutlu (79), gözyaşları içinde “Düğününü göremeden kaybettim yavrumu” diyor. Kutlu, bir gün önce telefonda konuştuğu çocuğunun, ertesi gün şehit olduğunu anlatıyor: “2, 3 asker geldi ve eşimi götürdüler. Benden gizlemeye çalıştılar ama ben anladım. Yüreğime acısı düştü. Başladım ağlamaya.”
“Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın” diye dua ediyor Kutlu. “Şehidimin yanına gitmek istiyorum. Bu acıyla yaşamak çok zor. İlk günkü gibi hala içimde.” cümleleriyle acısının büyüklüğünü gösteriyor.
Yarına Bakış