Her zaman bir üçüncü yol vardır...

Her zaman bir üçüncü yol vardır...
Akrebin Kıskacında, Bediüzzaman Said Nursî'nin Van'dan (Şeyh Said İsyanı ardından) alınarak sürgün edilmesinden Eskişehir Hapsi safahatına kadar yaşananları anlatan bir çalışma...
Bediüzzaman'ın hayatını inceleyen diğer çalışmalardan en büyük farkı; hem onlara göre daha lokal olması, hem de daha derinlikle arayışlar içinde bulunabilmesi... Ahmet Özkılınç, kitabı boyunca Bediüzzaman'ın Eskişehir Hapsi'ne kadar uzanan hayat safahatının tesadüf zincirine asla bağlı olmayan ayrıntılarını bulmaya, ortaya çıkarmaya çalışıyor. Sürgün edilmesi, bu sürgün sırasında telif ettiği eserler, bu eserlerin telif sırası ve yaşadığı olaylar... Türkiye gündemini aynı zamanlarda işgal eden başka hadiseler ve gazetelerde çıkan haberler... Bütün bunları masaya yatıran Ahmet Özkılınç, yaşanan olayların perde arkasında ne gibi özel organizasyonların, ayrıca hikmetlerin olabileceğini sorguluyor ve keşfettiği ilginç bağlantıları bizlere sunuyor. Birinci bölümünde Cumhuriyet tarihinin Bediüzzaman'ın sürgün dönemine isabet eden yıllarında neler yaşandığını, o yıllarda bazı kişilerin ve kurumların ne gibi artniyetli çalışmalar ve toplum mühendislikleri peşinde olduğunu ve bu dönemde yaşananlara karşı Bediüzzaman'ın nasıl refleksler ve çalışmalar içine girdiğini okuyorsunuz. O zaman fark ediyorsunuz ki; Bediüzzaman'ın daha o dönemde telifine giriştiği eserler, önemsediği meseleler, aslında o zamanın en çok saldırıya uğrayan yanları... Bu noktada Resimli Ay dergisinin 1927 Nisan sayısına atıf yapan Ahmet Özkılınç; haşrin inkarı üzerine kurgulanmış bu sayının hemen akabinde Bediüzzaman'ın “Haşir Risalesi”ni telif etmesinin tesadüf eseri olmadığını söylüyor. Said Nursî'nin döneminin bütün olaylarından bir şekilde haberdar olduğunu ve ehl-i ilhadın çalışmalarına, karşı hamlelerle cevap verdiğini gösteriyor. Kitabın en ilgi çekici bölümü belki de birinci bölüm... Daha sonraki bölümlerde ise Bediüzzaman'ın Eskişehir Hapsine kadar ve sonra hapis sürecinde verdiği mücadeleleri hukukî zemin açısından masaya yatıran Ahmet Özkılınç, Bediüzzaman'ın müdafalaarını ince ince tetkik ederek, bugünün Anayasa çalışmalarına da mehaz oluşturabilecek mesajlarına ve vurgularına dikkat çekiyor. Kişisel haklarını fıtrata ve mantık kurallarına dayanarak nasıl müdafaa ettiğini ve bu müdafaa şekli ile nasıl mahkeme safahatlarını etkilediğini, yönlendirdiğini; “yüzde yüz mahvolacakları” niyeti ile atıldıkları bir hapishaneden nasıl “küçük bir ceza ile” kurtulduklarını bizler için analiz ediyor. Bu yönüyle de kitabın dönemin hukuk anlayışı açısından söyleyeceği çok şey var. Ayrınca yakın tarih sorgulamaları açısından da bu bölümler çok kıymetli... Birçok belge, gazete ve resmi yazışmalar ile delillendirilmiş, zenginleştirilmiş bu çalışma; yakın tarih ve Bediüzzaman araştırmalarına meraklı insanlar için güzel bir seçim. Kimi bölümlerde yazarın düşüncelerini ziyadesiyle zanna dayandırdığını düşünsem de kitap hakikaten tarihçe çalışmaları açısından yeni bir soluk. Ayrıca Bediüzzaman'ın mesleğini nasıl bir üçüncü yol inşasına adadığını gösterme adına da kıymetli... Hepinize keyifli okumalar...
23 Kasım 2011 17:48
DİĞER HABERLER