Tebliğ dönemi, minik “vize”lerle kolay “sınavcık”larla geçer. Asıl “imtihan” sonra gelir.
Tarih boyunca peygamberlerin, evliyanın, asfiyanın; hayatını Allah’ın rızasına vakfedenlerin, insanları iyiye ve doğruya yönlendirenlerin, tebliğ ve irşada koşanların ve onlara tabi olanların mutlaka karşılaşacağı ve içinde bulunacakları iki ana dönem var. Birincisi tebliğ dönemi, ikincisi o tebliğe liyakat sınavı dönemi. Bu dönemleri Hizmet açısından gözden geçirelim.
1- TEBLİĞ DÖNEMİ
Hocaefendi, 70’lerden sayarsak yaklaşık 50 yıldır insan yetiştiriyor. Yarım asırdır bir neslin inşası için fiili ve kavli dua ediyor.
Hizmet, ülke sınırları dahilinde her seviyede insana bir biçimde anlatıldı. Dine ve mukaddesata cibilli olarak karşı çıkmayan herkes “geldi”, “dinledi” ve sonuçta kararını verdi. Katıldı veya katılmadı. Varlığı sorgulayan, gönlünde merak saiki olan her insan için “doğru”yu görmek ve destek olmak fırsat doğdu.
Kapı sonuna kadar hep açık oldu.
Milyonlarca insan “Hizmet”e koştu. Kabaca üçe ayıralım:
– Kahir ekseriyet belki yüzde 95 halisane hizmet etti. Esnaf, ev hanımı, öğretmen, doktor, mühendis… Bu büyük çoğunluk kılı kırk yararak hizmet etti. Bunların ekseriyetine (Tevbe, 100) ayeti işaret ediyor denebilir.
– Küçük bir kısım ise -Benim de içinde olduğum grup- “yetiştiği şartların çocuğu” olarak Hizmet’e girdi. Çevresinden, ailesinden, geleneklerinden, eski ideolojisinden sıyrılamadı. Kalan artıklarla Hizmet kervanına katıldı. Hizmet düsturlarını, şahsi kriterleriyle harmanladı. Bazen “yalan”la hizmet olacağını sandı. Bazen güç zehirlenmesine maruz kaldı. Bazen egosuna mağlup oldu. Bunların niyeti de halisti ama sonuç sıkıntılı olabiliyordu. İnsanlar küsüyor, uzaklaşıyor, Hizmet’ten soğuyabiliyordu. Bunların yaptığı Hizmet’e belki bir sonraki ayet işaret ediyor: “…Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar.” (Tevbe, 102)
– Kapıdan girenlerin hepsi böyle halis niyetle girmemişti. Bir küçük azınlık daha vardı: Yüzlerine maske takmış menfaat avcıları ve eyyamcılar; tufeyliler, asalak ve parazitler… Pınarların başına koşuşan ve doluşan sinek, böcek ve solucanlar gibi…
Bunların tamamı “dilediğince” Hizmet etti. At koşturdu. İzler birbirine karıştı.
Ve böylece tebliğ döneminin sonuna gelindi. Elenme ve ayıklanma zaruret haline geldi.
Artık yetişme, büyüme dönemi bitmiş sıra sınanma dönemine gelmişti. 40-50 yıl geçmiş milyonlara bâliğ bir nesil yetişmişti.
Yaşanacak ağır süreçte:
– Muhlasînden olanlar, dikey yükselecek, velayete tırmanacak.
– Halis olup hatalarını Hizmet’e karıştıranlar kefaretlerini ahirete kalmadan ödeyecek. (Bu grupta olup kefaret ve bedel ödemeyenler kendilerinden korkmalı.)
– Yüreği yetmeyenler ve Hizmet’e yakışmayanlar ise uzaklaşıp gidecekti.
SIRA RİNGE ÇIKMAYA GELDİ
Bir boksör aylarca, yıllarca çalışır. İdman amaç değil araçtır. Hazırlıktır. Sonunda ringe çıkar, gerçek gücü orada belli olur. Gaye ringe çıkmaktır.
Bir öğrenci yıllarca çalışır. Çalışma dönemi araçtır. Bilgi ve kavrayış gücü “sınav”da ortaya çıkar. Çalışma döneminin gayesi “sınav” olmaktır.
Gerçek keyfiyet “nasıllık”, “imtihan” zamanı ortaya çıkar.
Öncesinde kimin kaç okka geldiğini, kimin kaç karat olduğunu anlamak mümkün değildir.
Tebliğ dönemi, minik “vize”lerle kolay “sınavcık”larla geçer. Asıl “imtihan” sonra gelir.
Esas güç ve kuvvet “sınanma” döneminde ortaya çıkar.
Öncesinin hedefi zaten sonraki sınanma dönemine hazırlıktır.
2- TEBLİĞ EDİLENLERİN ÖĞRENDİKLERİYLE SINANMASI DÖNEMİ
“Tennur ateşlendi.”
Arz, “yeni bir iklim”in sûruyla sarsıldı.
Celali ve cemali tecelliler imzalandı.
Yaşananlar bir nevi küçük kıyamet, bir nevi küçük haşir etkisini gösterdi.
Herkesin çekinmeden eteğindekileri ortaya döktü. Yoksa nifak sürecekti. Maskeler düşmeyecekti.
Bu dönem “ürün”ün test edilme dönemidir. Öğrenmek basittir. Geçmişin menkıbeleriyle teselli olmak rahattır. Sahabi örneklerini sıralayıp edebiyat yapmak zevklidir.
Güç olan, öğrenilenlerin fiili olarak test edilme zamanıdır. Bu zor zaman dilimlerinde Kur’an’da zikredilen tüm çile çeşitleri “Celali” olarak yağar.
Tarih boyunca bu iki dönem hep birbirini takip etmiştir. Nadiren içiçe geçtiği de olur.
Yani ilk olarak öğrenirsiniz, sonra da öğrendiğinizle sınanırsınız.
Dolayısıyla “Şu olsaydı, bunlar olmayacaktı.”, “Şunlar yapılmasaydı bu musibetler gelmeyecekti.” gibi sözler boş laflar.
Moğol istilasına maruz kalmış yakılmış ve yıkılmış cami ve medreseler için “Sağlam mermer kullansalar böyle olmazdı!” demek gibi bir şey.
Tsunamiye maruz kalmış bir kitleye “Kıyıda çok fazla çelik çomak oynadınız o yüzden oldu.” demek gibi bir şey.
Kurtların saldırısına maruz kalmış kuzulara “ama siz de ırmağın aşağısında piknik yapmasaydınız!” demek gibi bir şey.
Ben güllük gülistanlık bir ortamda tebliğini yapmış ve hüsnü kabul görmüş sonra da ferîh ve fahûr bir şekilde ahirete gitmiş bir peygamber duymadım, bilmiyorum.
Veli de bilmiyorum.
Dinler tarihinde örneği yok.
Peygamberlerin yolunda olduğunu iddia edenlerin bu “kader”den azade olmaları mümkün değil.
FİLMİN FİNALİ
Özetle…
Test edilmemiş bilgi bir şey ifade etmez.
Test edilmemiş sahabe bilgisi boş malumattır.
Bu cemaatin kaç “karat” geldiği beş yıl önce bilinmiyordu.
Ringe çıkmadan bunun anlaşılması imkanı yoktu.
Bu nedenle asıl “değer”in tarih huzurunda ortaya çıkması için “süreç” bir zaruretti.
Önceki 50 yıl bu “süreç”te sınanmak için uzun bir hazırlık dönemiydi.
Şimdi işin “ring” kısmındayız.
Ve “ring” bölümü, diğer bir deyişle “final” sahnesi filmin en kıymetli kısmıdır.
Bu bölüm aynı zamanda melekut alemi için de olağandışı ve fevkalade bir zaman dilimidir.
Böyle dönemlerde “tribünler” tıkabasa dolar.
Hz. Adem’den bugüne peygamberler, evliya-asfiya, her asrın mümessilleri… tüm melaike böyle zamanları teşrif eder. Çünkü olan şey, zamana yayılmış bir Uhud’dur, aylara genişlemiş Bedir’dir. Seyredenlerin ve katılanların müşerref olacakları uzun bir şehrayindir.
Nasıl ki Kadir gecesi diğer gecelerden binlerce defa kıymetlidir. İçinde bulunduğumuz bu zor ve ağır yıllar Hizmet tarihinin en zahmetli ama en değerli yıllarıdır. Bu süreçte yapılan bir ‘himmet’e (mâli – fiili) bir başka zamanda “bin” katıyla erişilmez.
Bundan beş yıl önce eldeki insanlarla bir sahabi koleksiyonu yapmaya kalksaydım zorlanabilirdim. Belki topladıklarım ancak küçük bir albüm olurdu.
Ama şimdi binlerce, on binlerce birbirinden değerli “sanat eseri” sergileneceği ebediyet koleksiyonlarını bekliyor.