Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu tarafa, toplumun eleştiri üreten tüm kesimlerine karşı başlatılan ve her geçen gün derinleşen cadı avı beklenmedik bir şekilde Hizmet Hareketi’ne Batı dünyasında daha güçlü bir söz hakkı tanırken, hareketin daha fazla meşruiyet zemini kazanmasına sebep oldu.
ERDOĞAN OTORİTERLEŞTİKÇE, HİZMET HAREKETİ BATI’DA DAHA FAZLA MEŞRUİYET KAZANIYOR
AK Parti çevreleri ve Erdoğan’a yaranma refleksleri ile hareket eden bir takım kimseler özellikle 15 Temmuz’un Hizmet Hareketi’nin sonu olabileceği halde, hareketin özellikle Batı dünyasında toparlanmaya başladığını son dönemde gittikçe artan bir tonda vurgulamakta. Benzer şekilde, özellikle ‘Hizmet Hareketi Türkiye’de tekrar kendisine yer bulabilir mi?’, ‘Hareket bu süreci bir şekilde atlatıp yoluna devam edecek hale gelebilecek mi?’, ya da ‘Hizmet Hareketi’nin batı dünyasındaki durumu hangi yöne evrilecek?’ gibi sorular Türkiye’nin yakın tarihini takip eden birçok yerli ve yabancı gözlemcinin üzerinde kafa yorduğu hususlar arasında.
Yukarıda ifade edilen iki önerme aslında birçok yönü dikkate alındığında kolay kolay yanlışlanabilecek projeksiyonlar değil. İlk önermeye atıfta bulunarak ifade etmek gerekirse, Türkiye siyaseti ve toplumsal dinamiklerinin olağan seyri göz önüne alındığında önümüzdeki 10 yıl denebilecek kısa vadede Hizmet Hareketi’nin Türkiye toplumunda tekrar yer bulması son derece zor görünmekte. Diğer taraftan, 15 Temmuz bütün otoriter pratiklere rağmen Erdoğan rejimince ‘doğru kullanılabilseydi’ belki de Hizmet Hareketi’nin sonu olabilirdi. Fakat, böyle olmadı.
BATI YENİDEN İSLAM İÇİ BİR ÇÖZÜME YÖNELECEK
Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu tarafa, toplumun eleştiri üreten tüm kesimlerine karşı başlatılan ve her geçen gün derinleşen cadı avı beklenmedik bir şekilde Hizmet Hareketi’ne Batı dünyasında daha güçlü bir söz hakkı tanırken, hareketin daha fazla meşruiyet zemini kazanmasına sebep oldu. Hizmet Hareketi’nin Türkiye’de ki algısı dikkate alınmaksızın önümüzdeki yıllarda hukukun üstünlüğünün olduğu Kanada, ABD ve Avrupa gibi coğrafyalarda hareket ile daha fazla ilişki kurulacağını belirten onlarca hatırı sayılır think tank raporu ve bir dizi Batı menşeili hükümet açıklaması var. Bu muhtemel yakın muhatabiyetin temel gerekçelerine baktığımızda, Türkiye’deki konjonktürden bağımsız olarak Batı dünyasına menfi etkileri açık seçik bilinen bir takım küresel ölçekli siyasal ve sosyal gelişmelerin etkili olduğunu görmekteyiz.
Bilindiği üzere, yeni ABD başkanı Donald Trump’ın radikal İslam/cihatçı İslam gibi tanımlamalar üzerinden İslam’ı sorunlu addetmesi ve yakın zaman önce Polonya’da yaptığı bir konuşma ile açık seçik medeniyetler çatışması konseptine atıfta bulunması, Batı’yı İslam’dan ayırıcı bir söylemin daha güçlü bir şekilde yalnızca ABD’de değil başka birçok batı toplumunda da oluşmasına salık verecek gibi görünüyor. Fakat, Amerikan siyasetini iyi analiz eden Fareed Zakaria, Naom Chomsky ve daha birçok isim orta ve uzun vadede Amerikalı Cumhuriyetçilerin çözümü yine İslam’ın içinde arayacaklarını ve dolayısıyla İslam dünyasında daha makul söylemleri olan ve şiddeti kategorik olarak dışlayan hareketlere yöneleceklerini iddia etmekteler.
Hakikaten, Doğu Türkistan’dan (Çin’in Uygur bölgesi) Bosna Hersek’e kadar olan coğrafyada Hizmet Hareketi kadar küreselleşmiş ve olabildiğince barışçıl söylem ve eylemleri olan bir İslami hareketi işaret etmek son derece güç. Erdoğan rejiminin Hizmet Hareketi’ni şeytanlaştırmasından bağımsız olarak bu hareketin batıdaki sicili son derece temiz. Batılıların bu hareketi terörist olarak kabul etmeleri imkansıza yakın bir durum, keza birçok batı başkentinde AK Parti – Gülen Hareketi birlikteliği döneminde Türkiye’nin Müslüman yoğun ülkeler için bir model olduğu, bu birlikteliğin bitmesi ile bu modelin sona erdiği ve hatta Türkiye’nin son sürat otoriterliğe koştuğu ifade edilmekte.
ERDOĞAN VE AKP NEDEN İNANDIRICI DEĞİL?
Daha açık bir ifade ile, Gülen Hareketi’nin Türkiye’den cebren çıkarılmasının bir sonucu olarak yetişmiş insan kalitesinin dibe vurduğu, ilintili olarak son 10 yılda yakalanan demokratik tekamülün bir anda ters istikamete doğru ilerlediği, birçok devlet kurumunun niteliksiz insan gücü sebebiyle fonksiyonunu yitirdiği sayısız resmi pozisyon belgeleri ve muhtelif batılı ülkelerce vurgulanmakta. Bunu ifade etmekle beraber diğer bir hususun altını çizmekte ayrıca yarar var. Hizmet Hareketi’ne tabi ki çok farklı ve muhtelif meselelere dair eleştiriler yapılmakta ve bu eleştirilerin Hareket için son derece önemli olduğunu da belirtmek durumundayız. Örneğin, Hareket’in devletin farklı kurumları ile asimetrik olarak geliştirdiği ilişki biçiminden, kadının hareketteki rolüne kadar birçok eleştiri Batılı odaklarca yapılmasına rağmen, bu Hareket’in terörist olduğuna Batılıları inandırmak imkansıza yakın bir durum demek yanlış olmayacaktır. Bu Hareket’in ‘teröristliğini’ bir kenara bırakıp, radikalliğini dahi tescil etmeye çalışmak deli saçması bir durum ile karşı karşıya kalmamıza sebep olacaktır. Dolayısıyla, Erdoğan’ın son derece ciddi bir inandırıcılık probleminin olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Tüm bu kriterler dikkate alındığında, Hizmet Hareketi’nin İslam’a ve Müslümanlara dair belki de İslam dünyasında konuşulabilecek en makul gruplardan biri olduğu gerek ABD’de gerekse Avrupa’da ön kabule bağlanmış bir husus. Diğer taraftan, Türkiye’de özellikle Hizmet Hareketi öncelenerek diğer tüm muhalif gruplara yapılan baskı ve yöneltilen anTi-demokratik tavırlar Hizmet Hareketi’nin batıda daha da itibar kazanmasına ve batının İslam ile olan münasebetlerinde adeta bir ara bulucu rolü sahiplenmesine olanak vermekte.
Deniz Ayhan tr724