Samanyoluhaber.com yazarı Dr. Ali Demirel cuma yazısında okuyuculardan gelen soruları cevaplıyor
Dr. Ali Demirel -SAMANYOLUHABER.COM
Bir okurumuzun sorusu:
“Abi, yurt dışında yaşayan bizlere hizmetin ne olduğu çok soruluyor. Hizmet hareketi nedir, hareketin amacı nedir, hizmet insanı kimdir vs. Bu tür sorulara nasıl cevap verebiliriz?” Sibel A.
Hizmet hareketinin elbette pek çok tarifi yapılabilir. Ancak en güzel tariflerinden birisi şu olsa gerek: Hizmet hareketi, ilhamını inançtan alan, evrensel insanî değerler çerçevesinde bir arada yaşama ilkesi etrafında faaliyetler yürüten ve gönüllülerden oluşan bir sivil toplum hareketi.
Kısacası hizmet, eğitim ve diyalogu, hayırseverliği teşvik eden çoğulcu, barışçı, kucaklayıcı, toplumsal bir gönüllüler buluşması.
Hareketin ana gayesi nedir?
İnsanın dünyaya gönderiliş gayesi Rabbini tanıyıp tanıtmasıdır. İşte hizmetin temel gayesi de budur. Rabbinin nimetlerinden her an istifade eden insanın O’nu minnetle anıp anlatmasından daha makul bir şey olamaz.
Ayrıca hizmet hareketinin temelinde, Allah’ın rızasına erme arzusu, mesuliyet duygusu, sahip olduğu güzellikleri paylaşma bilinci, istişare yoluyla ortak aklı ve şuuru aksiyona dönüştürme ve neticede ortaya çıkan başarıları şahsen sahiplenmeyerek o kolektif girişime ithaf etme değer ve prensipleri bulunur.
Çileyi yolunun gereği bilir
Şimdi de hizmet hareketine gönül vermiş hizmet insanlarının vasıflarından bahsedelim:
Hizmet insanı, kendini her daim canlı tutar. Şartlar ne olursa olsun Cenab-ı Hak’la irtibatını asla kesmez. Fakrını, acziyetini halka değil, Hakk’a arz eder.
Bu aziz yolun yolcuları, davasının mecnunudur. Aşkı için dağı delen Ferhat misali o, zorlukların insanıdır. Mum gibi yanar ama başkalarını aydınlatır. Göz kapaklarının arkasında umudun rüyaları vardır.
Kendisini bu yola adamış adanmış bir ruhun omzunda toplumun özlemleri vardır. O, ebedî hayat boyutlu bir hayat inşasının yorulmaz işçisidir. Hak için yürür, ardında destanlar bırakır. Mevlana’nın, “Koşmak dinlenmek, oturmak yorulmaktır.” sözünü düstur edinmiştir kendine.
Hayat, onun yoluna çile barikatları kursa da o yoluna devam eder. O toplumun dertleriyle sancılanır. Istırap insanıdır ama eziyetler, ıstıraplar onu yoldan alıkoyamaz. Çileyi, ıstırabı yolunun yolculuğunun gereği bilir.
Yaşatmak için yaşar
Hizmet insanı, hayatının merkezine Kur’an ve Sünnet’i koyar. Hayatını vahiyden süzülüp gelen bilgilerle şekillendirir. İslâm’ı samimî bir şekilde yaşar. Allah’a itaatin huzuru ile mutludur. Allah’a kulluk, en büyük idealidir. Kur’an ikliminden nefeslenir. Haramın zerresine karşı teyakkuzda olup hep daha çok sevap peşindedir.
O, bütün fırsatları davası adına değerlendirir. “Ne yapsam da sahip olduğum güzellikleri insanlarla paylaşsam!” anlayışındadır. Aynı zamanda kendi kusurlarını da gidermeye çalışır. Mükemmelin peşine düşer. Yaşayışını, davranışlarını düzeltir, düzenler. Hele Hakk’a aykırı bir davranışta bulunmamak için kılı kırk yarar.
Feragat ve fedakârlık, hizmet hareketinin adeta bayrağıdır. Bu yolun kutlu yolcuları, yaşamak için değil, yaşatmak için yaşarlar. Onlar, mal, makam, şan, şöhret kaygılarını hastalık görürler.
Hizmet insanı, eğilmez, minnet etmez, beklenti içinde olmaz, kimseden lütuf beklemez. Yalnız Allah’tan ister. İdealisttir; şan, şöhret, makam peşinde koşmaz. Allah yolunda hizmetkârlığı en büyük makam bilir...
BİR SORU-BİR CEVAP
Kalbim temiz, namaz kılmasam olmaz mı?
“Namaz kılmıyorum, ama kalbimi temiz tutup çok dua ediyorum. Allah’ı çok seviyorum. Yine de günaha giriyor muyum?” Ş.K.
Allah (c.c.), kullarını dünya hayatında sayısız nimetleriyle lutuflandırmasına karşılık kendilerinden koyduğu kurallara uyarak hayat sürmesini istemiştir.
Bu kurallardan birisi -en önemlisi- kulun namaz ile Rabbine yönelmesidir ki, bu şekille insanın Allah (c.c.) ile irtibat kurması, ruhu ve nefsiyle yaratanını tazim etmesi, hayatının huzurlu ve hayırlı olmasına en derin istemle duacı olması (el-Bakara 2/153; el-A’râf 7/205) kendisine öğretilerek yerine getirmesi istenmiştir.
Durum böyle iken Yüce Allah’a inanan ve O’na gönülden bağlanmayı başarıp “Rabb” sevgisine sahip olan kişi, sevdiği varlığın kendinden istediklerini, emirlerini atlayıp görmezlikten gelerek, “Ben Allah’ımı çok seviyorum, kalbimi de temiz tutuyorum. O yüzden namaz kılmasam da olur” yaklaşımında bulunması ne kadar doğru olur?
Hem o kalbin sahibi Allah değil mi? Kalbi kim yaratmışsa, onun temizlik hükmünü de ancak O verir. Bunun için bir insanın kendini “temize çıkarması” yetmez. Üstelik temize çıkarmakla da temize çıkmış olmaz; gerçekte temiz olmalı.
İnsan ne kadar çok Rabbini seviyorsa o kadar çok O’na sevgisini göstermeli, gereğince O’ndan çekinmeli ve kendisindeki eksiklikleri, hataları azaltarak sevgilisinin sevgisini ve takdirini kazanmanın yollarını aramalıdır.
Çünkü seven kişi, bir yandan sevdiğini kırmaktan, üzmekten, mahcup duruma düşmekten daima çekinirken diğer yandan sevgisini açığa vurarak ispat eder ve sevgilisini memnun etmek için elinden geleni yapar. Bu itibarla ibadetler, kulu yaratanına yaklaştıran, sevgisini ispat eden yolların başında gelir.
Öte yandan Yüce Allah, insanları kendisine ibadet etsin diye yarattığını ilan ederek onları namaz kılmaya davet ediyor ve şöyle buyuruyor:
“Beni hatırlamak/anmak için namaz kıl.” (Tâhâ, 20/14)
“Namaz, mü’minler üzerine belli vakitlerde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır.” (Nisa, 4/103)
Âyetlerden açıkça anlaşıldığı gibi; akıllı ve buluğ çağına ermiş her Müslüman kişi, gün içinde beş vakit namaz kılmakla mükellef/görevlidir.
Görevler yerine getirilmesi için vardır, yerine getirilmediği sürece samimiyetsizlik veya bilgisizlikten kaynaklanan itaatsizlik söz konusudur ki, bu da vaad edilen âhiret gününde hesap vermek demektir.
Özetlenecek olursa, bir kimse nasıl ki amirinin, komutanın, müdürünün, öğretmenin veya ana ve babasının verdiği işleri ve emirleri itirazsız yerine getirip benim kalbim temiz yapmam demiyorsa Allahın emirlerine karşı da benim kalbim temiz dememesi, o emirleri uygulaması gerekir.