Dün gözaltına alınan isimler arasında yazıları sansürlenen, bir süre önce ByLock kullanıcısı olduğu iddiasıyla alelacele işten çıkarılan Türkiye gazetesi yazarı Ahmet Sağırlı da var. Sağırlı OHAL uygulamalarına ve toplu tutuklamalara itirazlarıyla biliniyordu.
Hizmet hareketinden hazzetmediğini uzun süredir yazan yazar, toplu tutuklamaları eleştirmişti:
(...)
Mete Tunçay, bir mülakatında İstiklal Mahkemelerini anlatmıştı.
1925’te kurulan mahkemeler..
Mahkeme, iki oğlu yargılanan babaya demiş ki;
-Karar verdik, çocuklarından birini asacağız, öbürünü askere alacağız; hangisini asalım, sen seç.
Baba yığılıp kalmış.
…
Yine aynı yıllar:
Savcı, İçişleri Bakanına mektup yazmış:
“Reis-i cumhur affedin, diyor. Başvekil asın diyor. Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık. Bana bir yol gösterin ne yapayım?”
90’lı yılların sonunda bu konulara kenarından köşesinden temas eden bir milletvekilini tımarhanelik etmişlerdi. Beş on sene yatıp çıktıktan sonra “Mesih” oldu!
O dönemde silahlı kuvvetlerin bu konuyla bu kadar ilgilenmesinin, konuşulmasını istememesinin sebebini anlayabilmiş değilim.
Zabıtlar var, açın ilgi duyan baksın, anlatsın, tartışılsın.. İnsanlar ders alsın.
Biz toplu yargılama işinde başarılı değiliz. Yüzümüzü ak edecek bir tek örnek yok.
960’tan sonra toplu yargılamalar.. İmralı.. 12 Mart’tan sonra toplu yargılamalar.. 12 Eylül’den sonra.. Hepsinde dava konusu vatan, vatana ihanet.. Bir nevi siyasi dava. Konusu vatan olunca siyasetin üstünde olmaz. Siyasi dava olunca suç, delil, savunma, karar temyiz vs. anlamsız oluyor.
12 Eylül’de Evren Paşam, eşitliğe ne kadar çok hassasiyet gösterdiklerini anlatmak için şöyle demişti:
“Bir sağdan bir soldan astık.”
Toplu yargılamaya hangi hâllerde ihtiyaç duyulur?
Olağanüstü dönemlerde.
1908’i milat alsak İttihat ve Terakki Partisi’nin işbaşına geçtiği tarihten bugüne kadar 110 yıl geçmiş. 110 yılda onlarca defa şu sebeple bu sebeple, şu isim altında bu isim altında olağanüstü dönem yaşanmış. Toplu yargılamalar olmuş. Vatan kurtarılmış, bir daha kurtarılmış, bir daha kurtarılmış, bir daha kurtarılmış.. Hepsinde bu son denilmiş.
Darbe yapan Evren Paşam da aynı şeyi söylemişti. Bu son, memleketi sağlam kazığa bağladık, artık bir daha 12 Eylül’den önce yaşananlar yaşanmayacak. Kardeş kanı dökülmeyecek.
Siyasiler sizi aldatamayacak.
Meclis 6 ay cumhurbaşkanı seçmek için uğraşmayacak.. Paşam, 980’de 6 ay cumhurbaşkanı seçilememesine çok içerlemişti. Özel olarak bir daha o günlerin yaşanmaması için anayasaya özel maddeler koydurmuştu ama 2007’deki 367 şartı aklına gelmemişti.
Soru şu: Bu işlerin sonu ne zaman gelecek.
Vatanım, düşmanım, son düşmanım konusu kaçıncı nesilde bitecek?
Vatanı kurtaran bir düzenleme yapıp gidiyor, 15 sene, 20 sene sonra içerideki düşmanlar, hainler, gafiller yine memleketi uçurumun kenarına getiriyor, yine kurtarılıyor.
Ve nasıl kurtarıldığı en az 10 sene konuşulamıyor. 925’li yıllar 80 sene konuşulamadı. 60 ihtilali 975’lere kadar konuşulamadı. 12 Eylül 10 sene konuşulamadı. 28 Şubat da öyle.
Bu da başka bir dert. Olup biteni 15-20 yıl sonra konuşabiliyoruz.
[Gözaltına alınan Türkiye Gazetesi yazarı Ahmet Sağırlı’nın yazısı, 28.4.2017]