Hocaefendi, Allah'a ve Habibullah'a iştiyakı anlattı

Hocaefendi, Allah'a ve Habibullah'a iştiyakı anlattı
Fethullah Gülen Hocafendi, en son paylaşılan sohbetinde Allah'a ve Habibullah'a iştiyakı anlattı.
Muhterem Fethullah Gülen Hocafendi'nin en son sohbeti, Herkul.org internet sitesinde yayınlandı. 

12 dakikalık sohbette Muhterem Hocaefendi, kendisine yöneltilen, “Bir makalede, gönül insanının hedefinde hep ötelerin tüllendiği vurgulanıyor. Son zamanlarda da duaların likâ iştiyakıyla taçlandırılması tavsiye ediliyor. Gönül insanı olmak ile likâ iştiyakı arasında bir münasebetten bahsedilebilir mi?” sorusunu cevaplıyor ve Rasûl-ü Ekrem'in (sallallahu aleyhi ve sellem) adını anar anmaz hemen toplanıp, doğrulup, salavat getirerek geri oturuyor.

Ne zaman Allah Rasûlü’nü yad etse mutlaka hal ve hareketleriyle onu istikbal ediyormuş gibi davranan Hocaefendi'nin fıtratına bu davranış öylesine mal olmuş ki, artık ne zaman “Muhammed” ismini duysa gayr-i ihtiyari aynı tavrı sergilemektedir.

Sohbetin başında böyle bir doğrulup selamlama vuku bulduğu için Hocaefendi, bu hareketinin sebebini, dindeki yerini ve Peygamber Efendimiz’i (S.A.S) anmanın usulünü anlattı.



Videoyu indirmek için lütfen Tıklayın!

Değerli arkadaşlar,

Bamteli çekimi de yapmak üzere sohbet meclisimiz hazır olunca muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye şu soruyu sorduk:

“Bir makalede, gönül insanının hedefinde hep ötelerin tüllendiği vurgulanıyor. Son zamanlarda da duaların likâ iştiyakıyla taçlandırılması tavsiye ediliyor. Gönül insanı olmak ile likâ iştiyakı arasında bir münasebetten bahsedilebilir mi?”

Muhterem Hocaefendi bu sualin cevabına “gönül insanı” sözünü açıklayarak başladı. Daha birkaç cümle geçmeden Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizden bahis açtı ve her zaman olduğu gibi İnsanlığın İftihar Tablosu’nu anar anmaz hemen toplanıp doğruldu, salavat getirerek geri oturdu.

Kıymetli Hocamızı tanıyanlar onun bu tavrına yüzlerce kere şahit olmuşlardır; o ne zaman Allah Rasûlü’nü yad etse mutlaka hal ve hareketleriyle onu istikbal ediyormuş gibi davranır. Hatta bu davranış Hocafendi’nin fıtratına öylesine mal olmuştur ki, artık ne zaman “Muhammed” ismini duysa gayr-i ihtiyari aynı tavrı sergilemektedir.

İşte sohbetin başında böyle bir doğrulup selamlama vuku bulduğu için aziz Hocamız bu hareketinin sebebini, dindeki yerini ve Peygamber Efendimiz’i anmanın usulünü anlattı.

Muhterem Hocaefendi daha sonra “likâ iştiyakı” talebiyle duaların taçlandırılması gerektiği üzerinde durdu. Bildiğiniz gibi; “likâ”; kavuşmak, buluşmak ve görüşmek manalarına gelen Arapça bir kelimedir. Özellikle tasavvuf ıstılahı olarak çokça zikredilen “likâullah” tabiri ise; Allah’a kavuşmak, Cenâb-ı Hakk’ın vuslatına ermek ve Cennet’te “Cuma Yamaçları”ndan Mevlâ-yı Müteâl’in o güzellerden güzel cemaliyle şereflenmek demektir. Hocamız, bir mümin Cenab-ı Hakk’tan ne isterse istesin, duasının sonunda mutlaka Allah’a ve Habîbullah’a kavuşma iştiyakı talep etmesi gerektiğini belirtti. Her zaman olduğu gibi bu meseledeki şu inceliği de hatırlattı: Belki de en büyük sabır; likâullaha aşk u iştiyak ile yanıp tutuşan ama henüz “gelebilirsin” davetini almadığından dünya zindanına katlanan hakikat âşıklarının vuslata karşı dişini sıkıp dayanma sabrıdır. Sürekli öteler iştiyakıyla nefes alıp veren Hak dostlarının, vazifelerini tamamlayana kadar dünya hayatına katlanmaları ve gönüllerindeki vuslat arzusunu mesuliyet duygusuyla bastırmaları en zor sabırdır.

Ayrıca, Cenâb-ı Hakk’a ve Rasûl-ü Ekrem’e kavuşma iştiyakını sürekli talep eden bir insanın -Allah’ın izni ve inayetiyle- o yüce hedefine ulaşabileceğini, zira dua şeklinde dile getirdiği hislerin zamanla kalbinde tam bir talep kıvamını alacağını ve bugün olmazsa yarın Mevlâ-yı Müteâl’in ona icabet edeceğini belirten Hocamız duada acele etmemenin önemine vurguda bulundu. Özetle şu hususları hatırlattı:

Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kul, ellerini kaldırır ve Allah’tan bir dilekte bulunursa; acele etmediği takdirde kesinlikle duasına icâbet edilir.” Efendimiz, “Acele nasıl olur yâ Rasûlallah?..” diye sorulduğunda da şöyle mukabelede bulunmuştur: “Dua ettim ettim, kabul olmadı” der (de vazgeçer), işte bu yanlıştır; dua yerine gelene kadar ısrar etmek gerekir.” Evet, Allah Rasûlü (aleyhissalatü vesselam) “şeksiz - şüphesiz, kabûl olacağından emin olunarak” dua edilmesini tavsiye buyurmuştur.

Hazreti Üstad diyor ki: “Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani, dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir, kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalıkla aczini anlayıp dergâh-ı İlâhiyeye iltica eder. Onun için, otuz senedir şifa duasını ettiğim halde duam zâhirî kabul olmadığından, duayı terk etmek kalbime gelmedi. Hem dua, istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor; menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.”

Sözlerinin sonunda bir kere daha likâ iştiyakı konusunda samimi bir yürekle yapılan duaların asla karşılıksız bırakılmayacağını belirten muhterem Hocaefendi, hasbihali Alvarlı Efe Hazretleri’nin şu sözleri ile noktaladı:

“Sen Mevlâ’yı seven de / Mevlâ seni sevmez mi?

Rızasına iven de / Hak rızasın vermez mi?

Sen Hakk’ın kapısında / Canlar feda eylesen

Emrince hizmet etsen / Allah ecrin vermez mi?

Sular gibi çağlasan / Eyyub gibi ağlasan,

Ciğergâhı dağlasan / Ahvalini sormaz mı?

Derde dermandır bu dert / Dertliyi sever Samed,

Derde dermandır Ehad / Fazlı seni bulmaz mı?”

Bu 12:11 dakikalık nağmeyi dualarınıza vesile olması istirhamıyla arz ediyoruz.

28 Şubat 2013 18:16
DİĞER HABERLER